Eyyup Azlal'dan: Ah hicret!

Eyyup Azlal'dan: Ah hicret!
Hani derler ya bülbülü altın kafese koymuşlar “yine de vatanım” demiş. Hicreti nasıl anlatsam, nerden çıktı bu konu diyesim geldi.

Hicretin bir kaçış değil bir sığınak olduğunu biliyordum. İslamî bir hayatın yaşanmadığı, dolayısıyla insanî bir hayatın da yaşanmadığı yerde yaşanabilir memlekete göç etmektir hicret.

Savaşlar, vurgunlar, talanlar, coğrafi olaylar var olduğu sürece insanoğlu için mukim bir durumdan söz edemeyiz. Kavimler göçü tarih kitaplarında hala duruyor. Bu gün yanı başımızda yaşanan bir dram var. Suriye… Ve dünya bu drama sessiz.  Sanırım “Hollywood sineması için yeterli sahneler çekilmemiş. Onun için dünya sessiz.

Harmal Gazetesinde Suriyeli Yazarlara Türkçe dersi veriyorum. Bir yazar için battaniye ve gıda yardımının ötesinde muhacir- ensar kardeşliğinin gereği olarak iletişim kanalını açıyoruz toplumlar arasında. Yaklaşık beş ay oldu. Dersimi baştan sona takip eden, hemen hemen hiçbir kaçırmayan bir şair dostum var. Üstad Bessam’dan bahsediyorum. Savaş öncesi ülkesinde hem bir avukat hem de çocuk edebiyatı alanında eserleri olan tanınmış bir yazardı. Şiirleri, tiyatroları ve hikaye kitapları vardı.

Dersimiz gereği her öğrenci yaşadığı şehirde bir gününü beş cümle ile anlatacak. Ders kitabında öğrenciler için İstanbul, Paris anlatılmıştı.  Daha somut olsun diye Üstad Bessam’dan geldiği şehri Rakka’yı anlatmasını ve oradaki bir gününden bahsetmesini istemiştim. Tabiiki savaş öncesini. Üstad Bessam sualimi beğenmedi galiba. Biraz duraksadı. Gözlerinden yaş gelmesi an meselesiydi. Ah hicret! Keşke sormasaydım bu soruyu. Keşke anlatmasaydım bu dersi. Sanki yetim bir çocuğa babanı anlat demiştim. Ama üstad Bessam, metanetini korumuş ve Rakka’yı evini, oradaki bir gününü anlatmıştı. Hatta iş gereği hem avukat idi. Rakka Barosunda başkan yardımcısıydı. Mahkemeye gidişini, müvekkili ile görüşmesini bile anlatmıştı.

Bir hayal makinesini çalıştırmak üzere dersimizi icra etmiştik. Üstad Bessam ve diğer öğrencilerim İbrahim bey, Dr.Aboud… hepsinin anlatılacak çok hikayesi var. Ama dedim ya dersimle ilgilenen tek öğrencim Üstad Bessam… Ben ona Kar üzerine yazılmış şiirimi gönderdim. İnşallah haftaya derste bana güzel bir Türkçe’yle okur. Ben de onun Arapça şiirlerini okuyacağım. Onun çocuk hikayelerini de Türkçeye kazandıracağız inşallah. Ama Rakka’daki evi işgal altında. Temennimiz savaşın bitmesi…

Yazmak diyordum. Şimdi bunları düşünürken yazmayışım anlatacak şeyim olmadığından değildi. Suriyeli yazarların başına gelenleri oturup kendi kendime muhasebe ederken bile cümle kurmakta zorlanıyorum. Biri anlat dese, anlatmam gerekenlerin anlamını karşılayacak kelimeler üretemiyor zihnim.

Ahde vefa ve dostlukta sadakati hicretle birlikte Suriyeli ve Türkiyeli yazar dostlarıma tavsiye ediyorum. Ayrıca bu hicretin de bir ibadet olduğunu unutmamak gerekir. Bir nevi Harmal gazetesi de İslam peygamberinin Suffa Okulu olsun. Orada tedris ve ilimlerinin devamiyeti açısından. Medineli Ensar o dönem deki muhacirleri hem madden hem de manen desteklememişler miydi?

Varlık maceramıza bu gözle baktığımızda hicretin edep ve nezaket ölçülerinde İslam medeniyetinin bir örgüsü olduğunu ve örgünün de bütün Müslümanların birlikteliğiyle tekâmüle erdirileceği inancındayım. En az Kâbe örtüsünü tedvin etmek kadar bu örgü mukaddes bir örgüdür.

Milat

Bu haber toplam 472 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim