20. yüzyılımızın en büyük düşünürü Nureddin Topçu, 1975 yılının 10 temmuzunda vefat etti. Bu yüzden o mütevazı insanı, gösteriş ve nümayişten asla hoşlanmayan büyük şahsiyeti vefat yıldönümlerinde anmak hayli güç oluyor.
Temmuz sıcağında büyük şehirlerimizde toplantı yapmak mümkün değil. Bu yüzden vefatının 35. Yılında, 2010 kasımında baba memleketi Erzurum’da, Valiliğin desteği ile bir günlük bir Nureddin Topçu sempozyumu yapmıştık.
Ocak ayı ortalarında bir partinin gençlik kollarından Nureddin Topçu ile ilgili bir toplantı için aradıklarında hayli şaşırdım. Partinin adını da belirteyim, çünkü onun milliyetçilikle ilgili fikirleri de olduğu için bu davetin MHP’den geldiği sanılabilir. AK Parti Gençlik Kolları, Nureddin Topçu ile ilgili Trabzon’da bir toplantı yapmayı kararlaştırmıştı.
Şubat ortalarında yapılacak bu toplantı dışında şubat sonunda Keçiören Belediyesi’nin “iz bırakanlar” dizi faaliyeti çerçevesinde Nureddin Topçu ile ilgili bir panel daveti de galiba aynı günlerde geldi.
Üçüncü davet, Kırıkkale Belediyesinden, daha doğrusu Belediye’nin Kent Konseyi’ndendi.
Gerçekten şaşırtıcı idi. Ayların en kısası olan şubatta Nureddin Topçu ile ilgili üç toplantı!
Bunun sırrını çözmekte zorlanmadım.
Şubat, Nureddin Topçu için olduğu kadar, 1925’te Takrir-i Sükun Kanunu çıkarıldıktan sonra fikir hürriyetinden ve yayıncılığından mahrum kalmış Türkiye için de önemli idi. Çünkü 1939 şubatında ilk defa muhalif karakterli bir fikir dergisi yayınlanıyordu: Hareket. Bu toplantılar işte o Hareket’in bereketi olmalı!
Nureddin Topçu dergi yayınlandığı zaman 30 yaşında idi. Genç yaşında olgunlaşmış, Fransa’da felsefe doktorasını en üstün başarı ile tamamlamış ve 1934’te yurduna dönmüştü.
Devlet tarafından Avrupa’ya tahsile gönderilmiş olmasına ve felsefe doktorası yapmış başka eleman bulunmamasına rağmen Nureddin Bey yüksek öğretime yeni bir şekil verilen o dönemde üniversiteden uzak tutulmuştu. Galatasaray Lisesi’ne felsele muallimi olarak tayin edilmiş, fakat buradan da bir iltimas hadisesi dolayısıyla İzmir’e sürülmüştü.
1939 şubatında günyüzü gören, 32 sayfalık sade görünüşlü dergi, bu görünüşüne rağmen sistemi infilak ettirecek fikir arka planına sahipti. Batıyı sabite olarak görmüyor, müsbet ilimin batının sömürüsünü en yüksek seviyeye çıkarmak için kullanıldığını söylüyordu. Nitekim derginin yayınından bir süre sonra Topçu ikinci sürgün yerine, Denizli’ye gönderilecek, hatta memuriyetten ihraç edilmek istenecekti.
Hareket dergisinin ilk sayıları İstanbul’da basılır, fakat idare yeri olarak İzmir’de bir adres gösterilir. Çünkü onu yayınlayan Topçu İzmir’de öğretmenlik yapmaktadır.
Toplantılarla ilgili intibaları anlatmayı başka bir yazıya bırakarak 1939 Yılının şubat ayında yayınlanan Haraket dergisinin ilk sayısında, Topçu tarafından yazılan “Rönesans hareketleri” adlı başyazının ilk paragrafını aynen aktarmak istiyorum:
“İnsanlık bugünden ziyade yarının endişesi ile yaşıyor. Halinden ziyade akibetini düşünüyor. Hâl, akibetimizin facialı rolüne bizi hazırlayan bir istirahat devrini andırıyor. İnsanlık her zaman ya mukadderini yaratmak için yorucu mücadele içindedir, ya da buna hazırlık yapmaktadır. Her halde her yaşayış insanlığın akıbetine adanmış bir yaşayıştır. Mukadderimizle alâkamızı kestiğimiz anda bir nevi içten çürüme demek olan dejeneresans başlıyor. Ve biz mukadderimizle alâkamızı kesince başkaları bizim mukadderimizi idare edici oluyorlar. İnsaniyet de fert gibi önce kendi dışındaki âlemi, sonra kendi benliğini tanıyor. İnsanlığın her yeni doğuşu, yani her rönesans, kendi dışında tedarik edilen yaşatıcı kuvvetlerle kendi benliğine doğuştur.”

























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.