• İstanbul 14 °C
  • Ankara 10 °C

Medya Pazarında Defolu Türkçe - 65

C.Yakup ŞİMŞEK
Yavuz BAHADIROĞLU
(Ailede sohbet-muhabbet – 20 Temmuz 2011 – Yeni Akit)

 

“Ama bu, ‘Gelin bu akşam muhabbet edelim’ şeklinde tahsisli zamanlarla sınırlandırılmamalı, hayatın her alanına yayılmalıdır...”

 

Yavuz Bey “tahsisli zamanlarla sınırlandırılmamalı” derken haşiv yapmış. Kendisi önce zamana dair bir “tahsis”ten bahsediyor, sonra da “zamanlarla sınırlandırılmamalı” diyor.
“Gelin bu akşam muhabbet edelim…” diyen kişi “muhabbet etmek” fiilini “bu akşam”a tahsis etmiş, yani fiilin zamanını zaten sınırlamıştır. Dolayısıyla “tahsis” veya “sınırlandırma” kelimelerinden yalnızca biri yeterdi.
Böylece aşağıdaki cümlelerden biri kurulmuş ve cümle haşivden kurtulmuş olurdu:

“Ama bu, ‘Gelin bu akşam muhabbet edelim’ şeklinde sınırlandırılmamalı, hayatın her alanına yayılmalıdır...”

“Ama bu, ‘Gelin bu akşam muhabbet edelim’ şeklinde tahsisli yapılmamalı, hayatın her alanına yayılmalıdır...”

Güzel Türkçesine alıştığımız BAHADIROĞLU’na haşiv (çok sözle az şey anlatmak) değil icaz (az sözle çok şey anlatmak) yakışır…

 

 

***

 

“Mesela genç bir kız, aile büyüklerinin kendisini ismiyle çağırmamasına, isminin yerine ‘hişt... ufaklık... kız... hey’ gibi soyut kelimeler kullanılmasına çok kızdığını yazmıştı...”

 

Bu cümlede şu “soyut” ne arıyor, ne anlatıyor? O genç kızın niçin kızdığını anlamamıza yardım mı ediyor, yoksa mâni mi oluyor?

Ayrıca, o kelimeler hep “soyut” mu? Kızın kendi ismi – diyelim ki Ayşe, Fatma, Zeynep – de onlar gibi “soyut” değil mi?
TDK tarafından “mücerret” kelimesi yerine uydurulan şu “soyut” sözü – diğer uydurmaların çoğu gibi – sabit bir yerde durmuyor. Yavuz Bey’in cümlesinde muhtemelen “nida” yerine geçmiş. Evet, BAHADIROĞLU’nun kullandığı “hişt, ufaklık, kız, hey” gibi kelimelere nida (TDK: ünlem / İng. – Fr. exlamation) denir. Bunlardan “hişt” ve “hey” kelimeleri aslen nidadır; “ufaklık” ile “kız” ise aslen isim olup nida olarak da kullanılan kelimelerdir.
“Soyut” kelimesi Türkçede neyin yerine geçiyor?
Bu, konuşana ve yazana göre değişiyor: “Mücerret” dışında “manevi, ruhi, mistik; belirsiz, meçhul, şüpheli; uzak, ayrı, farklı vs…”
E, mevcut kelimeleri devirip yerlerine türedi sözler dikmeye kalkarsanız böyle olur: dilde kaos, konuşma ve yazmada kargaşa…
Amma ne temaşa, ne temaşa!..

BAHADIROĞLU’nun “haşiv”lerini hadi hoş görelim ama şu “soyut” soysuzu onun ağzına hiç yakışmıyor…
Kendisi acaba “soyut”un soysuzluğuna yüz vermeyip “mücerret”in asaletine sadık kalsaydı ne olurdu?
Cevap basit: Kendine yakışanı işlemiş, yukarıdaki hatayı işlememiş olurdu...
Fena mı olurdu?

Bu yazı toplam 1491 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim