Anadolu insanının kıymetlisi: Bahaettin Karakoç

Anadolu insanının kıymetlisi: Bahaettin Karakoç
Mahmut Bıyıklı yazdı.

Bahaettin Karakoç için “Türk Şiirinin Beyaz Kartalı” denir. Bence şairi en güzel anlatan tanımlamalardan biridir. Vefat edenlerin ardından “kıymeti bilinmedi” sözü, âdet olduğu üzere sürekli tekrarlanır. Karakoç için kıymeti bilinmedi, diyemeyiz. Çünkü O Anadolu insanının her zaman en kıymetlilerinden oldu.

Bahaettin Karakoç büyük Türk şiirinin anıt şahsiyetlerinden birisi. Yazdıklarıyla ve yaşadıklarıyla hem gönül gündemimizde hem de kültür gündemimizde müstesna bir yere sahip oldu. Edebiyatımızda silinmez izler bırakan, yayımladığı kitaplar, çıkardığı dergiler, düzenlediği edebî gecelerle genç edebiyatçıların önünde daima fener olan usta son nefesine kadar hep yazdı hep güzeli söyledi.

ŞİİR GİBİ BİR HAYAT

Toprağı mümbit şehir Maraş’ın şairi çoktur ama Karakoç’ların yeri ayrıdır. Çünkü neredeyse ailenin tamamı edebiyata sevdalı ve şairdir. Kardeşlerinin yanı sıra babaları ve dedeleri de şairdir.
Hatırı sayılır kitapların olduğu bir evde doğar Bahaettin Karakoç. Kurdun kuşun, her cinsten insanın hatırının gözetildiği gibi kitabın da Karakoç ailesinde hatırı yüksektir. Türk kültürüne vâkıf olan babasından şiirlerle, annesinden dinlediği ninnilerle kişiliği mayalanmıştır. Aynı zamanda hafız olan baba Hat sanatından da anlamaktadır. Babasından geçtiğine inandığı güzel yazma becerisi sayesinde çok küçük yaşlarda köylülerinin resmî yazışmalarını yürütür, dilekçelerini yazar; yardımcı oldukları kişiler de bu yardıma yumurta vb. hediyeler vererek karşılıkta bulunurlar. Bu durum hayatı erken yaşlarda öğrenmesine vesile olur.

TÜRKİYE’NİN EN İYİ ŞAİRLERİNDEN OLACAĞIM

Daha ilkokul üçüncü sınıfa giderken şiir yazar. Okuluna gelen başöğretmenler şiirlerini alır, Ankara’da çıkan İlköğretim isimli dergiye gönderir ve şiirleri ilk orada yayımlanır. İlkokul üçüncü sınıftayken… Şair olan babasından sonra Türk halk şiirinde çığır açan Karacaoğlan ile tanışır.
Nihad Sâmi Banarlı, Simavi’lerin çıkardığı Yedigün dergisinin ikinci sayfasında şiirle uğraşanlar için değerlendirme yazıları yazar. Bahattin Karakoç, on iki yaşındadır ve bir gün eline dergiyi aldığında kendi adını görür, heyecanlanır. Dergide isminin geçtiği bölüm şöyledir: “Sayın Bahaettin Karakoç, Elbistan… Çok zengin bir hayal dünyanız var. Güzel şiirler yazıyorsunuz. Daha fazla çaba sarf ederseniz mükemmel şiirler vereceksiniz. Selamlar.” O yaşlar için Banarlı’nın kendisini muhatap alıp değerlendirme yapmasını iltifat olarak görmesi beklenirken Karakoç bu kısa değerlendirmeye çok öfkelenir. Öfkesini dağlara, ovalara, bulutlara haykırır. Şair adama bu cümleler nasıl kurulur, diye gücenir ve orada kendi kendine bir söz verir; “Çok çalışacağım, Türkiye’nin en iyi şairlerinden biri olacağım” der.

SINIRLARA SIĞMAZ

Babasından miras ve Karacaoğlan’dan ilhamla teorik bilgiden yoksun olarak 1960 yılına kadar yazdığı şiirlerini kitaplarına almaz. Yaşamadan yazmaz, yanmadan yakmaya çalışmaz. “Ruhumda hissettiğim gibi bizzat da görmüşümdür. Denizi görmeden denizle ilgili şiir yazmadım. Çölü görmeden çöl şiiri yazmadım” der.
Şiirde kendi dilini, kendi tekniğini, kendi üslubunu oluşturma çabasını son nefesine kadar sürdürür. Kalıplara takılmaz sınırlara sığmaz.
Âşık tarzıyla yazan ve kendisinden şiirlerini uzun zaman saklayan kardeşi Abdurrahim’e nasihati şu olur: “Geçmişteki şablonu günümüzde kullanırsan çabuk tükenirsin. Yani bu tarza değişik bir perspektif kazandır. İmajını falan sınırlandırma.”

İLK KİTAP İLK HEYACAN

İlk kitabı olan Seyran, Nurettin Topçu’nun çıkardığı Hareket dergisinde yayımlanır. Ve şiir kitabı yayımlanır yayımlanmaz sağda da solda da muazzam yankı yapar. Varlık dergisinde de methedilince Bahaettin Karakoç artık tanınmaya başlar.
İlk kitabından sonra kendi kendine der ki: “Bununla da bitmez. Şimdi bir kitabın çıktı. Sonrakiler bunun tekrarı hâline gelirse yine çabuk tükenirsin. Onun için belli bir programın olsun, yaşadığın sürece yazdıkların birbirinden biraz farklı olsun.” Kendisine verdiği söze sadık kalır. İlk tecrübeden sonra çıkan bütün kitaplarında yeni bir ses vardır. Hiçbirinde önceki eserlerinden tekrar yoktur.
Kendisine dokunan şiirleri sever ama etki altında kalmaz. Hiçbir ustayı taklit etmeye çalışmaz… Bir defa birinin gölgesinde kalırsan bir daha doğrulamazsın şuuruyla sevdiği şairlerin gölgesine sığınmaz.

HÂZA ANADOLU

Bahaettin Karakoç, yüzü sözü özüyle baştan ayağa Anadolu’dur. Kalkınmanın, bu hamleyi yapmanın mekânı olarak da Anadolu’yu görür. Ona göre Mevlâna burada parlamıştır. Yunus Emre buranın diliyle konuşmuştur. Karacaoğlan, Dadaloğlu, hepsi, Anadolu’nun ürünüdür. Ne zaman şahlandırırsak Anadolu’yu, yeniden var oluruz, yeniden güçleniriz, düşüncesinde olmuştur daima.

BAĞIMSIZ BAĞLANTISIZ

Nurettin Topçu’nun önderliğinde çıkan Hareket’te yazarken Seyran şairine Hareket ekolüne geçmesi, ekiple birlikte hareket etmesi teklif edilir. Yazının anavatanı olarak yalnızlığı görür ve bağımsızlığı seçer. Kendisine gelen teklife şu mânidar cevabı verir: “Ekol olabilmek için belli bir grup, belli doğrultuda önce bir ön anlaşma yapar. Bir zevk beraberliği, bir hedef beraberliği belirler. Ve yaşadıkları hayat da birbirine benzer. Kimisi futbolcu, kimisi imam, kimisi şu, kimisi bu, olmaz. Onun için beni ekol değil de bir misafir sanatçı olarak, yazar olarak kabul edin.” Hisar’da da uzun yıllar yazar ama Hisarcı olmaz. Hisar’da en fazla şiiri yayımlanan isim olmasına rağmen Hisarcı olarak anılmayı kabul etmez.
Hisar’ın yönetmeni Mehmet Çınarlı’ya karşı çektiği rest, onun dünya görüşünü daha iyi anlamak adına çok net bir fotoğraftır. Hisar’ı neden bıraktığını usta şairle yaptığımız radyo programında şöyle anlatmıştı:
“Baktım, her sayıda Atatürk’ün resminden oluşan bir desen var. Dedim ki, ‘Ben bu dergiye yazmam arkadaş, bırakıyorum.’ Niye? ‘Bu dergi Kemalist bir dergiyse adını koysun, sonra da baştan sona resim koysun. Yok, edebiyat dergisiyse bir devlet büyüğünün, bir askerin, şunun, bunun resmini koymanın anlamı ne?’ Ve bunları kaldırdılar.”

DERGİ MACERASI

Bir Erzurum seyahatinde tanıştığı yetenekli bir gence “Kızım, söz veriyorum sana, dönüşte bir dergi çıkaracağım ve sizin gibi genç yetenekleri bu dergide toplayacağım. Size bir okul vazifesi görsün” der. Döndüğünde “Sesler” diye bir dergi taslağı hazırlar. Klişesini, kapak kapasitesini yaptırır, Sıkıyönetime müracaat eder. Vilayet izin verir. Ancak Adana Sıkıyönetim Bölge Komutanlığı hiçbir gerekçe göstermeden “Dergi çıkarmanıza izin verilmemiştir” bildirimi yapar. Şair bu duruma çok kırılır. Zira devletin desteklemesi gereken bir faaliyetin önünü kesmesi ağırına gider.
Sıkıyönetim biraz gevşeyip edebiyat meraklısı bir grup “dergi çıkaralım” diye teklif edince önce reddetse de sonrasında ısrara dayanamaz ve kabul eder. “Hocam, biz yardım edeceğiz, sana da maaş bağlayacağız” demelerine yüz vermez. “Maaşınız da sizin olsun” der.
Şiirinde olduğu gibi dergiciliğinde de iddialı ve titizdir. Merkezdekilerin dergisine “taşra dergisi” deyip dudak bükmemesi için bütün enerjisini hatta birikimini dergiye yatırır. Ona göre dergi; aranmalı, okunmalı, saklanmalıdır.
Dergi ismi olarak gelen tekliflerin hiçbiri hoşuna gitmez. Bir gece gökyüzüne bakar, pırıl pırıl dolunayı görür. O anda derginin ismi gönlüne doğar ve Dolunay macerası başlar.

