Bir damla gözyaşının bir meteor taşına eşdeğer olduğunu unutmamak gerekir. Biri gökyüzünün isyanı diğeri bir çift gözün hicranıdır. Gözyaşına sebep olmak göktaşına davetiye çıkarmaktır.
Sen sen ol, bir damla gözyaşının gözden düşme nedeni olma. Hele de dışarıdan bakıldığında bile kalbi kolayca görülenlerin gözyaşına sebep olma. Böyle zamanlarda; gökten yağan meteorların, levh-i mahfuz’da yazılı doğal afetlerin gerekçeli kararını da uzaklarda arama.
Ara bul, kırık bakan kim varsa. Ağlamak, beden dağının çağlayan ırmağıdır, kırık ahşap köprülerden geçer varmak için kahrın duldasına. Bir dağa aç içini belki de bir ırmağa. Dağ taşıyabilir, ırmak yıkayabilir ne varsa. Yani demem o ki taşımayan ve yıkamayan, çare değildir sana.
Şehir insanı her akşam evine açık yaralarla dönüyor; zamana, ölüme ve aşka açık yaralarla. Buna rağmen ağlamayı en az başarabilen şehir insanıdır, gündelik işler arasında ağlamak belki de mesai sonrasına bırakılmıştır. Ya da şehrin olanca kalabalığından, ağlayan gözlere tanık olamayız. Tıpkı şehrin yoğun ışıklarından gece karanlığında gökyüzündeki binlerce yıldızı göremediğimiz gibi.
Birinin gönlüne elem düşürme, elem ölümle kardeştir. Bahardan umudu olana kıştan söz etme. İçimizdeki o mutlu kenti aramak yerine, kıyametler biriktirirdik mürai beğenilerden kendimize. İnsan yitiğini arar; umut yitiktir, hatır yitiktir, söz yitiktir, vefa yitiktir, kırılan kalp yitiktir. Kadim bir gelenektir, yitiği kaybedenden sorarlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.