Doğu Akdeniz’de çatışan çıkarlar ve sorunlu alanlar uzun bir tarihsel sürece sahiptir.[1] Bununla birlikte, 2000’li yılların başlarından itibaren keşfedilen hidrokarbon rezervleri, yapılan ikili deniz yetki alanları sınırlandırma antlaşmaları ve küresel aktörlerin müdahaleleri çatışmalı konulara farklı boyutlar eklemekte ve Doğu Akdeniz’de gerginliğin tırmanmasına sebep olmaktadır. Bölgesel ve bölge dışı aktörlerin stratejik odak noktasına dönüşen Doğu Akdeniz’de Avrupa Birliği (AB) de günümüzde krize dönüşmüş olan meseleye farklı boyutlarda ilgi duymaktadır. Bir taraftan bölgenin barındırdığı mevcut ve potansiyel enerji kaynakları, çıkarılması, işletilmesi ve Avrupa’ya taşınması AB’nin enerjide dışa bağımlı[2] yapısı ile doğrudan ilgili görülmektedir. Enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınması amacıyla oluşturulan East-Med (Doğu Akdeniz) Boru Hattı projesi gibi girişimler desteklenerek bu ilgi somutlaştırılmaktadır.
Öte yandan, bölgede çıkarları çatışan aktörlerden Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), AB’nin Doğu Akdeniz stratejisinin ana hatlarını şekillendirmektedir. GKRY’nin 2004’te -henüz Kıbrıs sorunu bir çözüme kavuşmamışken ve kavuşma ihtimalinin de önünü keser bir nitelikte- Ada’nın egemen temsilcisi olarak AB’ye üye olması, Doğu Akdeniz’i AB’nin doğal sınırlarına dönüştürmüştür. Günümüzde tansiyonun giderek tırmandığı Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde de Yunanistan’ın üye, Türkiye’nin aday ülke olması dolayısıyla AB Doğu Akdeniz’de tartışmalı konulara doğrudan müdahil olabilmektedir. Tüm bu aktörler arası çıkar çatışmalarını dengeleme çabası Türkiye-AB ilişkilerini doğrudan etkilemekle birlikte, AB’nin Doğu Akdeniz yaklaşımını, üye devletlerin egemenlik haklarını koruma ve Türkiye’nin faaliyetlerini frenleme üzerinden oluşturmasına sebep olmaktadır. AB, Doğu Akdeniz’de tartışmalı deniz alanlarında Türkiye’nin sismik faaliyetlerini “illegal”, “agresif” ve “provokatif” olarak tanımlamaktadır. Bu bağlamda, üyelerin dayanışmasının çıkarları ile örtüşmesi AB’nin Doğu Akdeniz yaklaşımın temel unsurlarını oluşturmaktadır.
Bu çalışmada Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz yaklaşımı Türkiye-Yunanistan gerginliği temelinde incelenmektedir. İlk olarak, Doğu Akdeniz’de mevcut paylaşım rekabetinin arka planını oluşturan tartışmalı deniz alanlarına ilişkin hukuki düzenlemelerden bahsedilmektedir. Daha sonra, Doğu Akdeniz’de Türkiye-Yunanistan ilişkileri güncel gelişmeler ışığında ele alınmakta ve giderek gerginleşen profil oraya koyulmaktadır. Son olarak, Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz stratejisi, Liderler Zirvesi kararlarından yola çıkılarak değerlendirilmektedir. AB politikalarının genel hatlarını ve önceliklerini belirleyen kurumsal mekanizmayı oluşturan AB Liderler Zirve toplantılarında Doğu Akdeniz ile ilgili öne çıkan alanlar incelenmekte ve AB’nin bölgedeki rolü ve etkinliği tartışılmaktadır.
Doğu Akdeniz’de Paylaşım Rekabetinin Arka Planı
Doğu Akdeniz’de keşfedilen hidrokarbon rezervleri ve barındırdığı potansiyel bölgesel ve bölge dışı aktörlerin göz ardı edemeyeceği bir önem teşkil etmekte ve bölgenin enerji jeopolitiğini dönüştürücü bir etki yaratmaktadır.[3] Bununla birlikte, doğal enerji kaynakları dolayısıyla paylaşım rekabetine sahne olan Doğu Akdeniz yarı kapalı ve kıyıdaş devletlerin sınırlarının uluslararası antlaşmalar ile belirlenmesini gerektiren dar bir deniz alanıdır. Doğu Akdeniz’in kendine has coğrafi yapısı kıyıdaş devletler için kıta sahanlığı, ilan edenler için Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlarını belirlemeyi gerekli kılmaktadır.[4] Bu kapsamda ilan edilmesine gerek olmadığından[5] tüm devletler Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı alanlarına sahip olmakla birlikte bazı devletler MEB ilan etmiş durumdadır.[6] Deniz yetki alanlarının ne şekilde sınırlandırılacağının soyut bir nitelik taşıyan “hakkaniyete uygun bir çözüme ulaşmak amacı” ile, somut bir nitelik olarak “coğrafyanın üstünlüğü” prensibi temelinde ve bunu destekleyen varlığı bilinen doğal kaynaklar gibi coğrafya dışı etkenlerin de dikkate alınarak gerçekleştirilmesi gerektiği uluslararası yargı kararlarında açıkça belirtilmektedir.[7]
Coğrafi sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği muğlak olmakla birlikte, Doğu Akdeniz’e dair tanımlamalarda sıklıkla Tunus’daki Bon Burnu ile İtalya’ya bağlı Sicilya Adası’nın batıya uzanan ucundaki Lilibeo Burnu arasında çizilen hattın doğusundaki bölgenin işaret edildiği görülmektedir. Bu tanımlamaya göre Doğu Akdeniz Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya ve Tunus’un yanı sıra; İtalya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk’un da dahil edildiği ülkelerin kıyıları ile çevrili deniz alanını ifade etmektedir.[8] Bu geniş tanımlamanın aksine, Doğu Akdeniz’de krize dönüşen mevcut paylaşım rekabetinin temel aktörleri ise Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Libya, GKRY, Mısır, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye ve bazı adaları dolayısıyla Yunanistan olarak öne çıkmaktadır.[9]
Doğu Akdeniz’de paylaşım rekabetinin temelinde mevcut ve potansiyel enerji kaynaklarında hak sahibi olma, Türkiye açısından sorunların temelinde ise Yunanistan ve GKRY’nin Türkiye ve diğer kıyıdaş devletlerin hak ve çıkarlarını görmezden gelerek denizlerde hakimiyet kurma girişimleri yatmaktadır.[10] GKRY 2000’lerin başından itibaren bölgeye artan ilgisini somutlaştırdığı birtakım adımlar atmıştır. Nisan 2004’te (Mart 2003’ten geçerli olmak üzere) “Kıbrıs Cumhuriyeti”’ni temsilen MEB ilanında bulunmuş, 2003’te Mısır[11] ile, 2007’de Lübnan[12] ile ve 2010’da İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmaları imzalamıştır.[13] Bu antlaşmalar temelinde, GKRY 2007’den itibaren petrol arama ruhsat sahaları ilan edilerek ve aralarında ENI, TOTAL gibi firmaların da bulunduğu firmalarla anlaşılarak, sismik arama ve sondaj faaliyetlerini sürdürmektedir. Bahsi geçen ruhsat sahalarından bazıları Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı ve olası MEB’i ile kısmen örtüşmektedir. [14]
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdiği sismik arama ve sondaj faaliyetleri 21 Eylül 2011’de Türkiye-KKTC arasında yapılan Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması’na dayanmaktadır. Bu antlaşma temelinde KKTC, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’ya arama ve işletme ruhsatları vermiş, sismik faaliyetlerinin hukuksal zemini oluşturulmuştur. TPAO’ya ruhsat verilen alanlardan bazıları Kıbrıs adasının güneyinde bulunmakta GKRY’nin tüm adayı temsilen hak iddia ettiği alanlarla çakışmaktadır. Bu noktada GKRY’nin, Yunanistan’ın ve AB’nin tepkisi ve itirazları KKTC’nin Türkiye ile böyle bir antlaşma yapmaya yetkisi olmadığı[15] ve dolayısıyla çakışan alanlarda Türkiye’nin faaliyetlerini durdurması gerektiği temelinde şekillenmektedir.
Meseleyi günümüzde krize dönüştüren en önemli hamlelerden biri ise 27 Kasım 2019’da Türkiye’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı Deniz yetki alanları sınırlandırma mutabakatı olmuştur. Yunanistan’ın tepkisini çeken bu antlaşma ile Türkiye Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını hukuki zeminde savunan bir niteliğe bürünerek meşruiyet kazanırken, diğer taraftan kararlı siyasi tavrı başka bir kıyıdaş ülke olan Libya tarafından hukuki zeminde teyit edilmiştir.[16] Bu antlaşmaya bir yanıt olarak Yunanistan önce Haziran 2020’de İtalya ile Münhasır Ekonomik Bölge antlaşması imzalamış ve özellikle East-Med boru hattı projesi ve Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nda birlikte hareket ettiği İtalya ile Türkiye karşıtı ortak bir hukuki ve siyasi tutum benimsediklerinin mesajını vermiştir.[17] İkinci bir hamle olarak, Türkiye-Libya Mutabakatını geçersiz kılmak maksadıyla Ağustos 2020’de Yunanistan Mısır ile deniz yetki alanları sınırlandırma antlaşması imzalamış ve Türkiye-Libya Mutabakatını tanımadığını bir kez daha beyan etmiştir. 2003’te GKRY ile imzaladığı antlaşma ile Doğu Akdeniz’de günümüzde çatışmalı alanların ortaya çıkmasında ilk etkili aktör olan Mısır, son gelinen noktada yine Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk toplumunun hak ve menfaatlerine aykırı bir hukuki ve siyasi tutum sergilemektedir.[18]
Doğu Akdeniz’de Türkiye-Yunanistan Gerginliği ve Güncel Gelişmeler
Türkiye ve Yunanistan’ı karşı karşıya getiren konular tarihsel süreçte ele alınabilecek hukuki, siyasi ve güvenlik gibi birçok farklı boyutu içermekle birlikte; iki ülkenin ilişkilerinin son dönemde özellikle Ege’de ve Doğu Akdeniz’de oldukça gerginleşen bir seyir izlediği görülmektedir. Bu durumda bir taraftan, Yunanistan’ın adalar üzerinden hak iddia ederken öne sürdüğü maksimalist talepleri ve bu yönde askeri faaliyetleri öne çıkarken, diğer taraftan Doğu Akdeniz’deki çatışmalı alanların Kıbrıs sorunu ile doğrudan bağlantılı olması etkili olmaktadır. GKRY Kıbrıs Adasının tek egemen ve resmi temsilcisi olma iddiası ve bu durumun uluslararası kabulü ile KKTC’nin dolayısıyla Kıbrıs Türk toplumunun haklarını yok saymakta ve KKTC’nin Türkiye’ye verdiği arama ve işletme ruhsatlarını geçersiz ve hükümsüz kabul etmektedir. GKRY’nin Yunanistan ile hareket ederek, Fransa gibi bazı Avrupalı devletlerden gördüğü siyasi destek ve meselenin AB nezdinde canlı tutularak Türkiye karşıtı bir tutum izlenmesi giderek artan tansiyonda etkili olmaktadır.
27 Kasım 2019 Türkiye- Libya Mutabakatını ve 6 Ağustos 2020 Yunanistan- GKRY MEB Antlaşmasını takip eden süreçte bir değerlendirme yaptığımızda gerilimin dozunu arttıran birtakım gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle 2020 yazından itibaren bölgede Türkiye ve Yunanistan’ın NAVTEX[19] ve NOTAM[20] ilanları, bölge dışı aktörlerle gerçekleştirdikleri deniz tatbikatları ve sonuçsuz kalan üst düzey görüşmeler öne çıkmıştır. Türkiye’nin bölgedeki sismik faaliyetleri Yunanistan, GKRY ve AB tarafından “provokatif”, “gerilim arttırıcı”, “agresif” ve “yasadışı” kabul edilmekle birlikte Türkiye açısından “gerginliği arttıran”, “agresif” ve “yasadışı” hareket eden taraf Yunanistan olarak kabul edilmektedir[21]. Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz tutumunu incelemeden önce, öne çıkan birkaç gelişmeye değinmek faydalı olacaktır.
21 Temmuz 2020’ de Türkiye Oruç Reis gemisinin faaliyetleri için NAVTEX ilan etmiştir ancak Almanya’nın diplomatik çabalarının da etkisiyle, Yunanistan ile müzakereye hazır olduğunu 28 Temmuz’da beyan etmiştir. Buna karşın müzakerelerin başlayacağı günden bir gün önce, 6 Ağustos’ta Yunanistan Mısır ile bir deniz yetki alanları sınırlandırma antlaşması yaptığını açıklamıştır. Bu süreçte her ne kadar “bakım maksadıyla” olduğu açıklansa da Türkiye’nin bir “iyi niyet göstergesi olarak” limana geri çektiği Oruç Reis gemisinin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine tekrar başlayacağı 10 Ağustos’ta Türkiye tarafından duyurulmuştur.[22] Yunanistan’ın bu hamlesi sadece süreci baltalamamış, Almanya’nın arabuluculuk girişimlerini boşa çıkarırken, krizin tırmanmasına da yol açmıştır. Konu 14 Ağustos’ta AB gündemine taşınmış ve AB dışişleri bakanları olağanüstü bir toplantıda bir araya gelerek Türkiye’nin çatışmalı alanlardaki hidrokarbon arama faaliyetlerini durdurma çağrısı yapmışlardır.[23] AB’nin bu tutumu Türkiye tarafından hoş karşılanmamış ve geri adım atmasına sebep olmadığı gibi, daha kararlı bir tavır sergilemesine yol açmıştır. Türkiye NAVTEX ilanlarına devam ederek 16 Ağustos’ta Yavuz gemisinin faaliyetlerine devam edeceğini duyurmuş, 23 Ağustos’ta ise Oruç Reis gemisi için NAVTEX ilan ederek, faaliyetlerin 27 Ağustos’a kadar devam edeceğini duyurmuştur.[24]
Avrupa ülkelerinden Almanya’nın arabulucu rolü üstlenmesinin yanı sıra, bölge dışı aktörlerden Amerika Birleşik Devletleri (ABD) de sürece doğrudan müdahil olmuştur. Gerginliğin tırmanmasını engellemek maksadıyla yapıldığı beyan edilen bu müdahaleler, bazen tansiyonun daha da artmasına yol açmıştır. 24 Ağustos’ta ABD ve Yunanistan Girit adasının güneyinde ortak bir deniz tatbikatı gerçekleştirmiştir. Bunun üzerine 25 Ağustos’ta Türkiye İtalya ile ortak deniz tatbikatı yapmıştır. 25 Ağustos’ta Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Mass Atina ve Ankara’ya ziyarette bulunmuş ve ikili görüşmeler için tarafları teşvik etmiştir. 26 Ağustos’ta ABD başkanı Donald Trump Recep Tayyip Erdoğan ve Kyriakos Mitsotakis ile telefonda görüşmüş ve gerilimin acilen düşürülmesi için uyarılarda bulunmuştur. 27-28 Ağustos’a gelindiğinde AB Doğu Akdeniz krizini gündemin ilk sırasına alarak AB Dışişleri Bakanları toplantısı gerçekleştirmiştir. Toplantıdan Türkiye’ye yaptırım tehdidi de içeren ağır eleştiriler yükselmiştir.[25] ABD 1 Eylül’de Güney Kıbrıs’a uyguladığı silah ambargosunu kaldırdığını duyurmuştur. Kıbrıs’ta “iki halk arasında eşitliği ve dengeyi yok sayan bu karar” dan duyduğu rahatsızlığı belirten Türkiye “Kıbrıs Türk halkının güvenliğini garanti altına alacak gerekli mukabil adımları kararlılıkla atacağını” bildirmiştir.[26]
