Cumhuriyetin ilk yılları parti ve devletin bütünleştiği tek parti, tek devlet, tek lider şiarının hâkim olduğu bir dönemdir.
Edebiyat, insana hayat karşısında bir birikim ve bilinç aktarır. Yaşananları yorumlar, gelecek tasarımında bulunur. Okuru uyarır, sarsar ve yüce, erdemli duygulara çağırır. Edebiyatçının üretim aşamasında böyle bir niyeti olmasa bile sonuç budur. Çünkü edebiyat kişisel olarak üretilir ama toplumsal olarak tüketilir. Bu yönüyle edebiyat gücünü “hayata müdahale”den alır. Bu güçten kastımız, toplumu, insanı değiştirme, dönüştürme, ona hissetmediği duyguları sezdirme kabiliyetidir. Bu yüzden ideolojiler toplumu biçimlendirmek, yönlendirmek için her zaman sanat-edebiyata ihtiyaç duyar.
Bu güç nedeniyle her siyasi iktidar, devlet, iktidarını güçlendirmek için genelde kültür, özelde de sanat ve edebiyatı “kullanma”, “yönlendirme” giderek “belirleme” arzusu içerisinde olmuştur. Ne var ki devletlerin kültür politikalarının en kritik yönünü “devrim sonrasında” yaşananlarda görmek mümkündür. Çünkü özellikle ulus inşa dönemlerinde, devrim sonrasında, sanat edebiyat üzerindeki devletin belirleyici etkisi çok daha etkin bir şekilde hissedilir. Çünkü her devrim yeni bir insana, yeni bir halka ihtiyaç duymuştur. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de sanat edebiyat verimli bir imkân olarak görülmüştür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.