• İstanbul 16 °C
  • Ankara 14 °C

Doç. Dr. Telli Korkmaz: Hazar Hakimiyetinde Kafkasya

Doç. Dr. Telli Korkmaz: Hazar Hakimiyetinde Kafkasya
Tarih boyunca birçok kavim ve devlete ev sahipliği yapan Altay bozkırlarının devamı niteliğindeki Karadeniz’in Kuzey Bozkırlarının Ortaçağdaki ev sahipleri Türklerin bir kolu olan Hazarlar ve onların kurduğu Hazar Devleti olmuştur.

Sabarların halefleri olan Hazarların tam yerleşim sahası Don-Volga ve Kafkasya üçgenidir (Rasony, 1993:114). Rusya Federasyonu kapsamındaki bu coğrafya Hazar devleti tarihi açısından bilimsel olarak Türk tarihçiliğinde araştırılmamıştır. Rusya, Ukrayna ve Dağıstan gibi ülkelerde Hazar coğrafyası ile ilgili bilimsel birçok çalışmanın yapıldığı görülmektedir.

Hazar coğrafyası, sınırları, nüfusu, ekonomisi gibi konularda eski ve yeni çok farklı kaynakların olduğu saptanmıştır. Konu ile ilgili İbranice, Arapça, Grekçe, Farsça, Ermenice, Latince, eski Rusça ve Çince kaynaklar esas tarihi kaynaklar olarak kabul edilmektedir. Bizans, Ermeni ve Arap-Fars kaynakları ağırlıklı olarak kendi ülkelerinin tarihini yazarken Hazarlardan bahsetmişlerdir. X. yüzyıl Hazar tarihi ve coğrafyası ile ilgili en orijinal kaynak ise Yahudi-Hazar yazışmalarıdır. Nitekim Hazar ülkesi bu yazışmalarda eksiksiz bir şekilde belirtilmiştir. IX-XIII. yüzyıl Arap-Fars kaynaklarında VII-IX. yüzyıl Hazar coğrafyası ve tarihi ile ilgili kısa da olsa malumatlar yer almaktadır. Kendi ülkelerinin tarihini kaleme alan Ermeni müellifler de eserlerinde Hazar tarihi coğrafyası açısından önemli bilgiler vermişlerdir. Hazar Devleti ve onun kurucu halkının etnik ve politik coğrafyasına dair elde edilen arkeolojik materyaller de kaynaklardan elde edilen bilgileri desteklemektedir.

Ermeni tarihçi rahip Sebeos’a ve İslam kaynaklarına göre Hazarlar VII. yüzyılın sonlarına kadar Göktürk Kağanlığı’nın Batıdaki en uç kanadını teşkil etmekteydi (Kafesoğlu, 1995:158). Arap tarihçi El-Mesudi’ye göre Türklerin Sabar dediği topluluğa İranlılar Hazar demişlerdi(Kafesoğlu, 1995:157). Arapçada Khazar, Yunancada Khazaroi, Latince Chazari ve Gazari, İbranice belgelerde Kazar olarak geçen Hazarın genel olarak “göçebe”, “başıboş dolaşmak” anlamlarına gelmektedir (Dunlop, 2008:22). Sabarların devamı niteliğinde olan Hazarlar siyasi olarak 630’larda tarih sahnesine çıkarak devletlerini kurmuşlardır. Devletin esas merkezi önceleri Terek ırmağının başlangıcı iken sonraları Aşağı İtil boyu olmuştur. Bu bölge İtil, Yayık (Ural), Don ve Kuban gibi dört büyük nehrin havzasını ve dönemin en önemli ticaret yollarının kavşağını oluşturuyordu (Kurat, 1992:30).

Kaynaklar Hazar Devleti’nin sınırları konusunda oldukça karmaşık ve çelişkili bilgiler vermektedir. Rus doğubilim uzmanı ve tarihçi Anatoli Petroviç Novoseltsev kaynaklar üzerinde yaptığı incelemeler sonucu devletin sınırlarını tespit etmeğe çalışmıştır. Hazarların en eski merkezi Kafkasya Bölgesinde olup, esasen Doğu ön Kafkasya’nın kıyı şeridi ile Hazar Denizi boyunca Derbent’e kadar uzanıyordu. Devletin gücü buradan Doğu Avrupa’ya yayılmıştır. VII. yüzyılda artık Hazarlar Kırım, Don ve aşağı İtil bölgesine yerleşmişlerdir. İtil ve Don boyu bölgeleri VIII. yüzyılın ortalarında Hazarların esas yerleşim alanları haline gelmişti. Gelişme döneminde (VII. yy 70. yılları-VIII. yy.) Tuna’ya kadar uzanan devletin gücü, IX. yüzyılda sekteye uğramış ve sınırlar Don ve onun kollarından daha fazla Batı’ya gidememiştir. Dolayısı ile devletin Doğu sınırı İtil ötesi bölgelere genişlememiştir (Novoseltsev, 1990:111-112).

X. yüzyılın ortalarına kadar bu bölgede etkin rol oynayan Hazarlar diğer Türk zümreleri gibi askeri bir millet olmalarının yanında bulundukları coğrafi durumun etkisi ile de kurdukları devletlerini geliştirmişlerdir. Bölgede yerleşim yerleri, ticaret merkezleri ve kaleler kuran Hazarlar Türk kavimleri arasında çok erken yerleşik veya yarı-yerleşik hayata geçen kavim olmuşlardır (Kurat, 1992:31, 41). Farklı din ve ırklardan çeşitli halkların yaşadığı bilinen Hazar Devleti Türk kavimlerinin göç hareketliliğinden etkilenerek zayıflamaya başlamıştır. Özellikle Peçenek saldırılarının artması devleti yıpratmıştır. Devletin Batı’daki düşmanı olan Kiev-Rus Knezliğinin güçlenmesi olumsuz siyasi bir zemin oluşturmuştur. Hazarlar Yahudiliği kabul ettikleri için de olası bir savaşta Müslüman komşularından da yardım alabilecek durumda değillerdi (Artamonov, 2008:547).Hazar Devletine ağır darbe 965 yılında Kiev knezi Svyatoslav tarafından vurulmuştur. Bu savaşta Svyatoslav Hazarların en önemli kalesi olan Sarkel’i almayı başarmıştır (Pletneva, 1976:70). Yerli ve yabancı birçok kaynakta Devletin Ruslar tarafından yıkıldığı kaydedilse de Prof. Dr. Osman Karatay tarafından yapılan incelemeler sonucu bunun Oğuzlar marifetiyle gerçekleştiği tespit edilmiştir (Karatay, 2015:404).