TÜRKEŞ’E ŞİKÂYET

Millî düşüncelerinden dolayı ürün gönderenlerin çoğu milliyetçi camiadan isimlerdir. Şiirlerinde sanat kaygısı olmayıp aşırı hamasete kaçtıkları gerekçesiyle hiçbirinin eserini yayımlamaz. Şiirlerini, yazılarını geri çevirince MHP İl Başkanı’na şikâyet edilir. “Yahu bu bizden izin almıyor, bize danışmıyor. Solcuları da alıyor etrafına güzel yazıları var diye, herkesi dergiye alıyor” derler. Teşkilat mensupları, bildiri yayımlayarak Dolunay dergisine ambargo çağrısı yapar. Şikâyet Alpaslan Türkeş’e kadar iletilir. Araya girenler Türkeş’i Maraş’a davet edip gönlünü almasını teklif eder. Karakoç net adamdır. Duruşundan taviz vermez. “Türkeş’i çağırırsam diğer liderleri de çağırmak icap eder” der ve teklifi reddeder. Ülkücülerin tavrı sertleşince İl Başkanı’na gider ve tarihî bir ayar verir: “Siz istediğiniz gibi bir dergi çıkarmak istiyorsanız çıkarabilirsiniz, saygı duyarım. Ama sizin de bana saygı duymanız lazım. Bu terbiyesizliği yapmayın” der. Herhangi bir partiye yaslanmadan, edebî kaliteden ödün vermeden yayımlanan dergi Türkiye şartlarında önemli bir okura ulaşır, üç bin abone yakalar.

GEMUHLUOĞLU ALNINDAN ÖPER

Türkiye’nin yakın tarihinde gönül adamı denilince ilk akla gelen isimlerden birisi olan Fethi Gemuhluoğlu, Karakoç’u çok sever. Yurtdışındayken sarsıcı mektuplar yazar. “Kitaplarınızı, ‘ufukta bir kanlı Kerbelalarınızı gurbet değirmeninde unufak olduğum hâlde zerrelerimle bekliyorum” der.
İlk karşılaşmalarında Gemuhluoğlu, herkese sorduğu meşhur soruyu Karakoç’a da sorar ve “Emmioğlu, sen hiç âşık oldun mu hayatında?” der. “Bu da nereden çıktı?” dercesine bir tepki verir Karakoç. Ama sonra bunda bir hikmet olduğunu anlar. “Ağabey, ben seni şimdi bir sözle mi savuşturayım, gerçeği mi söyleyeyim?” deyince. “Karakoç’a yakışanı söyle” der Gemuhluoğlu da. “Ben anamdan doğduğumda âşık doğdum, hâlâ âşığım. Aşk dedin mi, benim kemiklerim yumuşar. Eğer ben sizden önce ölürsem, mezarıma yakın bir yerden geçtiğinizde bir ün edin; ‘Karakoç, nasılsın?’ deyin. Eğer size mezarımdan ‘Ağabey, sırılsıklam âşığım’ demezsem mezarıma tükür, hakaret et, geç” diye cevap verir. Bunun üzerine Gemuhluoğlu kendisini alnından öper ve “Benim beklediğim cevap işte bu” der.

BEYAZ KARTAL’A VEDA

Bahaettin Karakoç için “Türk Şiirinin Beyaz Kartalı” denir. Bence şairi en güzel anlatan tanımlamalardan biridir. Vefat edenlerin ardından “kıymeti bilinmedi” sözü, âdet olduğu üzere sürekli tekrarlanır. Karakoç için kıymeti bilinmedi, diyemeyiz. Çünkü O Anadolu insanının her zaman en kıymetlilerinden oldu. Bağrından çıktığı milletin büyük sevgisini kazandı. Hayattayken çeşitli kurum ve kuruluşlar çok özel programlar tertip ederek şanına yakışır ödüller takdim etti. Hakkında eserler yayımlandı, duyarlı yayınevleri kitaplarını okuyucuya ulaştırdı. Sevenleri vefasını vedasında da hakkıyla gösterdi. Ruhu şad olsun.

Gerçek Hayat

Bu haber toplam 498 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim