Oryantalistler belirlenmiş amaçlar doğrultusunda hareket ettikleri için yapılan araştırmalarda dönemlere göre farklılaşmalar garip karşılanmadığı gibi kendi içinde dinamik bir süreç olarak değerlen-dirilebiliyordu. Dolayısıyla oryantalist çalışmalarda değişim bir sorun olmaktan ziyade değişen ihtiyaçlara cevap anlamı taşıyordu. Sürecin kendi dinamiği içinde karşıtlıkları ortaya çıkarması da gayet tabiî idi.
Yirminci yüzyılda Batı Avrupa ülkelerinde oryantalist çalışmalarda Siyonistlerin öne çıkmasıyla birlikte Siyonizm de yeni bir kolonyal ideoloji olarak belirleyici konuma yükselmiştir. Bu, oryantalist çalışmalarda on dokuzuncu yüzyıla göre önemli bir gelişmedir. Edward Said, “Siyonizm’le Batı arasında bir dil ve ideoloji birliği” olduğunu söylüyordu. Said, Alman, İngiliz ve Fransız oryantalistlerini Siyonistlerin “Batılı ideolojik ebeveynleri” olarak tanımlamıştır. Özellikle Anglosaksonlar alan çalışmalarında Siyonistlere daha fazla yer açtı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yahudi kökenli olup da Siyonizm’e belirli ölçülerde destek olmaktan çekinmeyen uzman otoriteler ortaya çıkmıştır.
İsrail’in ortaya çıkmasından sonra “on dokuzuncu yüzyılda Orient’e ilişkin nasıl Oryantalistlere başvuruluyorduysa yirminci yüzyılın ikinci yarısında Orient hakkında bilgi ve kanıt arayan Batılılar Siyonistlere başvurmuşlardır”. Bunun Doğu-Batı ilişkilerinde kalıcı bir etkiye sahip olacağı çok açıktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.