 

Kafkasya’da Kurulan Hazar Devleti

Kafkasya coğrafyasında Türk kültürünün tarihi eskiçağlara dayanmaktadır. Son yıllarda bu coğrafyada Türklüğün başlangıcını Kimmerlere dayandıran tarih görüşü etkisini bir hayli artırmaktadır. Orta Asya kurgan kültürünün temsilcileri olan Kimmerlerin Kafkasya’daki varlığından ilk bahseden Asur kaynakları onları Gimirri şeklinde kaydederken Ermeni tarihçileri onları Gomer, Gimir, Kamir, Gamr gibi adlarla anmışlardır. M.Ö. VIII. yüzyıl sonlarında Kafkasya’da görünen Kimmerleri İskitler takip etmişlerdir. M.Ö. IX. yüzyılda Türkistan’dan Batı’ya doğru çeşitli gruplar halinde göç eden İskitler bölge tarihinde derin izler bırakmıştır. Ermeni kaynaklarından anlaşıldığı üzere M.Ö. 665 yılından itibaren Kür Nehri’nin Doğu yakasını ele geçiren İskitler burayı yurt tutmuşlardır. Böylece Kimmerlerin ve İskitlerin Türk olduğu tezinden yola çıkarsak Kafkasya’daki Türk varlığını M.Ö. VIII. yüzyıldan başlatmamız mümkün görünmektedir (Tellioğlu, 2017:567-570). IV. yüzyılın başlarından itibaren ise bölgeye Hunlar girmişlerdir. İskitlerin ve Hunların oluşturduğu zemin üzerinde kurulan Hazar Devleti, Türk kültürünün bu topraklarda yerleşme sürecinde önemli bir aşamadır (Erel, 1961:55-192).

Hazarlarla ilgili kaynaklarda yer alan bilgileri takip ettiğimizde onların çeşitli zamanlarda Türkistan’dan Batı’ya doğru yapılan göç hareketlerinde Kafkasya’da yurt tutup kalan Türk kavimlerinin oluşturduğu askeri-siyasi bir yapı oldukları kanaatine varılmaktadır. Nitekim erken ortaçağ Ermeni, Gürcü, Süryani, İran, Bizans ve Arap kaynaklarında Hun, Sabar ve Hazar şeklinde anılmaktadırlar.

Yazılı kaynaklarda Hunların Kafkasya’ya gelişleri milat öncesine dayandırılmaktadır. Burada yurt tutup yerleşen ilk Hun boyları Bulgarlar veya Protobulgarlar olmuşlardır. Hatta onların III. ve IV. yüzyıllarda Kafkasya’nın askeri-siyasi tarihinde önemli rol üstlendikleri tespit edilmiştir. V. yüzyılda yaşamış Ermeni tarihçisi bu tarihlerde artık bölgenin önemli gücü olarak varlıklarını ispatlamış olan Hunların, İran’da cereyan eden hadiselere aktif bir şekilde katıldıklarını vurgulamaktadır (Dostiyev, 2002:1468). Çeşitli kaynaklarda Hun, Bulgar, Suvar, Sabar, Hazar gibi isimlerle anılan Türkler Batı Göktürk devletine bağlı idiler. Türk boyları ve onlara yakın olan Kafkas halkları Göktürk Aşina hanedanına saygıdan dolayı Batı Göktürk Devletini manevi metbu olarak tanımışlardır. Ama kendi özerkliklerini de devam ettirmişlerdir. Avarların Kafkasya’ya geldiği miladi 558 yılında bölgedeki askeri-siyasi otoritenin Sabarların elinde olduğu anlaşılmaktadır. Avar akınları Sabarları güçsüz düşürerek Kafkas ardına itmiştir. 560 yılında Avarlar bölgeyi terk ettiklerinde Hazarlar güçlenerek otoriteyi ele geçirmişlerdir (Nevruz, 2013:282).

Hazar-Sabar ilişkisi bütün yazılı kaynaklarda karşımıza çıkmaktadır. Kesin bir tarihi dönemin belirlenmemesine rağmen VI. yüzyılda bölgede hâkim olan Sabarların (Suvarlar) yerinde Hazarların yükseldiği hususunda kaynaklar hemfikirdir. Sabar birliğinin çözülmeye başladığı dönemlerde Hazar etnik adının yükseldiği tespit edilmiştir. Bu konuda Mesudi’nin Hazarlara Türkçe Sabir, Farsça Hazaran dendiğini kaydetmesi Hazar-Sabar ilişkisine açıklık getirmiştir. Bir diğer Arap yazar Belazuri’nin ahalisi Suvar olan Azerbaycan’daki Kabale kentinden Hazar yerleşimi olarak bahsetmesi Mesudi’yi doğrular niteliktedir. Belazuri İran Şahı Kubat (488-531) zamanında Kafkasların güneyindeki Hazarlar diye bahsettiği göçebe kavimlerin Sabarlar olduğu diğer kaynaklardan bilinmektedir. Hüsrev Anuşirvan (591-628) dönemindeki olaylara değinen Taberi de Belazuri gibi Azerbaycan’dan Hazar ülkesi diye bahsederler (Karatay, 2010:108). Sonuç olarak tarihçilikte Sabarların Hazar devletinin temelini oluşturdukları ve sonraki dönemlerde Sabarlar dahil muhtelif Türk boylarının Hazar üst kimliği altında varlıklarını sürdükleri kabul edilmektedir.

