• İstanbul 23 °C
  • Ankara 27 °C

Doç. Dr. Ali Öztürk: Şehir İmajoloji Bağlamında Doğu-İslam Şehirleri ve Batı Şehirlerinin Mukayesesi

Doç. Dr. Ali Öztürk: Şehir İmajoloji Bağlamında Doğu-İslam Şehirleri ve Batı Şehirlerinin Mukayesesi
TYB Akademi 26 / Yaşayan Edebiyat / Mayıs 2019

Şehir İmajolojisi konsepti tıpkı İmajoloji disiplininin kendisi gibi tarafımdan teklif edilen bir terkiptir. Bunun için İmajolojinin ne olduğu, kavramsal çerçevesi, epistemolojik sistematiği, metodolojik bağlılıkları ve/veya teklifleri, uygulama alanları, fabrik çıktıları gibi birçok meseleye sistemli bir biçimde temas etmem gerekmektedir. Bununla birlikte şehir gibi karmaşık ve çok boyutlu bir sorunsalın İmajolojinin konusu yapılma gerekçe ve süreçlerini detaylı bir biçimde ele alma zarureti vardır. Ayrıca böyle bir terkibin bize sağlayacağı faydalara da değinmem gerekirdi. Elbette ki şehirlerin menşei ve evrimi konusunda da çeşitli tespitlerde bulunmam lüzum ederdi. Bununla birlikte özelleşmek istediğimiz BatıUygarlığı ve Doğu-İslam medeniyetinin başkalaşmalarını en azından epistemik düzeyde karşılaştırmalı olarak ele almam gerekirdi.

Buna bağlı olarak şehirleri yazıda tasnif ettiğim biçimlerin hangi gerekçe ve epistemolojik imkânlara yaslandığını detaylıca ele almam ve sorun ile disiplinin kesişim kümesini sıkı bir metodik belirlenimle analiz etmem ve öylece bir sistematiğe bağlamam gerekirdi. Ancak gerek İmajoloji disiplinin bir kitap olarak elimizde olması gerekse bu yazı formunun kısıtlı imkânları nedeniyle konuyu yalnızca yoğun metaforik göndermelerle sınırlı tutacağım. Yani değinmek istediğim şeylerin sonuçlarını sanki okuyucu tüm süreçlere vakıfmış gibi kestirmeden ifade edeceğim. Kuşkusuz gerek kent/şehir çalışanları gerekse İmajolojiye ilgi duyanlar bu göndermelerin adresine büyük ölçüde ulaşabilirler. Bu çalışmanın başlatacağı tartışmalara da eleştiri, öneri ve teklifleriyle katkı verme imkânları olmuş olacaktır. Özetle bu çalışmada İmajloji disiplinin imkânlarıyla son derece kompleks beşeri bir metin olan şehirlerin medeniyet veri-tabanları esas alınarak nasıl yorumlamamız gerektiğini ve bu bağlamda onların korunması ve inşasına doğru katkı vermenin başkaca imkanlarını kısaca tartışmışacağım. Şehir İmajolojisinin Metodolojik Temellerine (Ruh-i Suret Nazariyesi) Giriş2 İmajoloji; gerçekliğin, olgunun, kavramın ve/veya şeyin imgesel epistemolojisini katogorilere, periyodlara, havzalara… bağlı olarak sistemlileştirmek ve yüklemsel mümkün ve manipülatif ima, inşa ve okumaları metoda bağlamak üzere tarafımdan 2000’lerin başında geliştirilmiş ve olgunluğa kavuşturulmuş meta-multi-motodist bir disiplindir.3 Buna bağlı olarak da her tür beşeri faaliyet, saha, üretim ve bilgiyi, yeniden teorilendirmek, uygulamasını seçeneklere dayalı çoklupazıllamak ve farklı mümkünlüklere imkân tanımak ayrıca da bu süreçten seçeneklere dayalı fabrik çıktılara ulaşmak üzere kurgulanmıştır. İmajoloji disiplini bünyesinde üretilen ve geliştirilen imajist bilgi, bir tarafıyla da yüklemsel bilgi olarak, bireyden medeniyete ve nihayet tüm beşeri faaliyet biçimlerini bilgi temelli kategorik olarak yatay ve dikey bağlamda kompartımanlaşan imgesel öbekler olarak formülüzasyonu şeklindedir. Ayrıca buna bağlı olarak her türden gösterge ve metnin (her şey bir metindir) başkalaşması, yeni sentezlere kavuşması, başka bir aşamada başka içerik ve imge bütünlüğüne ulaşması ve karmaşıklaşmasının izlenim 2 Bu çalışmanın bir kısmı kaynakçada belirtilen çalışmalarımızda yer almıştır, ancak gözden geçirilmiş, geliştirilmiş ve yeni bir form kazandırılmıştır. 3 Öztürk, A. İmajoloji: Bir Disiplin Denemesi, Ankara Okulu Elis Yayınları, Ankara, 2013. 116 Ali ÖZTÜRK TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 ve izlerini ilkeye bağlama çabasıdır. Kendine özgü birçok kategorisinin olmasının yanı sıra her tür beşeri faaliyeti bilinçli, yarı-bilinçli ve bilinçdışı bağlamlarını imge-epistemik ilkelere göre yorumlama imkânına dayanmaktadır. Bu bağlamda da şehirler/kentler, İmajoloji disiplinin bir uygulama sahası olarak oldukça zengin imkânlara sahiptir. Şehirler beşeri üretilmişliğe ait en kompleks metinlerdir. Kuşkusuz bu şehirlerin birçok bağlamda anlaşılmasına imkân tanımaktadır. Bu imkânları bu çalışmada sıralamak pek mümkün değildir. Ama ben kısacası şehirlerin metafiziği üzerine yoğunlaşan imajolojik bir okuma denemesi yapmak istiyorum. Şehirlerin ekonomik, tarihsel, işlevsel vb. birçok boyutundan daha önemli olan boyutu ise onların sahip olduğu metafizik karakteristiğidir. Çoğu kez şehirlerin metafizik boyutu o şehirde yaşayanlar, onu inşa edenler ve onu koruyup geliştirmek isteyenler tarafından anlaşılmaz. Bu da şehrin bizatihi sahip-aktörler eliyle tahrif edilmesi anlamına gelmektedir. Belki bundan daha önemli olanıysa şehrin biçim verdiği insanların kendi metafizik bileşenlerini anlamadan sürdürdükleri yaşamlarının yan etkisi olarak bir tür epistemik-jetlaga maruz kalmalarıdır. Metafiziği; buradaki yaklaşıma kaynaklık etsin diye, eylemlilik ve pozisyon alışlarımızı garantiye alan postulatları sistemli spekülasyona bağlayan parçadan bütüne birbirini besleyen ve garantiye alan bir paradigma sahası olarak her türden pratiğe şekil veren motivasyonlar olarak da ifade edebilirim.4 Bu bağlamda bir analoji olarak şunu söyleyebilirim ki ruh için beden neyse cemiyetler için de şehir odur. Dolaysıyla bir şehir bir toplumun ne olduğunu, nasıl yaşadığını, ne yaşadığını gösteren en büyük göstergeler bütünüdür. Ayrıca o şehre bakarak orada yaşayan insanların inanç, kültür, motivasyon, ekonomik imkan/eğilim ve yönelimleri gibi birçok bağlamı çok kolay bir biçimde anlayabiliriz. En önemlisi bu soruların zamana, periyoda, medeniyete, aktör ve kültürlere göre de nasıl bir yol bulduğunu görebilir, yorumlayabiliriz. Yani şehir insani var oluşun, doğa ve kendisiyle etkileşiminin, yarattıkları sistematikle garanti altına alındığı çok yönlü bir sözleşmedir. Ama bundan daha önemlisiyse şehirlerin en önemli rolü bizatihi kendisinin birincil bir gösterge olarak kendisine ait olanı belirleyen ya da kendisine yönelene birçok mesaj ve yönelimler bahşettiği, onları bir şeylere zorladığı özgün sistematiğidir. Nitekim medeniyet etimolojisinin bir tarafıyla da “boyun eğme anı, boyun eğme vakti”yle mündemiç olması da buna işaret 4 Daha geniş bilgi için; Age ve İmajoloji’ye bakınız. Şehir İmajoloji Bağlamında Doğu-İslam Şehirleri ve Batı Şehirlerinin Mukayesesi 117TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 etmektedir. Bu da şehre dair üç temel vurguyu kestirmeden imgeselepistemoloji açısından ifade etmemize yardımcı olmaktadır. a. Kurallılık: göreli olarak tam bilinçlilik hali. b. Teamül: göreli olarak yarı-bilinçlilik hali. c. İmgesel/simgesel/sübliminal; mekân, zaman ve etkileşim yerleşkesi: göreli olarak sınırsız ve/veya sayılamayacak kadar çok, değişken ve girift gösterge, imge ve imgesizasyon ile bilinç-dışılık ilişkisi hali. Bu maddelerin her birinin çok büyük bir arka-planı var ancak özetle belli kurallara bağlı olma zorunluluğu; içinde birçok bileşeni toplar, hukuktan kolluk gücüne kadar ona bağlı kurumlara geleneğe, eğitime vb. sayısız forma kaynaklık eder. Aynı şey teamül için de geçerlidir; teamül bir bakıma uzun bir zamana yayılmış gelenek, etkileşim, çeşitli faktörlerin doğurduğu, çeşitli kesimlerin çatışması, uzlaşma ya da pozisyonuna göre şekil almış, değer, birikim ve test edilmiş çok sayıda bileşenden mürekkep bir pro-fabrik-uygulanım sahasıdır. Yani nesneye nasıl dokunacağız, hangi akışa nasıl dâhil olacağız, birbirimize nasıl davranacağız, işimizi nasıl göreceğiz şeklinde bu durum bir takım uzunca listelere işaret eder. Ayrıca bu soruların cevabı da şehirde bize biçilmiş rol ve imkânlara göre de sürekli değişir. Yani ifade edilen durum, zaman, mekân ve uzamda sürekli ve duruma göre değişen çok değişik sufleler alınarak rolünü oynamak manasını seslendirir. Örneğin antik-yunan şehirleri ve Roma büyük ölçüde sosyo-değer merkezli olmaktan çok iktidar-hiyerarşi-yasa merkezli projeler olarak açığa çıkmıştır. Yani şehirle birlikte toplum da bu şehirlerde ilgili zeminde inşa olunmuştur. Nitekim kısa sürede dünyayı ele geçirme arzusu bu kentleri yani proje ve organizasyonu sübvanse etme ihtiyacıyla bağlantılı okunabilir. Benzer şey kitle-meta-imgesine dayalı Sovyet kentleri için de geçerlidir. Yani topluma aniden bir kent kıyafeti giydirilmiştir, toplum kente göre şekillenmiştir. Fakat kentte toplum yoktur. Bu yüzden de mühendisler çekilince kente yeni bir şey yapılamamıştır, çünkü toplum kent yapma becerisine, imkanına ve arzusuna sahip görünmez. Ya da böyle bir kentin gerektirdiği epistemolojik koddan yoksundur. Fakat örneğin fonksiyonelİslam şehirlerinde yaşamın gerektirdiği bütünlükleri şehirlerde ete kemiğe bürümüştür, yani insani olanı, kültürel olanı, cari olanı, değişik olanı bir sözleşmeye bağlama ve onu genelden detaya işlev, ahlak ve estetik bir hikâye içinde güvence altına alınmaya çalışılmıştır. Yani pro-aktif pagan 118 Ali ÖZTÜRK TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 şehirlerin birer mühendislik/sanat-iktidar harikasıdır, ama klasik İslam şehirlerin birer insan-değer mimari/sanat harikası olduğunu söyleyebiliriz. Böylece şehir, kast edilmek istenen insan için en kapsamlı, etkili ve kompleks beşeri-tabii mecrasıdır denilebilir. Bu kast, iyi de olabilir sui’de olabilir. Bununla birlikte şehirlerin menşei ve evrimi konusunda da birçok yaklaşım söz konusudur. Ancak şehirlerin birçok sebepten ya da kendine özgü sebeplerden kurulabileceğini ve gelişmelere bağlı olarak da yeni haller alabileceği de ifade edilebilir. Bununla birlikte her ne sebepten dolayı doğmuş olursa olsun ya da ne tür bir gelişmeye uğrarsa uğrasın kendine özgü - değişken de olabilen -kimi metafizikler ve imge-bütünlükleri ihtiva etmelerinin kaçınılmaz olduğu da burada vurgulanmalıdır. Şimdi buraya kadar ifade edilen bu ağır kavramsallaştırma spekülasyonlarını sisteme bağlamaya başlıca şehir metafizikleri üzerinden imge-epistemolojik bir tasnifle girişebiliriz: 1. Pagan İmgesel Kentler: a. Mistik-Pagan İmgesel Şehirler, (Doğu/Uzak-doğu Şehirleri) b. Pro-aktif Pagan İmgesel Kentler (Batı Kentleri) 2. Tevhidi-Semavi Holist şehirler: a. Onto-Tevhidi Şehirler (Kudüs/Mekke) b. Fonksiyonel-Tevhidi Şehirler (İslam Şehirleri; Medine de dâhil) 3. Modern İmgesel Kentler 4. Qü-post İmgesel Kentler Pro-aktif mistik Hıristiyan şehirler hem paganizmi hem de karamsar egzotik metafiziği (gotizm) aynı anda yansıtabilmektedir. Çünkü Hıristiyanlık pro-aktif paganizm teknolojisine yaslanmış merkezde kapalı mistifikasyon ile atak iktidar paylaşımlı diyalektiği kentlileştirebilmiştir. Baskın, görünür ve şöhret-karakter bir iktidar ama mistik çekirdek semipagan bir gizem, ayrıca yeni ataklara göre de çeşitli katkılar bünyesine alan parçalı simetrik ve/veya asimetrik gergin bir bütünlük buralarda teşhis edilebilir. Bu, günümüze geldiğimizde çok daha karmaşık hal almıştır. Örneğin Saraybosna; merkezi klasik fonksiyonel-İslam şehri, birinci halka çevresi modern-seküler-neo-aktif-Hıristiyan-modeli, (bu ikili haliyle Fatih-Harbiye) ikinci halka çevresi, sosyalist-kitle imge-metafiziği, nihayet son halka qu-post; tüketim ve eğlence mekanizasyon imge metafiziğiyle mücehhezdir. Ayrıca Saraybosna bir bütün olarak da artık bir qu-post müze profesyonelliğine de dönüşmektedir. Tabi bu birçok şehir için Şehir İmajoloji Bağlamında Doğu-İslam Şehirleri ve Batı Şehirlerinin Mukayesesi 119TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 geçerli ama Saraybosna çok kesin ayrımlarla bunu yansıttığı için bu örnek uygun düşer görünür. Mekke tarihi-gerçeklik olarak pagan bir geçmişe yaslanıyordu denebilir, ama bu ve benzeri karmaşık durumlar aslında bu çalışmanın konusu değildir. Bu tasnifte görünmeyen çok daha önemli bir kriz ise, şehirlerin oluşması esnasında sosyoloji-değer ve mühendis-inşa ilişkisidir. Ama bundan evvel tüm insanlığın kaderini etkileyen Kudüs ve Mekke şehirlerinin imajolojisi üzerine kısa bir çerçeve oluşturabiliriz. Kuşkusuz bu çerçeve son derece yetersiz ve mütevazı bir iddia olarak değerlendirilebilir. Mekke ve Kudüs Şehirlerinin İmge-Metafizik İzdüşümü Medine’nin özel, çok özel bir yeri vardır. Fakat Mekke Mevla tarafından Efendimiz (SAV) ile birlikte doğrudan şeriate bağlanmış, yükümlülük gerektiren ve de arınma merkezli, steril bir şehir olarak, hukuk, gelenek, kurumsal ve tarihsel rolü kesinleşmiş bir şehirdir. Ayrıca potansiyel olarak tüm insanlığı hedeflemekle birlikte sadece müminlere helal kılınmıştır. Bununla birlikte dünyadaki diğer tüm metafizik ve manevi sembollerden izole bir hükme ve pratiğe bağlanmıştır. Yani pür-tevhidi bir hukuk ile geleneğe bağlanmıştır. Ayrıca son derece kırılgan, nazik ve zarif ibadi pratik ile ahlaki ve insani özel uygulamalara göre mana bulan bir şehir olan Mekke, yoğun sembolik mekan ve işaretlerin tamamının semavi motivasyonlara dönük olarak oluşturulduğu, yorumlandığı ve mana bulduğu bir beldedir. Bununla birlikte insan ile de özel bir bağ kuran şehir, insanın tüm hallerini sembolik olarak yüzleşmeye ve arınmaya yönlendiren, mana arayışını, kemalat yolculuğunu, kıymet verme hiyerarşisini, Mevla’ya, insana, eşyaya, geleceğe, geçmişe ve diğer tüm insan için önemli olan şeylere dokunuşunu; mana, madde ve uygulamada bir değerler bütününe, ahlaki ve bilgi ötesi bir bağa kavuşturan özgün bir paradigmayı da içermektedir. Bu rolüyle de Mevla ile ilişkiler bakımından şehirlerin anası rolünü de üstlenmiş olur. Böylece “medeniyet” kelimesinin etimolojik vurgusu bu şehirde tam anlamıyla yerini bulmuş olur. Bu manada Mekke, Mevla ile insan arasındaki ilişkinin insanın diğer tüm ilişkilerini de tanzim eden doğrudan sembolik, ahlaki, pratik ve hukuki mekanı olarak kutsanmış bir şehirdir. Buna karşılık Kudüs farklı bir role sahiptir. Anlaşıldığı kadarıyla Kudüs, yeryüzündeki tüm hallerin ve dünyanın gidişatının Mevla farkındalığına (bu olumlu olmak zorunda 120 Ali ÖZTÜRK TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 değil) bağlı olarak rafine bir biçimde açığa çıktığı bir belde olarak özel bir konuma sahiptir. Bu tespitin birçok izdüşümü vardır ancak bu durum çalışmada sadece imgesel/simgesel/muhayyel kurgular bakımından değerlendirilecektir. Her şehrin kendine özgü metafiziği ve imajolojisi vardır. Fakat bütün hikâyelerin, metafiziklerin ve imgesel temerküzlerin konsantre gölgesi bir şekilde Kudüs şehrinin siluetinde yer bulmuştur. İnsanın hikâyesini anlamak için Kudüs’ün hikâyesine bakmak yeterlidir. Kudüs adeta yatay ve dikey bir ayna gibidir, temerküz etmiş tüm insan hallerini iddiaya dönüştürüp kendinde konsantre etme becerisini göstermektedir. Esasen Kudüs’e dair öne çıkan tüm tartışmalar dünyanın tarihsel ve güncel külli yoğunluğundan bağımsız değildir. Bu manada Kudüs özel bir şehir olarak insanlığın metafizik ve imgesel tüm izdüşümlerini sembolik ve dramatik sahası biçimde temerküz etmektedir. Bu çerçevede sosyal-metafizikler ve imgesel filozofinin en özel uygulama sahası olarak Kudüs sıra dışı bir role sahiptir. Bu bağlamda insan, doğal imge dünyasına doğan bir varlık olarak ayrıca beşeriyetin vazettiği fabrik imgelerin yoğun baskısındadır. Buna bağlı olarak da Tanrının kimi özel göstergeler üzerinden kutsadığı ontolojik imgeler ve de insanın ona alternatif olarak geliştirdiği mitolojik imgelerin çatışması altında meydana getirdiği uluslararası gettoların yoğun izdüşümlerinin en özel merkezi, Tanrının şehri Kudüs, imgesel-metafiziğin en özel araştırma sahası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma temelde Kudüs şehrinin imgesel ve metafizik tarihsel ve güncel sistematiğini külli bir perspektifle ele alma gayretinde olacaktır. Özetle insan imgesel gerçekler üzerinden varlıkla temas kurar. Kudüs bu manada çok özgün bir modeldir. a- Doğal imgesel alanı; her insan bir imgesel dünyaya doğar. b- Sanal imgesel alan; insan tarafında icat edilen uydurulmuş/ muhayyel varsayımlar/değerler/inançlar vb. c- Semavi imgeler: Mevla’nın kıymet vermemizi istediği manalandırılmış semboller, rumuzlar, işaretler vb.dir. Esasen vahiy, içinde yaşadığımız imgelere ki -bunlar gerçekler de olabilir; bunlara çok da kıymet vermeyin kimine de inanmayın dediği de oluyor-, çoğu kez bunlar geçici, aldatıcı ve yanıltıcıdır uyarısında da bulunuyor. Bir de insanların kendi kuruntu, heves ve ihtiraslarına bağlı olarak icad ettiklerini ise kutsanmasına Şehir İmajoloji Bağlamında Doğu-İslam Şehirleri ve Batı Şehirlerinin Mukayesesi 121TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 karşı şiddetli uyarılarda bulunuyor. Yani esasen vahiy tüm varlığımızın imgeler tarafında işgal ettiği dünyayı ve dünyaların kimini tamamen ret, kimine bizim gördüğümüzden farklı, kiminin ise yalan dolan ve geçici, kiminin ise karşı çıkılması gereken olumsuz gerçeklikler olarak tanımlamaktadır. Esasen bununla da cari epistemik durumumuzu sarsmış olmaktadır. Vahiy, peygamberler yoluyla işaret ettiği inanç ve değerler vaaz etmekte, imgelere, sembollere, rumuzlara vb. durumlara karşı çok özel uyarılarda bulunmakta ve mekan inşasında bulunmaktadır. İşte bu Kudüs’te daha özel bir karşılık bulmaktadır. d- Karmaşık imge aralığı: Tüm bu imgelerin çatışması, jetlag oluşturması, anakronik düzlemler meydana getirmesi sorunudur. Dünya büyük bir buhrana uğradığında Kudüs tüm bu çatışmaların hepsine ev sahibi olmaktadır. Herkes herkesle ve dahi herkes kendi arasında bir çatışma yaşayabilir. Tüm olumsuz insani haller tüm boyutuyla açığa çıkabilmekte ve ev sahibi olarak karşımıza Kudüs çıkmaktadır. Bu göreli modeli Kudüs’e şu şekilde uyarlamak mümkün görünür: Kudüs’te hem doğal imgeler hem Mevla’nın vaaz ettiği sembol ve simgeler hem de insanların Mevla’nın işaret ettiklerine alternatif dayattığı simge sembol ve mitler ve de dünya gerçeğinin yatay ve dikey tüm hikayesinin simgesel ve pratik yansıdığı ve çatıştığı bir belde olarak özel bir konuma sahiptir. Ayrıca tüm iyiye yönelenler gibi, tüm gettoların, çıkar sıtmasına uğrayan güruhların, egemenlik arayışında olan mahfillerin vb. mobilizasyonlarının da buraya bir şekilde sirayet eden bir yanı vardır. Bazen tüm bu motivasyonların hepsi oraya yönelir, bazen bu motivasyonların hepsi iyisiyle kötüsüyle bir grupta mündemiç olabilir. Yani Yahudiler de Müslimler de Hıristiyanlar da vd. hem birbirleriyle hem de kendi içinde da derece farkıyla bu negativizmi barındırabilirler. Ayrıca Kudüs tüm cenahlarca da metalaştırılma (araçsallaştırılıp başka amaçlara hizmet eden) girdabına da sokulabilir. Yani kısacası Kudüs bu anlamıyla insan samimiyetinin de bir aynası hükmündedir. Bir de bu durum, beceri, çaba ve teklifli olmayla da yakından ilgilidir. Eğer bugün Müslimler Kudüs’e dair bir tasarrufu hayal ediyorlar ise; egemen oldukları yerlerdeki pratiklerini, kıymet verdikleri imgeleri, simgeleri, esas aldıkları değer ve inançları gözden geçirmeleri gerekmektedir. Kudüs gibi kesretli bir bütünü nasıl vahdete kavuşturacakları üzerinde ayrıca epeyce kafa yormaları ve romantik, tutarsız sloganları aşan samimi pratikler üretmeleri gerekmektedir. Yaşadıkları yerde Kudüs’ü yönetecek pratikleri 122 Ali ÖZTÜRK TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 kurumsallaştırıp modelleyebilirler ise, Kudüs onlara kapılarını sonuna kadar açabilecektir. Yani bugün sloganlaştırdıkları, motivasyon aldıkları ve yöneldikleri şeyler Kudüs için yeterli mi, değilse gerçekten onlar için de yeterli değildir. Bunun için bugünkü kabullerin çoğunun batıl olduğunu, Kudüs için tüm inanç guruplarının kendi şeriat, inanç, uygulama ve ihtiyaçlarını esas alan ve onları kendileri olarak bir arada tutmayı başaran, tecrübe, kurumsallaşma, yasal zemin, ahlaki kaygı ve gelenekselleşmiş pratiklerin sosyolojiler tarafında garantiye alınmış bir modele ihtiyacımız söz konusudur. Bu manada Kudüs tüm insan kümelerinin (en azından iddiası olan insan kümelerinin), Allah ile insanların var ettiği tanrılar ile insanların birbirleriyle ve dünya ile olan ilişkilerini en güzel biçimde resmettiği merkezi bir role sahiptir. Yani Kudüs tüm insan karmaşasını merkezileştiren özel bir beldedir. Dolaysıyla dünyaya egemen olan tarih boyunca Kudüs’e de egemen olmuştur. Garip bir biçimde Kudüs istisnalar dışında doğrudan bir siyasi merkez olmamıştır. Ama siyasi merkezler tarafından bir şekilde ele geçirilmiştir. Bu kısa analizden sonra şehirlerin günümüz tarihine şekil veren medeniyetler rekabeti ve etkileşimi bağlamında imge-epistemik analizine geçebiliriz. Roma’dan Dubai’ye Şehirlerin İmajolojisi Bir önceki bölümde teorik tarafına değindiğimiz şehirlerin şimdi en-boyderinlikte vücut bulmuş hallerini yorumlamaya geçelim. Bundan önce kısaca şehirlerin hangi motivasyonla tecessüm ettiklerini geliştirömeye çalıştığımız tasavvur ekseninde ele alma gayretinde olundu. Her şehrin rüyası başkadır. Ama önce Roma; çünkü Ramses’in bugünkü rüyası orada başlamıştır. Kahinler takvime öyle bakmaktadırlar. Birilerinin şu astrologlara miladi takvimin tek takvim olmadığını söylemesinin vakti de gelmiştir esasında. İşte Roma pro-aktif pagan şehirlerine en güzel örnek; imgesel olarak; kayalardan kuvvet, şöhret ve şehvet taştığını gösteren o devasa ihtirastır. Oysaki örneğin Mardin de kayadan inşa edilmiş, ancak orada kayalar insanileştirilmiş, hamura dönmüş, ihtişam yerini zarafete bırakmıştır, şehir insanileşmiştir. Roma kentlerinde Merkezi ve kudreti yücelten, hiyerarşiyi kutsayan, bireyi zayıflatan ve kitleleştiren, şov ve saldırganlığı temerküz ettiren bir metafizik hâkimdir. Birey şehre girer girmez ezilir, yönü iktidarı merkeze alan bir istikamete bağlanır, devasa Şehir İmajoloji Bağlamında Doğu-İslam Şehirleri ve Batı Şehirlerinin Mukayesesi 123TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 kitle gösterisiyle her pozisyona uygun kurşun asker yaratan ve insana boyun eğdiren bir “nizamiye” ile karşı karşıya kalırsınız. Mühendisliğin tüm incelikleri ve sanatın tüm yansılarına rağmen içinde olduğunuz mekâna bulaşamazsınız. Çünkü mütevazı, kuşatan, geçirgen değildir; katı ve üsttendir. Bu şehirlerde insan kesinlikle merkezde değildir daha çok bir aparat olarak düşünülmüştür. Kenti tamamlayan bir enstrüman gibi. Elbette değinilmesi gereken çok başka boyutlar ve farklı bağlamlar da vardır ama şimdilik bu çerçeveyle çalışma yetinecektir. Bu yüzden örneğin Vatikan’ın kente eklemlenerek meşruiyet sağlaması bir tesadüf değildir. Kentte vardır, ancak içten ve dıştan teslim alınarak var edilmiştir. Bu yüzden İstanbul’da (Konstantiniye) yaşanan büyük değişim kuşkusuz rahatsız edicidir. Buna karşılık, Doğu-mistik-pagan şehirlerde, içe doğru bağlamsız bir katarsiz mütevazı bir beden diliyle tecessüm etmiştir. Ne şehrin ne de insanın neden mütevazı olduğu anlaşılmaz. Bu yüzden de mütevazılık çok boyutlu mübalağalı reflekslere dönüşmüştür. Kendine özgü katı hiyerarşi, görkemli çizgiler, iç-eğilimleri çoklu göstergelerle dışsallaştıran rengârenk yansımalar zararsız bir vesveseye, kaynaksız bir ilhama benzemektedir. Bu yüzden batıda da Uzakdoğu kültürü folklorik bir enstrüman olarak görülmekte, gerektiğinde metalaşması ve vitrine edilmesi kolay bir gerçeklik olarak algılanmakta, kısacası dünya sistemi açısından bir tehdit ve değişimi örgütleyen yeni teklif olarak görülmemektedir. Büyük usta Aliya İzzetbegoviç’in de işaret ettiği gibi, beşerî üretimin mistizme saldıran üretimleri doğuda araçsallaşmış, gövdesi, bedeni ve ihtirası batıya düşmüştür. Doğu-İslam şehirleri işlevsel ve ahlaki karakteristiği güçlü olduğu için kolayca imajisazyona bağlanamazlar. Bu da İslam dünyasında şehir yok gibi komik yargılara neden olmuştur. Oysaki İslam şehirleri merkezde ibadethanelerin yer aldığı çevresinde mezarlıkların bulunduğu, sıbyan mektebiyle mezarlıkların iç içe olabildiği, aşhane, hamam, pazar arastalar, kütüphaneler, ticarethaneler, medreseler, tekkeler, kervansaraylar vb. oluşumlarla, dünya ahiret uyumu, ölüm hayat uyumu, yoksul zengin uyumu, yolcu hancı uyumu, farklı kültür ve inanç merkeziyle Müslim Gayri-Müslim uyumu havas avam uyumu ile insani tüm halleri cem eden, ölümü, hayatı, yoksulu, ilimi, icadı, zanaatı, sanatı, birliği ve farklılığı merkeze alan değer-merkez metafiziği ustaca geleneğe dönüştürerek inşa edebilmeyi başarmıştır. Orada hiçbir şey müze (ölü-metası: kadavra) değildir. Her şey canlıdır, ölüler dahi (mahalli hamûşan). En küçük evden en büyük tapınağa tüm 124 Ali ÖZTÜRK TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 yapılar belli bir ahlaki gereksinim üzere yorumlanmış, fertten cemiyete tüm insani varoluşları dikkate alan bir estetikle zarifleştirilmiştir, uyumlanmıştır. Dolaysıyla orada fert kendine de yolculuk yapabilmektedir. Şehir insanı kâmilleştirir, ezmez, dışlamaz ve yok etmez, hiçbir statüsü olmasa da şehrin zarafeti, birikimi onu donatır ve yüceltir. Devlet dışarıdadır, bu muazzam dinamiği korumak, desteklemek, geliştirmek üzere konumlanmış ahlaki-pragmatizmle mücehhez bir cio hükmündedir. Esasen hükümet konağı merkezli şehir anlayışı Tanzimat ve Batıl(ı) laşmayla izah edilebilecek yeni bir durumdur. Çünkü Medine surlarla çevrili değildir (teknik olarak manipülasyon yapıyorum, ama mahiyet olarak doğru söylüyorum). Yani tüm dünyaya yönelmiş tüm dünyaya da açıktır. Önce şehir ve organizasyon değil, insan, değer, fert, cemiyet, cemaatler-arasılık, ve ihtiyaca bağlı bir hikaye, toplumun şehrin kendisiyle birlikte olgunlaşmasını sağlamaktadır. Yani siyasal simge ve organizasyon bir sonuç, sebep değildir. Bu da insanı, değeri ve etkileşimi merkeze alarak aracı ona özgü olarak belirleyen ve değiştiren bir bütünlüğe kavuşturmaktadır. Modern şehirlere geldiğimizde iki öğe öne çıkmaktadır, meydan (elbette bu paganizmin önemli bir göstergesidir ve kadim Roma’da da var) ve emek kitlesi. Meydan, devletin gücünü halka göstermek, aksülamel olarak da muhalif yapıların bu gücü el değiştirme arzularını yansıtır. Yani modern şehir güç savaşlarını odağa almıştır. Güç ve kitle ilişkisine dayanır. Bunu destekleyecek yeni iktisadi işleyişe omuz verecek büyük kitleler bulunmaktadır. Tüm batı şehirleri tarihsel olarak bu hiyerarşik bloklaşmanın yansılarını en güzel şekilde sunmaktadırlar. Sınıfsal katılık ve çıkar çatışması tarih boyunca kentin doğasını belirlemektedir. Aslında parklar ise bu kitleleri ödüllendirmek ve süreci yumuşatmanın bir başka kitlesel izdüşümüdür. Kent muazzam geometrik ve simetrik bir tasarım harikasıdır, her ayrıntı standarda bağlanmıştır, öyle ki doğanın vahşiliği bile her ayrıntısıyla terbiye edilmiştir. Örneğin İngiltere’nin bir yerinde bir hafta yaşarsanız her yerinde hayat boyu yaşamışsınızdır izlenimine kolayca ulaşabilirsiniz. Tüm roller, statüler, davranışlar katı yasalara ve yoğun teamüllere bağlanmıştır. Göstergeler militarize edici ve ideolojiktir. Her şey sıradandır, ama ona ulaşmayı mutlaka kurala, role, statüye, ekonomik göstergelere, değişken araçsal donanıma ve aşamalara bağlandığını görebilirsiniz. Elbette kuzeyden güneye yumuşayan farklı değişkenlerle birlikte birçok değişkenin analizi buranın konusu değildir. Qu-post şehirler, Kadir Oğrak hocamız buna “yeni nesil şehirler” demektedir; elbette bu tesmiye periyod-tanım bağlamında haklı bir tanım Şehir İmajoloji Bağlamında Doğu-İslam Şehirleri ve Batı Şehirlerinin Mukayesesi 125TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 olarak görülebilir, ancak bizim teklifimiz, imgesel-epistemik metafiziği açısından Qu-Post şehirlerdir. ABD, özellikle Uzakdoğu ve Dubai, Abu Dabi gibi yeni yerleşim beldelerini bu şehirlere örnek gösterebiliriz. Elbette bu dalga tüm şehirleri şu veya bu şekilde etkilemekte, eklemlenmektedir; uzay mimarisi, saydam ve yüksek binalar, iç-mekan yoğunluğu, tüketim çılgınlığı, kompakt müzeleştirim ve minyatirizm modelisasyonu, eğlence vb. beden iştihasını kudurtan, bireyin ekonomik statü ve pozisyonuna paralel olarak oluşu anlamlı kılan, vakit geçirmeyi profesyonel mekanizmalara bağlayan bireyi manevi, entelektüel ve insani niteliklerini sıfırlayarak mekana, eşyaya ve zaman dokunma biçimini, subliminal sanal göstergelere boğarak, her anı ücrete bağlanmış bir mekanizmayla tüketen şehirlerdir bu şehirler. Yeme, içme, alışveriş ve seks etme hallerini programlanmış ve sıklıkla update ederek diriliğini canlı kılan yazılımlarla profesyonel personel, mekan, eşya ve beğeni desteği sağlayan kent formlarını bu şehirler tecessüm ettirirler. Bu kentlerde sahicilik çok azdır, ama sahici tüm şeyler de bu kentlerde büyük bir mühendislik harikası olarak simüle edilmiştir. Her tür imkân sanal ve model olarak sergilenebilmektedir. Şehirde aynı anda Afrika’dan da Antarktika’dan da bir kareyi olduğu gibi görebilirsiniz. Okyanusun dibini de uzayın derinliğini de sahici simülasyonlarını görmeniz, hissetmeniz mümkündür. İhtiyaç olunduğu için değil ya da şehrin kendisi için geliştirdiği ve insana da bir hikmet kazandırdığı için değil, numara tüm bunlar ve özellikle böyle bir plato bu sahteci şehirlerde inşa edilmiştir. Tüm motivasyonlar, mekânlar, göstergeler, etkileşimler ve kaybolmuşluklar üzerinden bireyin kendince sürekli kıymetleneceği görsellik ve tüketme çılgınlığında haz sürküsünde sürekli tap bir modda tutmaya zorlayan bir sistematik söz konusudur bu şehirlerde. Yükselen Uzakdoğu bunu gerçekleştirirken, örneğin Singapur, önemli bir sermaye merkezi, tropikal iklim ile yukarıdaki vizyon arasında bir senteze varmaya çalışır. Buna bağlı olarak entelektüel piyasa merkezlerinde de rol oynamaya çalışılır. Dünya sistemine uyarlı olurken, kendisine ait sosyolojiyi saklamayı başarır. Ayrıca bu krizleri de fırsata çevirerek çok kültürlü bir sirk alanı, vitrin ve piyasa ürünü lokal kimlikler gibi küresel ve postmodern pazara da uygun simetrik bir dışlaştırım imkânına sahiptir mesela Singapur. Benzer biçimdeki Abu Dabi ve Dubai’ye geldiğimizde ortaya tam bir yazılım çıkar ortaya. Adeta bir bilgisayar programını ziyaret edersiniz. Çünkü aslına bakılırsa bu şehirlerin sosyolojisi ve tarihi yoktur. Tamamen yaratılmış ve donatılmış bir sanal-gerçekliği sunarlar. Şehirde dilenci yok, yolcu yok, mülteci yok, ölüm yok, değerlerle mücehhez bir 126 Ali ÖZTÜRK TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 motivasyon yok, kısacası insan yoktur… Çünkü orası insan hikâyesinin meskeni değil maceranın platosudur. Sınırsız zenginliğe sahip devasa merkezler, orada çalışan ve tamamen dışardan dünyanın diğer bölgelerinden oraya gelmiş, yoksul iş gücü ve nitelikli simülatif ticarileştirilmiş mekânlar ve tasarımlar mevcuttur. Ve de oraya o sanal çılgınlığa dalmaya gelen tüketim makinaları. Evet, tam anlamıyla çok gelişmiş bir cep telefonundan ya da bilgisayardan bahsedebiliriz. Akla zarar bir donanım, akla zarar bir yazılım ve orayı ziyaret eden geçici benzer programlar. Hiçbir sorun yoktur, devleti bile görmeniz mümkün değildir, çünkü zaten çok iyi planlanmış bir bilgisayar programında buna ihtiyaç da yoktur. Sadece detaylı bir virüs programı yeterlidir. Çölde yaratıldığı için, muhtemelen örneğin Yemen’de sosyoloji ve tarih olduğu için ve dünya sitemine hizmette çeşitli krizlere yol açtığı için böyle bir mekanizma kurmak zor olurdu, dolayısıyla paralel bir cazibe merkezi kurarak bölgenin stratejik konumu da kıymetlendirilmiş olmaktadır. Fakat kentin çölde inşası tamamen kapalı mekân kullanımına dayalı, iç nitelik olarak yatay yazılım, nicelik olarak dikey yazılım bir yapılanmadan bahsedebilir. İlginç bir biçimde kent uzay ütopyaları filmini takliden, adeta atmosfersiz bir gezegende teknoloji harikası bir şehir gibi düşünülmüş, şehir sakinleri donanımlarını yanına alarak tek gerçek olan çöl ve çölün imkânlarını bir sanal sirk enstrümanıymış gibi ziyaret etmiş olurlar. Alın size “Platon realizmi”. Elbette gelenekten de faydalanıldığı olunmuştur, mesela cami kılıklı saraylarda ihtişam zirvede, fakat zarafet ve nezaket zayıftır. Bir de buna ziyaretçi organizasyonundaki anlamsız kabalıklar ve anlamsız yüksek sanal sınırlamalar eklenince tam da neden bahsetmek istendiği manidar bir şekilde anlaşılır. Aslında bu son cümle tüm neo-muhafazakâr arayışlarda bir kiriz olarak açığa çıkmaktadır. İhtişamı satın alabilirsiniz ama zarafet ve estetik; metafizik, ahlak, duyarlılık, gelenek ve kâmil insan istemektedir. Nitekim Mescid-i Haram’ın çevresine eklenen yeni mimaride öne çıkan ihtişam çılgınlığı zarafeti ve kemalati barındırmamaktadır. Ayrıca son dönemde ülkemizde de bu trendin yer yer göze çarptığını belirilebilir. Yani Divriği Ulu Camii, başka bir birikimin eseridir onu anlamadan yeni bir hikâyeye can vermek mümkün değildir. Bu bağlamda Türkiye’deki kentlerin imajolojik dönüşümüne kısaca değinmekte fayda vardır. Şehir İmajoloji Bağlamında Doğu-İslam Şehirleri ve Batı Şehirlerinin Mukayesesi 127TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 Modernleşme ve Türkiye’de Şehircilik Krizi Son olarak Türkiye’nin modernleşmesine bağlı olarak gerçekleşen şehrin metafizik krizine imge-epistemiği bağlamında kısaca değinebiliriz. Yaklaşık iki yüzyıllık kafa karışıklığımız siyasetin rolünü büyütürken medeniyet etme rolünü iyice hırpalamıştır. Elbette bu isteyerek tercih ettiğimiz bir şey değildir. Medeniyetimizin uygulamaları Batının hoyrat patlaması karşısından zülfüne düşen yanık izleriyle imaj yitirmiştir. Bu da takipçilerini başka başka arayışlara itmiştir. Ayrıca pratikten doğan yeni süreçlere acil ve düşünmeden geliştirdiğimiz dönemsel çelişkileri üst üste boca edildiği görülür. Şehirlerimiz keşmekeşlikten yaşanmaz ve ucube bir hâle gelmektedir. Birinci kuşak şehirlerimizin, dönemin de ruhuna uygun düşecek biçimde, tarihsel kimlik ve birikimlerine büyük darbe vurulmuştur. Buna bağlı olarak da tek parti iktidarları şehirlerin merkezini şölenlere uyarlamaya geyret göstermiştir. Diğer hizmetleri ise genelde kokteyl zümresi yaratmaya dayalı görünür. Ayrıca şehrin çok dar bir kısmını yüceltmeyi de ihmal etmezler. Ama indirgemeci ve kısmen tahrip edici de olsa metafizik bir motivasyonları olduğu da inkâr edilemez. Nitekim bu şehir formasyonunu gerek batıda olsun gerekse batılılaşma etkisinde olsun ülkelerin başkentinde de benzer biçimlerde görmek mümkündür. Bununla birlikte şehirlerde anlam veremeyeceğimiz kimi eklenti yapıları kimi batılı şehirlerin banliyölerinde boy gösteren yapılar ve biçimler olduğunu görmek hiç sürpriz değildir. Takip eden iktidarlar ise genelde kendine ulaşanın talebine cevap verecek bir hizmet biçimi benimsemiştir. Bu da plansız ve kaotik bir şehir kompozisyonunu iyice büyütmüştür. 90’larda gelişemeye yüz tutan ve günümüzdeki hükümetlerin öncülleri olan siyasi yapılar ise, genelde topyekûn bir hizmet anlayışıyla şehirlerin altyapı ve üst-yapı sorunlarını giderme yoluna gitmişer ve bu onlara uzun süre iktidar imkânının kapılarını aralamıştır. Fakat ne var ki onlar da henüz nasıl bir şehirde yaşamamız gerektiğini biliyor görünmezler. Kuşkusuz kimi yeni arayışlar da göze çarpmaktadır. Özellikle restorasyon çalışmaları ve kimi kıymetlerin topluma yeniden kazandırılması çok önemlidir. Ancak bir ihya sürecinden sahici bahsedilecekse sadece suret fotokopisine indirgenemez bu, bir bilinç, birikim ve eğilime ihtiyacımız vardır. Yani şehir ruh, eylem, ilişki, insanın tüm halleri ve hedefleri koordine 128 Ali ÖZTÜRK TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 eden külli bir imge-metafiziğiyle inşa edilmedikçe amaç hasıl olmamış olur. Ayrıca taklit mimarilerle, sırf devasa oldukları için, medeniyeti meydan okuma mecrasına sokmak doğru değildir. Elbette cari yöneticilerin genel manada seleflerinin çok ilerisinde oldukları aşikârdır, ancak konjonktüre dayalı hizmet anlayışından medeniyet, estetik, gündelik sorunlar ve yenidünya gerçeklerini koordine eden bir bütüncül yaklaşımla şehirleri inşa etme fikri, araçları ve birikimi henüz yeterince belirginleşmiş değildir. Bunu takip eden kimi insani ve ekonomik baştan sağma arayışlar işi daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Elbette bunun birçok bileşeni vardır, ancak yine de entelektüel akıl ile siyasal kurumsallaştırmanın sistemlilediği gerçeklik bize önemli ipuçları verebilir. Bunun içinde acilen yetkin bir metafiziğe odaklanmış, cemiyetimizin tüm birikim ve katmanlarını içeren, medeniyetimizin imkânlarına yaslanan, tüm insanlığa yüzünü dönmüş, nasıl bir şehirde yaşaması gerektiğine dayalı olarak tarihi birikimlerimizi, günün imkânlarını bir teklife çevirmenin ilme, ahlaka, estetiğe ve bütünlüğe dayalı bir hikâye edişe ihtiyacımız vardır.

 

Kaynakça İzzetbegovic, A, Islam Between East and West. Reprint, USA, 1994. Öztürk, Ali, İmajoloji: Bir Disiplin Denemesi, Elis Yayınları, Ankara, 2013. Öztürk, Ali, Kriz Sosyolojisi, Batı Merkezciliğinin Yapısal Sorunları ve Kriz, Doğu Kitapevi, İstanbul, 2011. Öztürk, Ali, Medeniyet ve Sosyoloji, Elis Yayınları Ankara, 2015. Öztürk, Ali, Yüzyılın Sorunları ve Sosyoloji (Editöryel Çalışma), Bartın Üniversitesi Yayınları, 2015. Öztürk, Ali, Kudüs Şehrinin Metafiziği ve İmgesel Filozofisine Külli Bir Yaklaşım Denemesi, Uluslararası Filistin Meselesi ve Türkiye Kongresi, Konya, 2018. Şehir İmajoloji Bağlamında Doğu-İslam Şehirleri ve Batı Şehirlerinin Mukayesesi 129TYB AKADEMİ / 2019 / 26: 113-128 Öztürk, Ali, Bölgesel Sorunların İmajolojisi ve Metafiziğini Iskalamak Üzerine Bir Deneme (Diyarbakır Örneğinde), Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu, 2016. Öztürk, Ali, “Diyarbakır Örneğinde Bölgesel Sorunların İmgesel Metafiziği Üzerine”, Sosyoloji Yazıları, (Ed. Y. Yıldırım) Bilgin Yayınları, Ankara, 2018. Öztürk, Ali, “İstanbulistler ve Neo-İstanbulistler,” Değirmen Dergisi, Sakarya, 2010. Öztürk, Ali, “Küreselleşme ve Batman Kenti”, Editör:Ertan Eğribel, Ufuk Özcan, Değişim Sosyolojisi/ Dünyada ve Türkiyede Sosyal Değişme, Kitapevi Yayınları, İstanbul, 2012. Öztürk, Ali, “Batı-dışı Çok-kültürlülük Modeli Olarak Midyat Örneği - Midyat as an Example to Non-Western Multiculturalism Model”, Tarih ve Uygarlık İstanbul Dergisi (Vol.1, No. 1) http://paper.researchbib.com/view/paper/4127 Öztürk, A. ve Açıköz, HM, “A Lost Legendary Humane Common Properties Called Peace and Coexistence of Homo Muslimus in Jerusalem” Jarusalen in Modern Literatur, Ürdün, 2017.

 

Bu haber toplam 2190 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim