Araçtaki 4 kişi gözaltına alındı ve şahıslara “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama” suçundan 7,5 ila 22,5 yıl arasında hapis istemiyle dava açıldı. Savcı, otomobildeki aramanın mahkeme kararına dayanmadığını, dolayısıyla delillerin kanunsuz toplandığını öne sürdü. Mahkeme de bu gerekçeyle sanıkları beraat ettirdi. Hatta mahkeme, kanunsuz arama yaptıkları için polisler hakkında suç duyurusunda bulunulmasına hükmetti ve sanıklara tutuklu bulundukları süre için tazminat davası açabileceklerini hatırlattı.
Yüklü miktarda uyuşturucuyla yakalanmış şahısların ellerini kollarını sallayarak mahkemeden ayrılması, polislerin suçlanması, hatta sanıklara bir de tazminat yolunun açılması kuşkusuz kolay anlaşılabilir bir durum değil. Bu ve benzeri vakalarda toplumda infial oluşması da çok doğal. Ancak hukukta çok temel bir ilke var: Suç, sadece hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş delillerle ispat edilebilir. Kanunsuz arama, dinleme, ses ya da görüntü kaydı alınmasıyla, ya da işkenceyle elde edilen delil delil değildir.
Hukukçular bu ilkeyi “zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur” şeklinde tabir ediyorlar. Bu ilke, “devletin rutin dışına çıkmasının” önüne geçmek için benimsenmiş. Ayrıca bu ilkeyle zanlıya potansiyel suçlu değil, potansiyel masum olarak yaklaşılması hedeflenmiş.
Danıştay geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada kendisinde 5 bin 112 dava dosyası olduğunu, bunların 3 bin 799’unu reddettiğini, 435 dosyada ise iptal kararı verdiğini ifade etti. Yani Danıştay 3 bin 799 kişinin FETÖ’cü olduğuna hükmetmiş, 435 kişi hakkında ise delil bulamadığı, göremediği için iptal kararı vermiş.
Devamı: https://www.yenisafak.com/yazarlar/aydin-unal/zehirli-agacin-meyvesi-4602628
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.