Sabarların Kafkasya’ya göçleri ile ilgili kaynaklarda bilgiler verilmesine rağmen Hazar göçleri konusunda belirgin bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Sadece Bizans yazarları Theophanes ve Nikephoros onların gelişinden bahseder. Süryani âlim Mikail ve ondan alıntılayan Bar Hebraeus da Hazarların Bizans İmparatoru Mauricios zamanında (582-602) birisinin adı Hazar olan üç kardeşin İç İskitya’dan 30 bin askerle birlikte gelip Kafkaslara yerleşmesinden bahseder. Bu hareketlenmelerin geçtiği kaynaklarda Hazarların Kafkaslarda yerleştikleri, Sarmatların hemen ötesinde bulunan Bersilia, Bersaliya şeklinde yerleşim adı ve Barsil halkı şeklinde isimlere rastlanılmaktadır. Hatta kaynaklara göre Hazar kağanının eşi olan hatun da Barsil boyundandır. İşte Mikail ve Bar Hebraeus Hazarları İç İskitya’dan getirip Alan ülkesi olan Bersaliya’ya yerleştirirler (Karatay, 2015:338). Dağıstanlı ünlü arkeolog ve tarihçi M. G. Magamedov “Hazarların beşiği” olarak tanımladığı Bersaliya ülkesini tarihi kaynaklardan ve elde ettiği arkeolojik bulgulardan yola çıkarak Kuzey Dağıstan’daki Terek ve Sulak akarsularının arasına yerleştirmektedir (Magomedov, 1994:25-37). İşte bütün kaynaklarda Hazarların ilk başkentleri olarak geçen Belencer ve Semender şehirleri bu bölgede yerleşmektedir.

Devlet olmadan önce Kuzey Azerbaycan’da kurulan Albanya devletine ve Tiflis’e zaman zaman başarılı akınlar düzenleyen Hazarların devletleşme süreci IV.-VI. yüzyıllara dayandırılmaktadır (Karatay, 2015:345). Massaget, Sarmat, Hun ve Bulgar kültürlerinin oluşturduğu Belencer şehri ise Hazarların ilk siyasi otorite olarak ortaya çıktıkları bölgedir. Belencer şehri Hazar Devletinin ilk başkentidir. Magomedov’un tespitlerine göre bazı kaynaklarda Barsiliya’da Bulkhar şeklinde geçen şehri Sasaniler Belencer adlandırıyorlardı. Fakat Hazarlar o sıralarda Bulgarlarla aralarındaki düşmanlıktan ötürü şehrin ismini Belencer olarak korumuşlardır(Magomedov, 1994:66). Artamonov da Belencer kelimesini Bulgar kelimesi ile bağlantılı olarak açıklamaya çalışır ve bunu Sabarların Bulgar kavimlerinden olması gerçeği ile destekler (Artamonov, 1962:184). Arap-Fars kaynaklarında Belencer sadece şehir adı gibi değil, nehir, kavim ve bir dağ ismi olarak da geçmektedir. Novoseltsev’e göre Ulluçay nehrinin aşağı kısımlarında olduğu tahmin edilen Belencer şehri Dağıstan’ın sahil boyu bölgelerinin nüfus yapısındaki sosyal-siyasi değişimler sonucu yerel yöneticilerin ve ardından da Hazar Kağan’ının ikametgâhı olarak ortaya çıkmıştır. VII. yüzyıldan itibaren kaynaklarda ismi geçen Belencer şehri daha çok Arap-Hazar savaşı anlatılırken anılmaktadır. Arap tarihçi Taberi’de Arapların 653 yılında Belencer’in Türk sakinlerine karşı yürüyüşleri anlatılırken Kufi’de 722-723 tarihlerinde el-Cerrah önderliğindeki Arap ordusu tarafından Belencer şehrinin alındığı anlatılmaktadır (Novoseltsev, 1990:124). 

630-657 yılları Batı Göktürk devletinin yıkıldığı dönemler olarak kabul edilmektedir. Devletin yıkılmaya yüz tuttuğu bu yıllar Hazar devletinin de şekillenmeye başladığı dönemler olmuştur. Bağımsız Hazar devletinin tarihini 651 yılından başlatan Artamonov, bu devletin yönetici sülalesinin Aşina soyundan geldiğini ve Türk devlet geleneği ile uluslararası otoritesini miras alarak onun eski ihtişamlı günlerini geri getirmek için savaştığının altını çizmektedir (Artamonov, 2008:214, 230). Hazarlar bağımsızlıklarının ilk dönemlerinde Bulgarları itaat altına almakla meşgul olduklarından Kafkasya ile ilgilenmemişlerdir. Arapların Kafkasya ötesine girerek Derbent’in kuzeyinden Hazarya’ya sokulmaları üzerine Hazar devleti dikkatini güney sınırlarına çevirmeye mecbur kalmıştır. Bizans ve Sasani devleti arasında savaş meydanına dönüşen Kafkasya Arap orduları karşısında tutunamamışlardır (Artamonov, 2008:237). Hazarların Araplarla ilk teması Hz. Osman döneminde Belencer’de olmuştur. Derbent’te yerleşerek etraf hakkında bilgi toplayan Arap orduları komutanı Abdurrahman ibn Rabia 652 yılında Belencer’i kuşatmıştır. Arapların çokça zayiat verdiği bu savaşta komutan Abdurrahman’ın da öldüğü kaydedilmektedir. Bundan sonra Hazarlar güneye Alban ülkesine ve Tiflis’e akınlar düzenlemişlerdir. Halifeye itaat arz eden Alban Beyi Civanşir’in Hazarlarla uzlaşarak dostluk anlaşması imzalamasından ve kızını da hediyelerle gelin göndermesinden bu akınların başarılı olduğu anlaşılmaktadır (Karatay, 2015:353).

Hazarların Kafkas ötesine yaptıkları en büyük istila hareketi 684 yılında gerçekleşmiştir. Bu tarihe kadar Bulgarlarla mücadele eden Hazarlar belli ki, halifeliğin de zaafından faydalanmışlardır (Artamonov, 2008:253). Transkafkasya’nın Hazarlar tarafından ilk kez ele geçirilmesi hadisesi kaynaklarda 685 olarak gösterilmektedir. Ermeni tarihçi Movses Horenatsu ve Bizans kroniklerinde de geçen bu bilgiye göre Ermeni, Gürcü ve Alban orduları Hazarlar tarafından Ağustos 685 tarihinde ağır yenilgiye uğratılmışlardır (Zuckerman, 2020:193). Her üç halkın yöneticisinin öldüğü bu savaşın en önemli sonucu olarak Derbent şehrinin Hazarların eline geçmesi olarak değerlendiren Karatay bu şehrin 33 yıl sonra Araplar tarafından fethedildiğini esas almaktadır (Karatay, 2015:354). Nitekim sonraki olaylardan bahseden Ermeni kaynakları Bizans’ın iç karışıklıklarından istifade eden Ermenistan’ın Arap yöneticisinin 692/693 yıllarında Albanya ve Derbent’e saldırdığını fakat tutamadığını anlatmaktadır. Siyasi oluşumunu tamamlayan Hazar devletinin Kafkasya’nın stratejik noktasında dost ve akraba halkları kendi etrafında birleştirerek güçlendiği anlaşılmaktadır. Fakat Arap saldırılarının ardı arkası kesilmiyordu. Hazar topraklarının Araplar tarafından fethi 31 yıl sürmüştür. Bizans, Ermeni ve Arap kaynaklarında bu süre zarfında 13 saldırı gerçekleştiği kaydedilmektedir. İlk 25 yılda yapılan askeri operasyonlarda Arapların pek başarılı olduğu söylenemez (Gmırya, 2002:286-287).

Derbent gibi istihkâm bir şehri ellerinde tutan Hazarlar 705 senesinden sonra Alban devletini kendine bağlayan Araplarla komşu olmuştur. Yöneticilerin tasfiye edildiği Alban devleti Halifeliğin kuzey topraklarının bir parçası olmuştur (Novoseltsev, 1990:102-103). Kaynaklarda Hazar Kağanının güçlü bir ordu ile 709-710 tarihlerinde Albanya’yı zapt ettiği kaydedilmektedir. Muhtemelen bu gelişmelerden sonra Emeviler döneminin en önemli komutanı olarak bilinen Mesleme bin Abdülmelik Ermeniyye valiliğine tekrar getirilmiştir. 713 yılında Derbent ve etrafındaki bazı yerleri ele geçiren Mesleme, Hazar istihkâmı olan Derbent kalesini yıktırmıştır (Karatay, 2015:357). Bu hadiseden sonra Hazarların Kafkasya’daki hakimiyeti zayıflasa da Araplara karşı güçlü direniş gösterdikleri gibi zaman zaman cevap niteliğinde karşı saldırılara da geçtikleri görülmektedir.

 

Hazar Hâkimiyetinin Kafkasya’da Zayıflaması

Arapların Hazarlara karşı ikinci başarılı saldırıları Ermeniyye valiliğine atanan Cerrah bin Abdullah el-Hakemi tarafından komuta edilmiştir. 722 yılında yaptığı ilk saldırıda başkent Belencer’i ele geçiren Cerrah ertesi yıl da fetihlerine devam etmiştir. Bundan sonra Hazarlar geri adım atarak başkentlerini kaynaklarda Varaçan olarak da geçen Semender şehrine taşımışlardır (Gmırya, 2002:288; Novoseltsev, 1990:122). Kağanlığın ikinci başkenti ile ilgili tespitler yapan B. N. Zakhoder bu şehrin Derbent’ten dört veya sekiz gün uzaklıkta olduğunu söylemektedir (Magomedov, 1983:52). Dağıstan coğrafyasının büyük bir kısmı Alban devletinin terkibinde olduğundan Semender’in Alban yerleşim yerlerinden biri olarak geliştiği varsayılabilmektedir (Gasanov, 2014:105). Artomonov şehrin adını Hun kavimlerinden zebender kavimlerine bağlayarak açıklamaktadır (Artamonov, 1962:140). VI. yüzyılda Sâsâni Şahı Hüsrev Anuşirvan tarafından inşa edildiği kabul edilen şehrin adının Farsça kökenli olduğu yönünde açıklamalara da rastlanılmaktadır. Novoseltsev,“Semen” ve “der” şeklinde iki kelimeden oluşan Semender’in birinci kısmı Türkçe saman rengi anlamında sarışın, ikinci kısmı ise Farsça “dar” kelimesinden ortadaki “a” uzatıldığında saray kısa okunduğunda ise ev anlamlarına geldiğini tespit etmiştir (Novoseltsev, 1990:125).

Semender şehrinin Belencer ile mukayesede daha stratejik bir konuma sahip olduğu kaynaklardan anlaşılmaktadır. Transkafkasya şehirlerine daha yakın olan bu şehir VII.-VIII. yüzyıllarda bölgeye sık sık akınlar düzenleyen Hazar devleti için ayrıca önem arz etmekteydi(Magomedov, 1994:70).

Tanınmış Azerbaycanlı Türkolog Z.M. Bünyatov Hazarların Albanya ülkesindeki hakimiyetinin Kubad (496-531) ve Hüsrev Anuşirvan (531-579) dönemlerinde başladığını bildirmektedir. Ülkenin şehirlerinin birçoğu hatta devletin başkenti olan Kabele şehri de Hazarların hakimiyeti altında olmuştur (Bünyatov, 1965:22).

Araplarla yapılan aralıksız savaşlar Hazar Devleti’nin Kafkasya’daki hakimiyetini zorlaştırmıştır. Arap süvari birlikleri Hazarlar için hayati önem taşıyan Kafkasya civarındaki bölgelere defalarca saldırmışlardı. Bu bölgeler Hazar göçebeleri için kışlak rolünü oynadığı gibi kalabalık tarımcı kitleler ve zanaatkarlar için de önemli idi. Arap baskınları sonucu köyler yakılıp yıkılmış, sürüler ele geçirilmiş toprakların işlenmesi ise engellenmiştir. Bütün bunların sonucunda halkın büyük bir kısmı uzağa kuzeye kaçmışlardı. Gelişmeler devlet yönetimini de etkilemiştir. Başkent Semender’den İtil şehrine nakledilmiştir. Bu hadise ile ilgili Arap kaynaklarında farklı tarihler verilmektedir. Mesudi’de 642 veya 653 gösterilse de el-Cerrah’ın 722/723 yılındaki seferi anlatıldığında başkent yine Semender olarak geçmektedir. Konu ile ilgili Artamonov Hazar hakanının otağının kendisinin 737 kaldığı Aşağı İtil’deki el-Beyda’ya nakledildiği kanaatindedir (Artamonov, 2008:308-309). Araştırmacıların çoğu Hazar başkentinin Kafkasya’dan İtil’e göçmesini VIII. yüzyıl olarak kabul etmektedir (Paçkalov, 2018:11).

Hazar devletinin dini tercihinin de hakimiyetinin zayıflamasında büyük etkisinin olduğu mutlaktır. Nitekim Hakan başlangıçta ülkenin tek hakimiydi. Savaşta orduyu yönettiği gibi barışta da devlet yönetimine uygun hareket ederdi. Göktürk geleneğinden gelen şad veya beg adı verilen devletin ikinci adamının mutlak yetkisi yoktu. Yahudiliğe geçtikten sonra Beg’in çevresini alan Yahudi elit sayesinde Hakan’ın halkla bağlantısı kesildi, ona kutsallık atfedilerek saraya kapanması ve yönetimin Beg’e bırakılması sağlandı. Devletin bu durumundan en çok rahatsız olanlar Kafkasya halkları idi. Çünkü onların hemen hepsi devletin kurucu üyeleriydi. Yahudiler yönetimi ele alınca bunlar ikinci sınıf teba durumuna düşerek merkezi yönetimden uzaklaşmışlardır. Yaklaşık 833 yılında merkezi yönetim İtil şehrinden Don nehri kıyısındaki Şarkel kale şehrine nakledilmesi Kafkas halkları ile Hazar yönetimi arasındaki bağlantıyı daha da zorlaştırmıştır (Nevruz, 2013:298).

Arap saldırılarıyla güç kaybeden Hazar Devleti, Peçenekler gibi göçebe Türk halklarının ve Slavyanların da aralıksız saldırıları sonucu iyice zayıflamıştır. Slavların Svyatoslav önderliğindeki 965 yılında yaptıkları büyük saldırıları ise halledici rol oynamıştır (Artamonov, 2008:547). Bazı kaynaklar bu saldırıdan sonra Hazar devletinden geriye kalanların Azak ve Kırım taraflarına geçerek orada küçük bir devlet olarak varlıklarını sürdürdüklerini bildirmektedir. Diğer bazı kaynaklar ise devletin ilk kuruluş merkezi olan bugünkü Dağıstan’ın Hazar Denizi kıyılarına dönüldüğünü kaydetmektedir. Fakat bu devletçiklerin Kafkasya’daki politik kargaşa nedeniyle bağlantısız ve ayrı ayrı var olmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır. Çünkü bu tarihten sonra Hazar Devleti’nin Kafkasya yönünden bir önemi kalmamıştır (Nevruz, 2013:299).

 

Kafkasya’da Hazarlardan Geriye Kalanlar Üzerine

Hazar Denizi’ne ismini veren Hazarlarla ilgili son yıllarda araştırmaların artması onların tarihi kültür kalıntılarına ulaşmamızı sağlamaktadır. Dil, kültür, yer adları ve arkeoloji bilimlerindeki çalışmalar bu hususta yolumuzu aydınlatmaktadır. Hazarlarla ilgili arkeolojik çalışmalar Rus bilim adamları tarafından başlatılmıştır. XIX-XX. yüzyıllarda iki eski anıtın ortaya çıkarılması ile Rus bilimsel literatüründe yaygın olarak kullanılan “Saltovo kültürü” ve “Saltovo-Mayak Kültürü” terimleri Hazar arkeolojik bulgularını ifade etmektedir. Anıtlardan biri Kuzey Dontsa’nın sağ kıyısındaki Yukarı Saltov yakınlarında bir yerleşim birimidir. Diğeri ise Don ve Tihaya Sosna ırmaklarının kesiştiği yerlere yakın olan Mayak yerleşimidir. Geniş anlamda “saltovo-mayak kültürü” terimi Don ile Azov civarı bozkırlarını, Taman, Doğu Kırım, Aşağı İtil boyu ve Hazar etrafı Dağıstan bölgelerini kapsamaktadır. Bu terim hipotez şeklinde ilk olarak 1950‘li yıllarda M. İ. Artamonov’un Aşağı Don bölgesinde yaptığı araştırmalarda kullanılmıştır. Daha sonra S. A. Pletneva’nın çalışmaları ile yaygınlaşmıştır (Siderenko, 2015:64-87).

Kafkasya’da yapılan Hazar arkeolojik çalışmaları aynı dönemlerde başlamıştır. Dağıstanlı tanınmış arkeolog ve tarihçi Magomedov önderliğinde yapılan kazılar sonucu önemli sonuçlara ulaşılmıştır. Özellikle Hazar Devleti’nin ilk başkentleri olan Belencer ve Semender şehirlerinin yerinin belirlenmesi bu kazılar sayesinde olmuştur. Nitekim 1955-1972 yıllarında Sulak nehri vadisinde yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen materyaller Belencer şehrinin konumu konusunda önemli bilgiler vermektedir. Buna göre Belencer şehrinin kazıların yapıldığı Kızılyurt ilçesinin eskiden Yukarı Çiryurt (Şimdi Gelbak) adlanan bölgesinde yerleştiği tahmin edilmektedir (http://gelbach.mr-kizilyurt.ru/about/history/, 2018).  Kaynaklarda geniş alana yayılmış zengin Hazar başkenti olarak tasvir edilen Belencer’in burada olduğunu kazılarda ortaya çıkarılan zengin mezarlar ve bu mezarlardan elde olunan yüksek sanat örnekleri kanıtlamaktadır (Magomedov, 1983:49). Ne yazık ki, Yukarı Çiryurt bölgesi 1955-1959 yıllarında yapılan elektrik su barajının altında kalmıştır (Magomedov, 1983:195).

Hazar devletinin ikinci başkenti olan Semender şehrinin Dağıstan’ın Mahaçkale şehrinin yakınlarında olduğunu kanıtlayan önemli materyaller elde edilmiştir (Magomedov, 1994:70).  Özellikle Mahaçkale ve Tarki bölgesinde yapılan arkeolojik kazılar şehrin burada olduğunu kanıtlamaktadır. Bölgede dağlardan denize yönelen duvar kalıntıları araştırmacıların dikkatini çekmiştir. 1935 yılında bu duvarlar A. A. İessen tarafından incelenmiş ve kalıntılar arasında kurganlar da bulunmuştur. Bölgede dağdan denize yönelen birbirinden 2 km uzaklıkta duvarların ortaya çıkarılması burada eskiden sahil yolunu kaplayan Derbent gibi devasa bir şehrin varlığını sübut etmektedir (Magomedov, 1983:54).

Arkeologlar tarafından Karaçay-Çerkeziya bölgesinde ortaya çıkarılan Humara yerleşim merkezi Hazarlara ait en önemli abidelerden biridir. 1960 yılında araştırılmaya başlanılan Humara, Saltovo-Mayak kültürünü yansıtmaktadır (Kuznetsov, 1963:298). Savaş kalesi görünümündeki bu şehir Kuban nehrinin sağ kıyısında bulunan bir yerleşim merkezidir. Toplam alanı 40 hektar olan Humara, esasen kasır, kale-şehir ve açık yerleşim merkezi şeklinde üç kısımdan oluşuyor (Biciyev, 1982:84). Hazarlara ait kütür kalıntılarına V. N. Çhaidze tarafından detaylı bir şekilde araştırılan Fanagoriya bölgesinde de rastlanılmıştır. Pletneva Fanagoriya’yı Büyük Bulgar Devletinin başkenti, Hazarların ise önemli şehirlerinden biri olduğunu kaydetmiştir (Çhaidze, 2012).

Transkafkasya vilayetlerinde yapılan araştırmalar sonucu elde olunan bulguların özellikle mezar ve ölü gömme kültürlerinin Hazarlara ait olduğunu belirlemek zor olsa da yer adları ve isimler durumu aydınlatmada önemli rol oynamaktadır. Nitekim bilim adamları Saltovo-Mayak kültürünün bir kolu olan katakomba ölü gömme geleneğinin Kafkasya’ya Hazarlardan önceki Türkistan göçleri ile geldiğini söylemektedir. Azerbaycan’ın Kuzey vilayetlerinde yapılan arkeolojik kazılardaki Yahudi geleneğinin izleri bilim adamlarını şaşırtsa da bunların hangisinin Hazarlara ait olduğu tespit edilmiştir. 1956-1960 yıllarında Azerbaycan İlimler Akademisinin Mil bölgesinde yürüttüğü kazılarda ortaya çıkarılan Üçtepe yerleşim merkezinde bulunan nüfuzlu göçebe savaşçı mezar kurganın Saltovo-Mayak kültürüne ait olduğu Sara Aşurbeyli tarafından ispatlanmıştır (Esedov, 2018:89). Ayrıca Azerbaycan’ın çeşitli bölgelerinde Hazarlara ait yer adlarına çokça rastlanılmaktadır. Lerik ilçesindeki Hazar-yaylak, Ordubad ilçesindeki Hazar-yurt, Füzuli ilçesindeki Hazar-dağ bunlardan sadece bir kaçıdır. Şimdiki Ermenistan bölgesinde XIX. yüzyılda kayda alınmış Tarnevit köy yeri Hazar kökenli bir halka ait edilmektedir. Azerbaycan’ın Tovuz ilçesindeki Bozalganlı, Gürcistan’daki Bozaleti, Buzala gibi köy ve yer adları kaynaklarda Hazarlarla birlikte anılan Basil/Barsaliya kelimesi ile bağdaştırılmaktadır. Hazarların esas kitlesini oluşturan Sabar (Suvar) menşeli yer isimlerine de rastlanılmaktadır. Guba ilçesindeki Gala-Suvar, Mugan ovasındaki Bilesuvar yer adlarının Suvar mensubiyeti kuşkusuzdur. Azerbaycan’ın Abşeron bölgesindeki Bileceri kasabası ve Zengilan ilçesindeki Belencer yaylası ise Hazarların ilk başkenti Belencer şehri ve halkı ile alakalıdır. Şöyle ki, Belencer şehri Arap komutan el-Cerrah tarafından işgal edildiğinde çok sayıda esir ele geçirilmiştir. Kaynaklarda bir de Belencerlilerin Güney Kafkasya’ya saldırdıkları fakat yenilerek burada yerleştikleri kaydedilmektedir. Buradan onların bu bölgelere yerleştikleri anlaşılmaktadır (Esedov, 2018:88-93).

 

Sonuç

Ortaçağın ilk yüzyıllarında aldığı göçlerle çeşitli halklara ev sahipliği yapan Kafkasya coğrafyasında askeri-siyasi otorite sık sık el değiştirmiştir. Bizans ve Sasani devletlerinin hakimiyet mücadelesine çevrilen bölgede zamanla yerel hakimiyetler de ortaya çıkmıştır. Stratejik konumundan ötürü Türkistan’da kurulan devletlerin genişleme politikası kapsamına giren Kafkasya’da Türk hakimiyeti ağır basmıştır. Bu yüzyıllarda kurulan Göktürk devleti Türk ve akraba halkları merkezi otoritesinde birleştirerek Batı istikametinde genişleme siyaseti yürütmüştür. Devletin Batı kanadını oluşturan halklar kaynaklarda Hunlar, Sabarlar, Hazarlar ve Bulgarlar şeklinde geçmektedir. Bu halkların Çin baskısı ile zayıflayan devletlerine ve kutsal saydıkları hanedan soyu olan Aşina soyuna bağlılıklarını devletin çöktüğü 630 yılından sonra da uzun süre devam ettirmişlerdir. Cereyan eden hadiseler üzerine devletsiz kalan Türk halkları askeri-siyasi otoriteyi ellerinde tutmaya çalışırken birbirleri ile mücadele etmişlerdir. Kafkasya coğrafyasında bu güç mücadelesinden ilk etapta Sabarlar başarılı olmuşlardır. Hatta Bizans-Sasani savaşlarında etkin rol oynayarak üstünlüklerini kabul ettirmişlerdir.

Türk geleneği olarak Kağan’ın devletin çeşitli yerlerinde görevlendirdiği evlatları hanedan soyu olan Aşina soyunu bulundukları yerlerde devam ettirdikleri tespit edilmiştir. Avar istilaları sonucu askeri-siyasi otoriteleri sarsılan Sabarlar, diğer Türk ve akraba halklar Kağan’ın Kafkasya’da görevlendirdiği Yabgu etrafında birleşmişlerdir. Bu halkların oluşturduğu Belencer merkezli Hazar Devletinin hanedan soyunun bu Yabgu ile Aşina soyuna bağlandığı kabul edilmektedir.

Hazar Devletinin ilk dönemleri birliğe katılmayan Bulgarlarla mücadele ile geçmiştir. Bu mücadeleden başarı ile çıkan Hazarlar Kafkasya’da hâkimiyetlerini güçlendirerek genişleme siyaseti yürütmüştür. Fakat Hazarların bölgedeki üstün konumu Bizans etkisi ile Batıda ve Kuzeyde Hristiyanlığın, Doğuda ise Müslümanlığın yayılmasıyla zayıflamıştır. Nitekim devleti oluşturan Türk halklarından Bulgarların bir kısmı Hristiyanlığa geçtiği gibi büyük bir kısmı da Oğuz Türkleri gibi Müslüman olmuşlardır. Bunlara karşılık Hazar Devletinde saygı duyulan hanedan soyu ve devlet yöneticileri kendi inanç telakkilerini terk ederek Museviliği (Yahudilik) kabul etmişlerdir. Zaten dinin hâkimiyet yolunda politik bir araç olduğunun aksini kimse söyleyemez. Bu durumda politik oyunlarda Hazar Devletinin pek başarılı olamadığı anlaşılmaktadır.

Kafkasya’da Bizans etkisi ile Hristiyan olan Gürcülerin, Ermenilerin ve Albanların büyük bir kısmı Hristiyan kültürün yanında yer alırken Albanların bir kısmı ve Sasani bekası olan halklar da Müslümanlığı kabul ederek İslam kültürü içerisinde yer almışlardır. Kuzey ve Kuzeybatı’da Slavlar, Bulgarlar ve bir kısım Kıpçak-Peçenek Türkleri Bizans etkisi ile Hıristiyanlaşmışlardır. Dolayısı ile dört bir taraftan yalnızlaşan Yahudi Hazarlar yaklaşık 965-968 yıllarında tarihe karışmıştır.

Uzun bir süre bölgeye hâkim olan Hazarlar Kafkasya’nın Türkleşmesinde önemli rol oynamışlardır. Bugün bile Kafkasya’nın kültüründe, dil ve lehçelerinde, yer adlarında hatta yemek kültüründe Hazar izlerine rastlanılmaktadır.

 

Kaynakça

Artamonov, M. (1962). İstoriya Khazar. Leningrad.

Artamonov, M. (2008). Hazar Tarihi. İstanbul: Çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları.

Biciyev, H. (1982). “Krepostnaya Soorujeniya Humarinskogo Gorodişa”. Problemı Arheologii i Etnografii v Karaçayevo-Çerkesii, Materialnaya Duhovnaya Kultura (s. 84-133). içinde Çerkessk.

Bünyatov, Z. M. (1965). Азербайджан в VII – IX вв. Bakü: Azerbaycan İlimler Akademisi.

Çhaidze, V. (2012). Fanagoriya v VI-X Vekah. Moskva.

Dostiyev, T. (2002). “Kafkasya'da Hunlar". Türkler, C.1 (s. s.1468-1481). içinde Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.

Dunlop, D. (2008). Hazar Yahudi Tarihi, Çev. Zahide Ay. İstanbul: Selenge Yayınları.

Erel, Ş. (1961). Dağıstan ve Dağıstanlılar. İstanbul: İstanbul Matbaası.

Esedov, F. (2018). Hazarlar ve Azerbaycan. Bakü: Elm ve Tehsil.

Gmırya, L. (2002). Hazarı na Kavkaze. İstoriya Tatarı (s. 277-295). içinde Kazan: Tataristan Akademisi Ş. Mercani Enstitüsü.

http://gelbach.mr-kizilyurt.ru/about/history/ . (Ulaşım Tarihi: 09.05.2018. ). http://gelbach.mr-kizilyurt.ru/about/history/ adresinden alındı

Kafesoğlu, İ. (1995). Türk Milli Kültürü. İstanbul.

Karatay, O. (2010). Suvarlar: Doğu Avrupa'nın Esrarengiz Kavmi. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, Cilt X, Sayı 1, 99-116.

Karatay, O. (2015). “Hazarlar”, Doğu Avrupa Türk Tarihi, Editör: Osman Karatay, Serkan Acar, 2. Baskı, s. 335-409. İstanbul.

Kurat, A. N. ( 1992). IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyinde Kurulan Türk Kavimleri Ve Devletleri. Ankara: Murat Yayınları.

Kuznetsov, V. A. (1963, Moskva). “Nadpisi Humarinskogo Gorodişa”. Sovetskaya Arheologiya, No: 1, 298-305.

M.R.Gasanov. (2014). “Semender (Samandar)-Rannesrednevekovıy Gorod Severo-Vostoçnogo Kavkaza”. Nauçnoe Nasledie Professora A.P. Pronşteyna i Aktualnıe Problemı Razvitiya İstoriçeskoy Nauki (K 95-Letiyu so Dnya Rojdeniya Vıdayuşşegosya Rossiyskogo Uçenogo) (s. 105-112). içinde Rostov-na-Donu.

Magomedov, M. (1983). Obrazovanie Khazarkogo Kaganata. Moskva.

Magomedov, M. G. (1994). Hazarı Na Kavkaze. Mahaçkale.

Nevruz, Y. (2013). Umumi Kafkas Tarihine Giriş, I. Cilt. İstanbul: Yaylacık Matbacılık.

Novoseltsev, A. (1990). Hazarskoe Gosudarstvo İ Ego Rol V İstorii Vostoçnoy Evropı İ Kavkaza. Moskva.

Paçkalov, A. (2018). Srednevekovıe Goroda Nijnegi Povoljya i Severnogo Kavkaza. Moskva.

Pletneva, S. A. (1976). Hazarı. Moskva.

Rasony, L. (1993). Tarihte Türklük. Ankara.

Siderenko, T. Y. (2015). “S.A. Pletneva i Problemı Arhielogii Hazarskogo Kaganata v Oteçestvennoy Nauke Vtoroy Polovinı XX. Veka (saltovo-mayatskogo kultura)”. Voronej: Yayınlanmamış Doktora Tezi .

Tellioğlu, İ. (2017). Kafkasya'da Türk Varlığının Başlangıcı Üzerine. Vakanüvis, Kafkasya Özel Sayısı, 558-575.

Tereşçenko, A. (2007). Hazarlar Ya Da Unutulmuş Bir Halkın Tarihi Yerlerinin Durumu Hakkında Bilinenler. J. Piatigorsky, & J. Sapir içinde, Hazar İmparatorluğu VII.-XI. Yüzyıllar, Atlı Bir Kavmin Gizemi (s. 33-71). İstanbul: Bilge Kültür Sanat.

Zuckerman, C. (2020, IV, 1, Haziran). Hazarlar ve Bizans-İlk Karşılaşma. Oğuz-Türkmen Araştırmaları Dergisi (OTAD), 167-217.

 

Extended Abstract

The history of Turkish culture in the Caucasus geography is based on ancient times. In recent years, the historical view, which bases the beginning of Turkishness on the Cimmerians in this geography, has increased its influence considerably. The Assyrian sources, who are the first to mention the presence of Cimmerians in the Caucasus, who are the representatives of the Central Asian kurgan culture, recorded them as Gimirri, while Armenian historians referred to them as Gomer, Gimir, Kamir, and Gamr. In the B.C. VIIIth late century, Scythians followed the Cimmerians that appeared in the Caucasus.  B.C. IXth The Scythians, who migrated from Turkistan to the West in the XVIth century, left deep traces in the history of the region. As understood from the Armenian sources, BC. The Scythians, who captured the Eastern side of the Kur River since 665, made it a homeland. Thus, if we take the thesis that the Cimmerians and Scythians are Turkish, the Turkish presence in the Caucasus is as early as BC. VIIIth. It seems possible to start from the century. From the beginning of the IVth century, Huns entered the region. The Caspian State, founded on the ground formed by the Scythians and Huns, is an important stage in the settlement process of Turkish culture in these lands.

Caspian geography: It has been determined that there are many different sources, old and new, in matters such as its borders, population and economy. Hebrew, Arabic, Greek, Persian, Armenian, Latin, old Russian and Chinese sources on the subject are accepted as the main historical sources. Byzantine, Armenian and Arab-Persian sources mainly mentioned the Khazars while writing the history of their country. The most original source about the Xth century Caspian history and geography is the Judeo-Caspian correspondence. As a matter of fact, the Caspian country has been fully stated in this correspondence. There is brief information about the VII-IXth century Caspian geography and history in the IX-XIIIth century in Arab-Persian sources. Armenian authors who wrote the history of their own countries of the Caspian in IX-XIIIth century in Arab-Persian sources of the century, also gave important information in terms of the historical geography of the VII-IXth century Caspian in their works. The archaeological materials obtained on the ethnic and political geography of the Caspian State and its founding people also support the information obtained from the sources.

Although the migration of Turkish people from the East to the West dates back to ancient times, the main density is known to be with the Huns at the end of the IVth century. Since the middle of the 5th century, the dominant influence in the Northern Black Sea and Caucasus has been in the hands of the Turkish-Bulgarian tribes. The Sabars, a Bulgarian tribe that preserved their power and influence in the region until the Avar invasion, constituted the main mass of the Khazars. The Hazar-Sabar relationship appears in all written sources. Although a definite historical period has not been determined, Sources agree that the Khazars rose in the place of the Sabars (Suvarlar), which dominated the region in the VIth century. It was determined that the ethnic name of the Caspian rose during the period when the Sabar union began to dissolve. In this regard, Mesudi's recording that the Khazars are called Turkish Sabir and Persian Hazaran, clarified the Hazar-Sabar relationship.

The process of nationalization of the Khazars, who from time to time organized successful raids to the IV.-VIth century, Albanian state established in Northern Azerbaijan and Tbilisi before becoming a state. The city of Belencer, formed by Massaget, Sarmat, Hun and Bulgarian cultures, is the region where the Khazars emerged as the first political authority. The city of Belencer is the first capital of the Caspian State. Artamonov, who started the history of the independent Caspian state in 651, underlines that the ruling family of this state is descended from the Asina lineage and fought to bring back its former glorious days by inheriting the Turkish state tradition and international authority. The Khazars were not interested in the Caucasus, as they were busy obeying the Bulgarians in the early days of their independence. The Caspian state was obliged to turn its attention to the southern borders when the Arabs entered the Caucasus and entered Hazarya from the north of Derbent. The Khazars, who held a fortification city like Derbent, became neighbors with the Arabs who connected the Albanian state after 705.

The second successful attacks of the Arabs against the Khazars were commanded by Jarrah bin Abdullah al-Hakemi, who was appointed governor of Armenia. Surgeon, who captured the capital Belencer in the first attack he made in 722, continued his conquests the following year. After that, the Khazars stepped back and moved their capital to the city of Salamander, which is also mentioned as Varaçan in the sources. Continuous wars with the Arabs made it difficult for the Caspian State to dominate the Caucasus. Arab cavalry troops repeatedly attacked areas around the Caucasus, which were vital to the Khazars. These regions played the role of winter quarters for the Caspian nomads and were important for the crowded agricultural masses and craftsmen. As a result of Arab raids, villages were burned and destroyed, and the cultivation of the land that was captured by herds was prevented. As a result of all this, most of the people fled far north. Developments have also affected the state administration. It was transferred from the capital city of Salamander to the city of Itil.

It is certain that the religious preference of the Caspian state also had a great effect on the weakening of its dominance. As a matter of fact, Hakan was the sole ruler of the country in the beginning. Just as he directed the army in war, he acted in accordance with the state administration in peace. The second man of the state, called the shad, or beg, which came from the Göktürk tradition, did not have absolute authority. After the conversion to Judaism, thanks to the Jewish elite who surrounded the beg, Hakan was disconnected from the public, attributed to him with holiness, and the administration was left to Beg. The Caucasus people were most disturbed by this state of affairs. Because almost all of them were founding members of the state. When the Jews took over, they became second-class subjects and moved away from the central government. The transfer of the central government from the city of Itil to the city of Sarkel Castle on the banks of the Don river in about 833 made the connection between the Caucasus peoples and the Caspian administration even more difficult. The great attacks of the Slavs under the leadership of Svyatoslav in 965 played a decisive role. Some sources report that the remnants of the Caspian state passed to Azov and Crimea after this attack and continued their existence as a small state there. Other sources report that today's Dagestan, which was the first establishment center of the state, has returned to the Caspian Sea shores. However, it is understood that these statelets try to exist independently and separately due to the political turmoil in the Caucasus. Because after this date, the Caspian State has no importance for the Caucasus.

Nobody can say otherwise that religion is a political tool in the way of domination. Most of the Caucasian peoples have become Muslims like the Oghuz Turks. On the other hand, the dynasty and state administrators respected in the Caspian State abandoned their beliefs and accepted Judaism. In this case, it cannot be said that the Caspian State was very successful in political games. While most of the Georgians, Armenians and Albanians who were Christians in the Caucasus with the influence of Byzantine sided with the Christian culture, some Albanians and Sassanid peoples accepted Islam and took part in the Islamic culture. Slavs, Bulgarians and some Kipchak-Pecheneg Turks in the North and Northwest were Christianized by the Byzantine influence. Consequently, the Jewish Khazars, who were isolated from all sides, reached a history.

      TYB Akademi 32: Kafkasya / Mayıs 2021

 
Bu haber toplam 1702 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim