Hikâye ve romanda yazarlar bazen pek titizlenirler, itinaları hemen dikkat çeker ve temiz mutfakta yemek yaparken tedirgin olan aşçı kısmı gibi okur da bu itinayı hissederse rahat okuyamaz. Yazar eserine itina edecek ama bunu belli etmeyecek…
**
“Ben” ile yazan yani birinci tekil şahıs kullananlar genelde kahramanıyla karıştırılır. Yazar, anlatıcı ve kahraman birbirine karışır. Bu esasen kolaycılıktır. Madem “ben” atına bindin ve öyle yazıyorsun, idare etmeyi de bileceksin. Yoksa üçüncü tekil şahıs ile yaz değil mi?
**
Hikâye anlatanlara; “Sen yazmıyorsun anlatıyorsun, biraz da yazınsal metinler üretsen.” şeklinde eleştiriler oluyor. O kişilere şunu tavsiye ederiz. Yazınsal olmak isteyenler hikâyelerine işe yarayan ayrıntılar ve yan anlamlar, tabiat tasvirleri, eşya bilgileri, kişilerin fiziki özellikleri kadar, ruh hallerinin ayrıntılarını da koyarak hikâyelerini daha yazınsal yapabilirler.
**
Hikâyede tıkanma olduysa panik yapmadan beklemeliyiz. Bu tıkanmayı aşacak bir formül yok çünkü her tıkanma biriciktir. Tıkanmayı başkalarına sorarak aşmak yerine kişi, sezgilerine güvenmelidir. O hikâyeyi kurmuş olan sezgiler çözümü de bulur. Başkalarının bulduğu çözümler hikâyede yamalık gibi durur. Ama kişi kendi sanatçı bakışına, sezgisine ve sağ duyusuna bırakırsa her tıkanma zaman içinde hikâyenin geneline yakışır bir çözüm bulur.
**
Hikâyeci merak uyandırma gücüne sahipse bu gücünü ilk cümle için kullanmalıdır. Merakı gıdıklayan hikâyeci pek muteberdir.
Devamı: https://www.insaniyet.net/hikaye-ve-roman-teknikleri-uzerine-dusunceler-ii/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.