• İstanbul 16 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 18 °C
  • Konya 12 °C
  • Sakarya 13 °C
  • Şanlıurfa 18 °C
  • Trabzon 16 °C
  • Gaziantep 13 °C
  • Bolu 11 °C
  • Bursa 15 °C

Kahramanı Hz. Ali olan adam Ömer Lütfi Mete

Kahramanı Hz. Ali olan adam Ömer Lütfi Mete
Bazı insanlar fikirleri ve yapıtları yaşadıkça yaşarlar. Ömer Lütfi Mete yaşatılması gereken ender kişilerden.
ltfi
Bazı insanlar fikirleri ve yapıtları yaşadıkça yaşarlar. Ömer Lütfi Mete yaşatılması gereken ender kişilerden.

8 Kasım 2009 tarihinde Hakk'a uğurladığımız yazar ve şair Ömer Lütfi Mete'nin vefatının hemen ardından Afşin Selim'in bu yazısını yayınlamıştık. Mete'nin vefat yıldönümünde onu tekrar bu güzel yazıyla anmak istedik. Ömer Lütfi Mete'yi rahmetle ve Fatiha'larla anıyoruz. (Dünyabizim)


***

“Her şeyden önce, Peygamber’in bile yenilgi denebilecek (Uhud) bir hüsran yaşamış bulunması dinamik bir derstir”demişti, Allahsız Müslümanlık adlı eserinde... Şu da ona aitti:  “Bir Müslüman için gerek İslâm’ın ve gerekse başkalarının bütün yasalarına temel olacak ilke ortada: Var edilmiş her şey saygındır...”


11800
(+)

Ne kadar da özlemişti son zamanlarında yazmayı… Olmadı. Fakat kuşkusuz, gök kubbemizde hoş bir seda bırakarak ayrıldı aramızdan… Medyanın bu vefata yeterince yer vermemesi ise anormal bir durum değildi elbette. Herkes meşguliyeti nisbetindeyaşıyordu bu hayatı… Nasıl bir cenderenin içindeydi böyle Ömer Lütfi Mete? Gazeteciliğe matbaa çıraklığı ile başladı. Çeşitli gazete ve dergilerde yönetici ve yazar olarak çalıştı. İlk Genel Yayın Müdürü İsmail Oğuz’dan, gazeteciliğe dair şu sözü işitmişti: “Gazetecilik besmelesiz meslektir.”


Kökten batıcılığa karşı

Ömer Lütfi Mete, sinema ve dizi senaryoları da yazdı. Bir tarafıyla da şairdi o... Yalnızca bugüne hitap etmiyordu, yarına dair endişelere sahipti. İnsanî duyarlılığı yüksekti. Eşya ve hâdiseyi “biz” hassasiyeti ile tahlil etmiş olması, onu ne adaletsiz davranmaya, ne dekabileci bir köken bağnazlığına sevk ediyordu… İdeolojik bir yobazlığın tutsağı da olmadı asla! Düşünerek ve sorgulayarak yaşadı: Amigoluk yapmadı! Çatışan ve çekişen sahte kutuplaşmalarda saf tutmadı.  Türkiye’deki kökten batıcılığın psikolojik taarruzuna karşı direniyordu âdeta…

Geleneğine bağlıydı, fakat ölçülü olmak kaydıyla, yeniliğe de açıktı.

Kahramanı Hazreti Ali’ydi.  “Kusursuz incelik, zarafet ve bilgeliğini en üzüntülü ve en öfkeli anlarında bile yaşadığı ve yansıttığı için” hayrandı ona. 
“Sözünün eri, haksızlık yapmaktansa haksızlığa uğramayı tercih eden insan bulabilirsek, biz yine eski günlerimize döneriz” demişti, bir müddet evvel...

Etrafı tarafından derviş meşrepli olarak addediliyordu Ömer Lütfi Mete.

 

11801
(+)

En verimli çağında ayrıldı aramızdan…

Ülkesinin ve ülkesinde yaşayan insanların maruz kaldığı psikolojik harbin farkındaydı her daim, bu bilinçle yazdı… Çağından mesul bir duruşa sahipti esasında. Kendisinin de ifadesiyle, “kayıtsız ve kaygısız” güruhtan olmadı. Tahlilci, şüpheci ve mukayese yapabilen bir kalemi vardı. Meselâ şu kritik soruyu soruyordu muhatabına bir yazısında:“Kapitalizm dediğimiz ‘gelişmiş barbarlık’ her türlü insanlık dışı kazancı bir şekilde aklayıp paklamıyor mu?”


Kuşkusuz, milletine namlusunu çeviren tanklara selam durmadı hiçbir zaman. Devletin millet için varolması gerektiğine inanıyordu zannımca; devlet araçtı zihninde, amaçdeğil… Bütün insanlığa büyük hizmetler getirecek bilgi ve buluş üretmeyi, sanat şahikaları yaratmayı ülkü edinmemiz gerektiğini, ancak bu şekilde, Türkiye pasaportunun dünyaca saygı duyulan bir belge olabileceği kanaatindeydi. Öyle birkaç diziye ve partiler arası kısır didişmelere hapsedilecek biri değildi, Ömer Lütfi Mete… Türkiye’nin varoluş kavgasına katkısı oldu. Büyümekten ziyade, adaleti şiar edinmiş dosdoğru bir devletinvarolmasını temenni ediyordu. Yarım doktorun, yarım hocanın, yarım devletin, insanı nelerden ettiğine şahitti: Devlet bir iş görecekse eksiksiz görsün istiyordu. Derin devleti olmayan bir Türkiye’nin devlet olamayacağına inanıyordu. Derin milletin manifestosunu yazan adamdı o: “Türkiye’nin tek meselesi vardır, o da yeniden devlet olup olamamaktır!”


Fakat öyle ya da böyle, yiğidin kuru soğana muhtaç olduğu bu ahval ve şeraitte, yiğidin borcu ölümdü sahiden… Ölmek ve uyanmaktı.

 

Afşin Selim “asla unutamam” dedi

Dünyabizim

Bu haber toplam 2537 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • İkinci Kez Yolu Açık Olsun Yavuz Bülent Bakiler’in02 Ekim 2025 Perşembe 11:06
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim