Amerika’nın, Fransa’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın, hülâsa ifadeyle Türkiye’nin gücünü kırmak isteyen dış servislerin alkışladığı Cehape, Hdpkk, “Anıtkabir’de îman tazeleyen” melez parti ve Saadetcik partisinden oluşan gayr-ı millî, yâni Jöntürk (dışa bağımlı) muhalefetine benzemez bizim muhalefetimiz. Devlet ve millet ve Türkiye’nin istikrarı ve bütünlüğünün muhafazası üzerinedir.
Öcalan ve Kürdistan lafzı…
HDP’nin PKK’nın siyasî kolu olduğunu yüksek sesle söyleyen iktidar, 23 Haziran Seçimi sırasında HDP’li seçmene hulus çakmak için, onbinlerce asker, polis, çocuk, aile, öğretmenin katili PKK’nın elebaşı Öcalan’ın tavsiye ve tavassutunun alınması izahı mümkün olmayan bir hatâ idi. Öcalan’ın kullanılmasının affedilir yanı yok. İstanbul’u Chp’ye kaptırmanın büyük sebeplerinden biri de budur. Dahası var; iktidarın İstanbul adayının “Kürdistan” lafzı son derece çiğ ve lüzumsuz bir sözdü. Mukaddesatçı ve milliyetçi kitle bu sözü de affetmedi.
Daha önce yazdığımızı şartlar gereği bir daha nakledelim. Bir önceki seçimde de aynı hatâya düşmüştü iktidar. Mürâlik gırla gidiyordu. Kendi ilkelerinden uzaklaşıyor ve zemininden kayıyordu. Meselâ, iktidarın İzmir Belediye başkan adayının pespâye sözlerinin İstanbul seçimine zarar verdiğine çok kişi inanmayacak. Mukaddesatçı ve İslâmi anlamda milliyetçi kitlenin kafa yapısı, sosyolojisi iyi bilinirse inanmak durumundasınız.
Makyavelizm’in böylesi!...
“Ben İzmir şarabını uluslararası marka yapmak istiyorum. Bağcılığın gelişmesi için özel enstitüler kuracağız” sözleriyle, necip milletin ahlâk ve hüviyetine mugayir beyanlarda bulunan mukaddesatçı iktidarın İzmir adayı milletin teveccühüne ihânet ettiğini ve İstanbul seçimlerindeki hezimetin sebeplerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.
Bu sözleri karnından çıktığı gibi utanmadan, fütursuzca söyleyen iktidarın 31 Mart seçimlerindeki İzmir Belediye Başkanı adayı hakkında “acaba Cehape’nin adayı mıdır?” diye şüpheye düştük. İktidarı başı, fikirsiz, gevşek ve laubali bir üslûba sahip bu kişiyi, millet değerlerine karşı beyanlarından dolayı tart etmeli, demiştik. İktidarın bu adayının fütursuzca söylediği aşağıdaki sözler dün olduğu gibi İstanbul’da da menfi tesirini göstermiş ve yarında gösterecektir.
Utanç verici bu sözler fikirsiz, mesuliyetsiz ve dâvasız bir siyasetçi ve bürokrattan sâdır olur ancak. Cehapelileşmek, yâni Kemalistleşmektir bu… Müslüman kimliğini bir bütün olarak temsil etmekten mahrum bir homoekonomikus… Şahsiyetsiz, kimliksiz sözde siyasetçilerle “Yarınki Türkiye’yi” kurmamız hayâl...
Tanzimat’tan bu yana üstünden beş kez Batılılaşma silindiri geçmiş bu ülkenin idare ve siyasetinin mukaddesatçı bir lider için hayli zor olduğunu bilmiyor değiliz. İktidarın başındaki zâtın niyet ve düşüncesinden şimdilik şüphe etmesek de, her sahada hayata geçirilemeyen bu niyet ve düşüncenin ağır mesuliyetinin olduğunu, aykırı bir durum gördüğünde kadrosunu te’dib ve kontrol etmesi gerektiğini söylemekten de geri durmayız.
“İçkisini içebilen, namazını kılabilen” iktidar pâyidar olmaz
31 Mart Seçimlerindeki iktidarın İzmir adayının sözleri, 23 Haziran İstanbul Seçimlerini “scut füzesi” gibi vurmuştur. Elbette, gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizlik, iktidar yandaşı olanların zenginleşmesi vesaire tetiklemiştir. İktidarın mensubu olan bir kişiden şu sözler Mukaddesatçı ve milliyetçi kitleleri tetikleyici unsurlardan sayılmaz mı?
“Bugün İzmir ile ilgili şunları duymuyor değilim: 'Rakımıza dokunma'. Eyvallah. Bugün insanların özgürce içkilerini içebildiklerini ben biliyorum. Ak Parti’deki arkadaşlarımız bugün içkisini içebilen, namazını da kılabilen, günü geldiğinde orucunu tutabilen bir hoş görü alanına sahiptir."
Mürâîliğin dibe vuruşu
İçki içtiğini açıktan söyleyen bir kişinin fiilinden daha âdi bir fiil bu. Yenilir yutulur değil. Amaçlar için araçları meşru kılan, iktidar sahiplerinin bir tiyatrocu gibi rol yapmaları gerektiğini söyleyen Makyavelizm’in de ötesinde mürâîliktir, mürâîliğin dibe vuruşudur… Daha kötüsü, niyet ve düşüncesinden şimdilik şüphe etmediğimiz iktidarın başındaki zâtın milletçe teveccüh edilen siyasî kişiliğine karşı alenen işlenen bir hakaret ve cürümdür...
İktidarın başındaki zâttan beklenirdi ki, sözünü bilmez bu adayın kulağını çeksin, te’dib etsin ve beni temsil eden bir kişi böylesine bir fikir ve inanç sahtekârlığı yapamaz desin. İktidarın mürâlikte sınır tanımaz hızını kesileceğini ümit etmişti millet. Fakat 23 Haziran Seçimlerinde de aynı minval üzere hatâ üstüne hatâ, mürâlik üstüne mürâlik devam etti. İktidar ve ona rey verenler bakımından sonuç üzücü.
Hülâsa; iktidar, Türkiye’nin bütünlük ve istikrarını sürdürmeye devam edecekse üç düşünüp bir konuşmalı…

























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.