Sanılır  ki, kurumlar, yapılar sadece yukarıdan, tepeden, kanunla, emirle  değişir/değiştirilir. Elbette bu da bir değişme tarzıdır. Fakat, tepeden  değişimler tepki oluşturur, ekseriya sancılı olur.
 Türkiye bu değişim modelini çok iyi bilir. Tanzimat’tan beri dönem dönem  sertleştirilerek böyle değişimler yapılmak istenmiştir. Bu tarz  değişimin başarılı göründüğü zamanlarda bile bir başarısızlık çekimine  mağlub olma tehlikesi vardır. Türkiye’nin zorla batılılaştırılması  yanlış bir modernleşme olarak bütün başarı iddialarına rağmen, derin bir  başarısızlık örneğidir.
 Türkiye üniversite ile Darülfünun (Fenleryurdu) adıyla 19. yüzyılın  sonunda tanıştı. Yani Abdülhamid döneminde. 1908’den sonra Darülfünun  İttihatçılar tarafından yenilendi, Cumhuriyet’in ilk döneminde Osmanlı  mirası, sadece ilahiyat fakültesi ilavesiyle devam etti. 1933’de tepeden  inmeci inkılapçıların arzusu doğrultusunda ilmi eğip bükmeye  yanaşmaması yüzünden “reform” yapıldı, üniversite kuruldu. Birçok ilim  adamı dışarıda bırakıldı ve ideolojik zemine uygun bir yüksek öğretim  yapılandırıldı. İşte bu üniversitenin rektörü, Ankara’dan aldığı  talimatla, öğrencileri İstiklâl Marşı şairi Mehmed Âkif’in cenazesinden  uzak tutmaya çalıştı...
 Gençler İstiklâl Marşı şairine vefa gösterdiler. Milletin vicdanı olan  gençler, sonraki yıllarda Türkiye’nin olumlu değişiminin sürekleyici  gücü oldular. Türkiye, 1950’li yıllara kadar, bir tam teşekküllü, iki  kuruluş halinde üniversite ve iki yıllık ticaret mekteplerine, eğitim  enstitülerine sahipti. Bütün öğrenci mevcudu 10 bin civarında idi.  Yüksek öğretim kuruluşları her yıl 2 bin mezun veriyordu. Gerçek bir  “nedret” söz konusu idi. O yıllarda yayınlanan Türkiye yıllıklarında,  üniversiteden o sene mezun olanların isimleri yer alıyordu ve Türk dili  ve edebiyatı bölümünden mezun olanların mezuniyet tezleri de  zikrediliyordu.
 1950’li yıllarda İzmir, Trabzon ve Erzurum’da birer üniversite kuruldu.  Bu üniversiteler Türkiye’nin değişiminde önemli rol oynadılar. Fakat  bunlar içinde en esaslı rolü Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin  oynadığından şüphe yoktur.
 Erzurum Üniversitesi Türkiye’de üniversite yapısını değiştiren bir  değişime öncülük etti. Bugün Türkiye’nin neresine giderseniz gidin,  üniversitelerde Erzurum’dan yetişmiş hocaları, yöneticileri  görebilirsiniz. 
 Akademik kabızlık, köklü üniversitelerin, yani İstanbul ve Ankara  Üniversitelerinin ilim adamı yetiştirmede ağır davranmasına yol  açmıştır. Erzurum Üniversitesi ise adeta Türkiye’nin yeni akademik  kadrosunu yetiştirmek için çalışmış ve neticede bugün üniversite  kadrolarında bu ocakda yetişmiş çok sayıda eleman bulunmaktadır. 
 Peki bu üniversitenin öncü rolünü kim temsil eder?
 Tereddütsüz Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu... 1969 yılında rektörlüğe tayin  edilen Kemal Bıyıkoğlu, 1976 yılına kadar, memleketin ihtiyacı olan ilim  adamlarının yetişmesi için elinden geleni yapmış, çok sayıda  akademisyenin yolunu açmıştır. 
 Tutucu akademik yapıda, tohumu çatlatmıştır. Değişimin çarkını hareket ettirmiştir. 
 Bıyıkoğlu, sadece akademik kadroların yetişmesi için gerekeni yaparak mı üniversite sistemini değişime zorlamıştır? 
 Müessir bir adım daha atmıştır Kemal Bıyıkoğlu. 
 Türkiye’nin öğretim sisteminde sanat okullarının, İmam Hatip okullarının  mezunlarına yüksek öğretim yolunu açarak da büyük bir değişimi  başlatmıştır.
 Kemal Bıyıkoğlu, üniversite sisteminde bir devrim yapmıştır, bu devrim  dalga dalga yayılarak bütün üniversiteleri tesiri altına almıştır.
 Her olumlu devrim dalgası, bir karşı devrimle durdurulmak istenir.  Nitekim, Bıyıkoğlu’nun başlattığı devrim, 28 Şubat’da bir karşı devrimle  durdurulmak istenmiş, meslek liselerinden, elbette İmam Hatip  okullarından mezun olanlara yüksek öğretim yolu kapatılmak veya en  azından kısıtlanmak istenmiştir. Bugün bu karşı devrim hareketinin  sönmek üzere olduğunu, birkaç yıl içinde Kemal Bıyıkoğlu’nun oluşturduğu  normal duruma avdet edileceğini söyleyebiliriz. 
 Kemal Bıyıkoğlu’nun ilklerinden biri de, üniversite arazisinde cami  inşaasıdır. Bugün Türkiye’nin birçok üniversitesinde cami var.  Olmayanlarda mescitler ibadet ihtiyacını karşılıyor. Fakat bu 1970’li  yıllarda mümkün değildi. Mümkün olmayanı yapan Bıyıkoğlu, TBMM Bütçe  Komisyonu’nda CHP’li üyeler tarafından muaheze edilmek istenince, masaya  yumruğu vurmuş, “Üniversiteye cami yaptırdım ve bununla iftihar  ediyorum” diye gürlemiş ve tartışma böylece sona ermişti!
 1986’da vefat eden bu öncü isim, Ankaralı, Polatlılı idi. Polatlı  Belediyesi bu memleket evladına vefa gösterdi, kadirbilirlik yaptı ve  Polatlılı Bir Bilim Adamı M. Kemal Bıyıkoğlu kitabını yayınladı. Gerçek  bir kültür adamı olan ve bu alanda da model bir belediyecilik uygulaması  ortaya koyan başkan Yakup Çelik, bu eserin ortaya çıkmasını sağladığı  için her türlü takdir ve tebriki hak etmiştir. Bu güzel eseri hazırlayan  Adem Kaplan’a da teşekkür borçluyuz.

























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.