• İstanbul 14 °C
  • Ankara 12 °C

Medya Pazarında Defolu Türkçe - 37

C.Yakup ŞİMŞEK

Ahmet Selim


(ZAMAN - 12 Mayıs 2011)

 

“Birbirimizi eleştirelim, ama suçlamayalım, töhmet altında bırakmayalım, hakaretleşmeyelim. Demokratlık böyle olur, lafla olmaz.

İnönü başından beri öyleydi.”


Kompozisyon zayıf... (Bu zayıflık, medya pazarında adım başı, satır başı…)
İnönü başından beri öyleydi.” diyen Ahmet Selim, buradaki “öyle” kelimesini, yukarıda sıraladığı sıfatlardan hangilerine bağlamış?
Bir başka ifadeyle soralım:
Ahmet Selim
’in bu ifadesine göre İnönü nasıl biriymiş?
A) Tenkit eden ama suçlamayan, töhmet altında bırakmayan, hakaret etmeyen
B) Tenkit etmeyip suçlayan, töhmet altında bırakan, hakaret eden; lafla demokrat olan

Doğru cevabı bu cümlelerden çıkaramıyoruz. Peki, nasıl anlayacağız?
Yazıda, İnönü’nün 1951’de söylediği kaydedilen şu sözü dışında bize bu hususta yardım edecek hiçbir şey yok:
“Bunlar devleti yönetemeyecekler ve ben göreve çağrılacağım.”
Doğru cevabı işte bu sözden istidlal yoluyla buluyoruz: Bunu söyleyen kişi olsa olsa B şıkkındaki sıfatları taşıyabilir, diyoruz.
Mademki öyle, buna uygun söz bulmak ve cümle kurmak mümkün:

“Demokratlığı lafta kalan çok siyasetçimiz var. Bunlar tenkidi bir yana bırakıp rakiplerini suçlayan,  töhmet altında bırakan, onlarla hakaretleşmeyi tercih eden politikacılardır.
İnönü başından beri öyleydi.”

İşte böyle…

***

(ZAMAN - 12 Mayıs 2011)

“İfrâta kaçmak, iddiaya da savunmaya da zaaf getirir. Bazıları güç katar zannediyor; hiç öyle değildir. Çok istemek başka, sonuç almak başkadır. İfrâta kaçıp çelişkilere düşerek tutarsızlaşırsınız, kimi ve hangi iddiayı savunmak istediğinizin önemi de anlamı da kalmaz.”

Ahmet Selim – çoklarının yaptığı gibi – “iddia” ile “savunma” kelimelerini birbirine karıştırmış...
Önce “İfrâta kaçmak, iddiaya da savunmaya da zaaf getirir.” sözüyle aslında bu iki kelimenin farklı, hatta birbirine zıt fiiller olduğunu belirten Selim, sonra “iddiayı savunmak” sözüyle iki mefhum arasındaki sınırı kaldırdığının farkında mı?

Herkesten bu inceliği beklemek olmaz, ama "Din Dil Tarih Şuuru" sahibi bir mütefekkirden beklerdik.

Eğer “kimi ve hangi iddiayı savunmak” diyeceğine “kimi ve hangi fikri savunmak” deseydi o mahzur kalkardı.
Aşağıdaki ifadeler de o sözün yerini tutardı:    
“kime ve hangi fikre taraftar olmak”
“kimden ve hangi fikirden yana olmak”
“kimi savunup hangi fikirden taraf olmak”


Müdafaa - Savunma
“Müdafaa etmek”
sözünü Türkçeden atmak için TDK tarafından 1945’te imal edilip dile sokulan “savunmak” kelimesi artık hem “müdafaa” hem “iddia” yerine geçer oldu. (Uydurma kelimelerin birçoğunda bu başıbozukluk görülmekte.)
Ahmet Selim Bey’in şu sual çevresinde tefekkür etmesini isterdim:
1945’ten önce “iddia etmek” yerine “müdafaa etmek” diyen, yazan bir muharrir var mıydı?
Yazısına “Kelimeler, Cümleler” diye başlık atan ve “Kelimelerle kavramlarla aramız hiç iyi değil. Bazı sıkıntılar sırf bu yüzden doğuyor. Ve bu sıkıntılar halledilemediği için düşünce üretiminde verimsiz kalıyoruz.” diyen bir aklıselim sahibi bunları düşünmeli…
Aklıselim (veya hissiselim) sahipleri tefekkür etmezse kim düşünür?..

 

Bu yazı toplam 1220 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim