• İstanbul 16 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 18 °C
  • Konya 14 °C
  • Sakarya 15 °C
  • Şanlıurfa 23 °C
  • Trabzon 16 °C
  • Gaziantep 20 °C
  • Bolu 10 °C
  • Bursa 13 °C

Mustafa Kemal’e İstanbul’u Fethettirmek...

D. Mehmet DOĞAN
İstanbul’un fethinin uyandırdığı rahatsızlıkla ilgili çok sayıda örnek var... Avrupa’nın hazımsızlığının aradan geçen beş yüz yıldan fazla zamana rağmen sürdüğü bilinmez değil. Avrupa’nın psikolojisine bir anlam vermek mümkün: Kültürel genlere işlemiş haçlı kini! 

Ya içerideki tepkileri nasıl anlamlandıracağız?  

Malûm, “Gezi olayları”nın 3. yıldönümü kutlanıyor (!). “Zulüm 1453’te başladı” pankartı “Gezi”nin mahiyetini ele veren çok önemli bir dışavurumdu. İstanbul’un fethinden rahatsız olan gezici zihniyetli tarihçi geçinen bir bayanla, daha doğrusu tarafgirliği, cahilliği ve cahilane yorumlarıyla ilgili, birkaç yazı yazmıştık. (Radikal’de tarihçi! (14.8.2014), Hürriyet ve hür olmak (25.9.2014)

Bu tarih üzerinden hınç almaktan başka vasfı olmayan hatun, şunları yazmıştı: 1953’te kutlamaların Bayar ve Menderes tarafından önemsizleştirilmesinden Yunanistan Başbakanı Papagos çok memnun olmuş ve 16 Haziran 1953’te Türkiye’yi ziyaret etmiş. Buyurun “Hür” Ayşe’nin yorumuna: “Yunanlıların ve Avrupalı’nın henüz bilmediği iki yıl sonra 6/7 Eylül’de Fatih’in eksik bıraktığı yağma işini İstanbul halkının tamamlayacağı idi.”

Bu cümleleri yazan birinin vicdan sahibi olmak gibi bir zorunluluğunun olmadığı kolayca anlaşılabilir. Bizim Fethi ve Fatih’i önemsememizden tabiî bir şey olamaz elbette. İstanbul’un fethi önemli olunca, onun “ulusal kahraman” Atatürk’le ilişkisini kurmak da bazılarınca zorunluluk olur! 

Son günlerde bu çerçevede, tarihe az çok âşina olanları kâh gülümseten, kâh kahkahalara boğan yorumlar yapılıyor. Gazeteleri tararken, daha önce varlığından haberdar olmadığım bir gazetede eski bir tanıdığa rastladım: Nuri Kayış…
Tabii gazeteci milleti her mevzuda ahkâm kesebilir, öyle fazla tarih filan bilmeye gerek yok. 

Şöyle diyor Kayış: “Bugünkü İstanbul’un fethi Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasıyla gerçekleşmiş, 23 Ağustos 1923’te İtilaf devletlerinin (İngiltere, Fransa, İtalya) donanmaları İstanbul’dan ayrılmak zorunda bırakılmıştır. İstanbul’a Türk askerleri 6 Ekim 1923’te Şükrü Nail Paşa komutasındaki 3. Ordu ile girmiştir. Yani işgal altındaki İstanbul’un fethi Kurtuluş Savaşı’yla olmuştur ve bu fethin kahramanı, Kurtuluş Savaşı’mızın önderi Mustafa Kemal Paşa’dır. O olmasaydı bugün İstanbul İtilaf devletlerinin elinde olacak, en iyi ihtimalle sömürgeleştirilecekti.”

Tecrübeli bir gazeteciye, “Biraz tarih oku, ama çocukluk çağında okuduğun cinsten kitaplardan sakın”, demek ne kadar işe yarar, bilemiyorum. 

Diyelim ki, İstanbul’un ikinci fethi 6 Ekim 1923’te vuku bulmuştur. Şükrü Naili Paşa, ordusuyla şehre girerken, nasıl bir mukavemetle karşılaşmış, kaç işgal askeri ölmüş, kaç şehit verilmiştir? 

“Savaşsız bir fetih de olabilir” denilebilir…
Kronolojiye şöyle bir bakalım: Mutafa Kemal, büyük zaferden sonra “İlk hedefiniz Akdeniz” dememiş midir? 
Ya sonraki hedef veya hedefler? 

9 Eylül’de İzmir’e giren ordularımız Yunanlıları denize döktü. Ya diğer işgalci güçler? Onlarla savaşmaktan niçin imtina ettik? Muzaffer kumandan Mustafa Kemal Paşa neden İstanbul’un üstüne yürüyüp işgalcileri şehirden kovmak için harekete geçmedi? 

İzmir’den sonra hedefin İstanbul olması gerekmez miydi? Siz olsanız, ülkenizin başkenti, nüfus, kültürel ve ekonomik olarak en büyük şehri İstanbul’u almadan barış masasına oturur musunuz? 

Bu işte bir yarım kalmışlık yok mu? 

İstanbul işgal altındayken Lozan’da barış anlaşması imzalanıyordu. İşgal altındaki İstanbul İngilizlerin elinde güçlü bir kozdu. Lozan’a göre, işgalciler iki ay içinde İstanbul’u terk edecekti. Neden terk etmediler? 

Çünkü İstanbul’un yeni kurulacak devletin başkenti olmasını istemiyorlardı. Ankara’nın devlet merkezi olması konusunda adımların atılmasını beklediler. Bu konuda garanti alınca da, İstanbul’u boşalttılar. Ankara İstanbul’un kurtuluşundan bir hafta sonra devlet merkezi oldu!

Burada bir cümle geçti: “İstanbul’un kurtuluşu…”

Bu aslında Cumhuriyet’in ilk gününden itibaren kullanılan bir deyimdir. “Kurtuluş”u “fetih” sanmak da basit bir gazetecilik yanılgısından başka bir şey değildir!
Bu yazı toplam 395 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim