Allah (cc), her topluma hayat rehberliği ve önderliği yapacak peygamberler göndermiş. Doğru yaşama modelinin sınırlarını çizmiş, sırlarını bildirmiş.
Azanlar, sapanlar, güvenli güzergâhların dışına çıkanlar; çeşitli yollarla ve yöntemlerle uyarılmış. Yanlışta ısrar edenler cezalandırılmış, ıslah olanlar kurtarılmış.
Ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed (sav)'den sonra "ikaz, uyarı" görevini O'nun izinden gidenler üstlenmişler. Hakk'tan ve hakikatten yana olmuş; batıla karşı, kesintisiz mücadele vermişler.
Ümmetin her bir ferdi "doğru yolda buluşma, iyilikte yarışma" düsturu ile birbirine emanet edilmiş. Bir "sosyal sorumluluk" görevi verilmiş "Müminler, birbirlerini yıkayan eller gibidir" denilmiş.
Bu denklem, bizim yaşadığımız zamanların insanları ve toplumları için de geçerlidir. Çünkü İslam kıyamete kadar, tüm asırlar ve nesiller boyu geçerliliğini koruyacak bir dindir.
Hayatın bütün alanlarında ve konularında, istenmedik durumlara düşmemiz ya günahlarımızın cezası yahut Allah'ın bizi uyarmak için takdir ettiği bir imtihandır. Önümüzde, gaflet uykusundan uyanıp kendimize gelme fırsatı veya derin uykumuza devam edip uçurumdan aşağı yuvarlanma tehdidi vardır.
Hatalar ve günahlar; kişisel, kurumsal, toplumsal olabilir. Her biri ancak ve ancak kendi halinin, tavrının karşılığını alabilir. Dersimizi çalışıp ödevimizi yaparak durumumuzu düzeltirsek sahil-i selamete ulaşırız. Işığa kör kesilip karanlıklar içinde kalır, sese sağır gibi davranıp vurdum duymaz olursak tarihin bilinmez diyarlara gönderdiği kervanlara karışırız.
Devamı: https://www.fikriyat.com/yazarlar/zekeriya-erdim/2024/04/06/her-sey-bir-hak-edistir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.