Eylül ayından itibaren, Yunanistan, Türkiye’nin “gerginliği arttırıcı eylemler” olarak tanımladığı bir dizi tek taralı faaliyette bulunmuştur.[27] Bu faaliyetlerin geniş bir bölümü adaların silahsızlandırılmış statüsünün ihlali ile ilgilidir. Bu kapsamda, Oruç Reis gemisinin limana dönmesinin ardından Yunanistan, 13 Eylül 2020’de Meis Adası’na Deniz Kuvvetleri unsurları konuşlandırmıştır ve kuvvetlerin halen mevcut olması dolayısıyla adanın silahsızlandırılmış statüsü ihlal edilmektedir. 14-18 Eylül 2020 tarihleri arasında Yunanistan ve ABD, Yunanistan’daki Türk azınlığın yaşadığı Batı Trakya’da -Türkiye’nin erteleme çağrılarına rağmen- ortak tatbikat düzenlemiş, iki devletin ordularına ait tanklar ile ağır silahlar kullanılmıştır. Yunanistan Eylül ayı boyunca adaların silahsızlandırılmış statüsünü ihlal etmeye devam etmiş; 15 Eylül 2020 tarihinde Sakız Adası’nda askeri tatbikatlar düzenleneceğini bir NAVTEX ile duyurmuştur ve 23-24 Eylül 2020 tarihlerinde, aynı şekilde Limni Adası’nda atış eğitimleri gerçekleştirmiştir. Ayrıca, Yunanistan, Sakız, İstanköy, Rodos ve bu bölgede bulunan diğer adalar dahil olmak üzere silahsızlandırılmış statüdeki adalar etrafında hava tatbikatları gerçekleştirmiştir. 27 Eylül – 2 Ekim 2020 tarihleri arasında uluslararası hava sahasındaki geniş bir alanı da etkileyen tatbikatlar için bir NOTAM[28] yayımlanmıştır. Takip eden süreçte, Yunanistan, Ege Denizi’nde uzun süre yürürlükte kalan ve uluslararası hava sahasında geniş alanları kapsayan seyir duyuruları yayımlamaya devam etmektedir. Bu kapsamda, 11 Kasım – 29 Aralık 2020 tarihleri arasında Ege Denizi’nin her bölgesinde icra edilecek atış eğitimleri dahil Yunan Deniz ve Hava Kuvvetleri faaliyetleri için bir NOTAM[29] daha yayımlanmıştır.[30]
Yunanistan, Ekim ayı boyunca da Doğu Akdeniz’de Meis Adası’nın güneyinde kalan bölgelerde askeri eğitimlerin ve Midilli, Sakız gibi farklı adalarda eş zamanlı olarak askeri tatbikatların icra edileceğini duyurmuştur. Adaların silahsızlandırılmış statü ihlallerinin yanı sıra, Yunanistan 29 Ekim 2020 Türkiye’nin Cumhuriyet Bayramına denk gelen tarihte iki ayrı tatbikat için seyir duyurusu yayımlamış[31], buna karşılık Türkiye de, Yunanistan’ın milli günü olan 28 Ekim 2020 tarihlerinde tatbikat düzenleneceğini duyurmuştur.[32] Yunanistan’ın Ekim ayı boyunca icra edeceğini duyurduğu askeri faaliyetler ve NOTAM ilanları Oruç Reis gemisinin sismik araştırma faaliyetlerini tarih ve konum bakımından doğrudan kapsamaktadır. Öte yandan, Ege Denizi’nin orta kısmında tüm yıl boyu atış tatbikatlarının konumu olarak geniş bir saha ilan ederek seyrüsefer serbestisini tehlikeye atmakta, Kuzey Ege’de Bozbaba ve Semadirek’in silahsızlandırılmış statüsünü de ihlal ederek sadece Doğu Akdeniz’de değil kuzeyden güneye tüm Ege Denizini de kapsayacak şekilde faaliyetlerde bulunmaktadır.[33]
Tüm bu gelişmelere ek olarak Yunanistan’ın bölgede konuşlandırmak üzere İsrail’den insansız hava aracı alacağının basına yansıması, Fransa’dan savaş jetleri alması, farklı nitelikte askeri faaliyetleri için düzenli olarak kapattığı sahaların genişliği göz önüne alındığında Türkiye açısından Doğu Akdeniz’de gerginliği arttıran taraf Yunanistan olarak görülmektedir. Türkiye Yunanistan’ın tutumunu istikşafi görüşmeler öncesinde “art niyetli” olarak değerlendirirken, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki durumu “askerileştirdiğini” vurgulamaktadır. Yunanistan Cumhurbaşkanı bu görüşü teyit eder nitelikte, Meis Adası’nda yaptığı bir açıklamada: “Bunu sadece bir mesaj göndermek için yapmıyoruz. Eski bir Yunan atasözü barış istiyorsanız savaşa her zaman daha fazla hazırlıklı olmalısınız' der. Biz her şeye karşı hazırlıklı olmalıyız” ifadesini kullanmaktadır. [34] Aynı açıklamada Yunanistan Cumhurbaşkanı, Doğu Akdeniz’de “daha önce hiç görülmemiş gerginliklere sebep olan”, “yasadışı” faaliyetlerde bulunan taraf olarak gördüğü Türkiye’yi “NATO ve AB’nin de barış ve istikrarını tehdit eden” ülke olarak tanımlamaktadır.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de izlediği politika taktik ve stratejik öğeler barındırmaktadır.[35] Türkiye’nin taktik seviyede amacı Yunanistan’ın maksimalist taleplerinin önünü kesmek, KKTC ve Kıbrıs Türk toplumunun hak kayıplarına yol açan GKRY’nin hukuki ve fiili durumunun verdiği zararları azaltmak ve bölgede sismik arama ve sondaj faaliyetlerine devam ederek enerji güvenliğini garanti altına almaktır. Stratejik seviyede amacı ise kıyıdaş ya da bölge dışı bir aktörün Türkiye’yi dar bir alana hapsetme çabalarına izin vermeden bölgede süregelen mücadelede etkin bir güç olarak varlık göstermektir.[36] Bu noktada hem taktik hem stratejik hedefleri kıyıdaş aktörlerle olduğu kadar bölgedeki meselelere doğrudan müdahil olan aktörlerle çatışmaktadır. Yunanistan ve GKRY ile yüksek tansiyonlu ilişkileri kapsamında Türkiye’nin bölgede çıkarlarının çatıştığı aktörlerden biri de Avrupa Birliğidir.
Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz Yaklaşımı
Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz tutumu çok boyutlu stratejik çıkar dengeleri ekseninde şekillenmektedir. Bir taraftan bölgenin barındırdığı mevcut ve potansiyel enerji kaynakları, çıkarılması, işletilmesi ve Avrupa’ya taşınması AB’nin enerjide dışa bağımlı yapısı ve çıkarları ile doğrudan ilgili görülmektedir. Doğal enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınması amacıyla Kıbrıs’ın güneyinden geçecek olan East-Med Boru Hattı projesi ile bu ilgi somutlaştırılmıştır. Öte yandan, GKRY’nin 2004’te Kıbrıs’ın yasal temsilcisi sıfatıyla AB’ye üye kabul edilmesi Kıbrıs sorununda çözümsüzlüğü statükoya dönüştürmenin yanı sıra Avrupalılaştırmıştır da.[37] Ayrıca, GKRY’nin üyeliği, AB’nin doğal sınırlarının Doğu Akdeniz’e ulaşmasını sağlamakta ve meseleye doğrudan müdahil olabilmesini kolaylaştırmaktadır. Bunun ötesinde günümüzde gerginliğin giderek tırmandığı Türkiye-Yunanistan ilişkileri, Kıbrıs sorunu ile birlikte düşünüldüğünde, Doğu Akdeniz krizinin üç temel aktörünün ikisi üye biri aday olması dolayısıyla AB konuya yine doğrudan müdahil olabilmekte ve aktörler arası dengeler Türkiye-AB ilişkilerini de doğrudan etkiler bir hale bürünmektedir.
Hem deniz alanı olarak hem de bu deniz alanını çevreleyen ülkeleri de kapsayan bir havza niteliğinde Akdeniz, Avrupa Birliği için, doğrudan politika ürettiği coğrafi, siyasi, kültürel ekonomik ve jeopolitik bir alanı ifade etmektedir. Avrupa entegrasyonun tarihsel sürecinde önceleri ticari ve ekonomik işbirlikleri kapsamında ele alınan Akdeniz, zamanla güvenlik, ekonomik ve siyasi istikrarın temini ve garantisi için araçsallaştırılmış ve bu doğrultuda politikalar üretilen bir alana evrilmiştir. Sırasıyla Global Akdeniz Politikası (1972), Yenileştirilmiş Akdeniz Politikası (1990), Avrupa-Akdeniz Ortaklığı (Barselona Süreci, 1995), Akdeniz için Birlik (2008) isimleriyle anılan politikalar hayata geçirilerek, Avrupa Birliği Akdeniz’de bir etki alanı yaratmayı amaçlamıştır.[38] Böylece, 1990’lardan itibaren kendine has “Avrupa-Akdeniz” (Euro-Mediterranean zone) alanı olarak adlandırdığı bir alan inşa etmiş, normatif gücü ve pragmatik çıkarları temelinde yakın coğrafyasında barışı, istikrarı ve güvenliği sağlamayı hedeflemiştir. Dolayısıyla AB’nin bölgeye ilgisi yeni değildir.
Günümüzde, AB için, Akdeniz’in ifade ettikleri tüm bu ortak politikaların da kapsamını aşan bir nitelikte, düzensiz bir göç yolu olarak sınır güvenliğine tehdit olmaktan,[39] enerji bağımlılığını azaltacak büyük bir potansiyel taşımaya[40] uzanan yüksek stratejik öneme sahip bir alan konumundadır. Bu noktada, Akdeniz’in doğusu yani Doğu Akdeniz olarak adlandırılan coğrafi alan, mevcut politikalarından ayrı bir dikkatle ele alınması gereken bir nitelik taşımaktadır. Öte yandan, Doğu Akdeniz’in mevcut Akdeniz politikaları içindeki yeri ve ortak bir yaklaşım benimsenmesine olan ihtiyaca karşın, bunun nasıl, hangi araçlarla hayata geçirileceği AB nezdinde muğlak bir görünüme sahiptir. Bu belirsizlikte bir yandan AB’nin ortak bir dış ve güvenlik politikası oluşturmaktaki zayıflık ve üyelerin çok sesliliği,[41] diğer yandan Doğu Akdeniz’de çatışan çıkarları çerçevesinde Yunanistan ve Kıbrıs (GKRY)’ın AB’ye üye, Türkiye’nin aday ülke statüleri etkili olmaktadır.
AB, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de çatışmalı alanlardaki sismik faaliyetlerini üyelerinin (Yunanistan ve GKRY) “egemenlik haklarının ihlali” olarak değerlendirmektedir. Bu bağlamda, AB Doğu Akdeniz yaklaşımını “üyelerin dayanışması” üzerinden temellendirerek Yunanistan ve Kıbrıs (GKRY)’ın dolayısıyla AB’nin çıkarlarını savunmak, bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamanın yolu olarak da Türkiye’nin artan kararlı etkinliğini frenlemeye çalışmak üzerinden şekillendirmektedir. Her AB üyesi meseleye aynı ilgi ve hassasiyeti göstermemekle birlikte, AB’nin ortak bir Doğu Akdeniz yaklaşımı ve Türkiye-Yunanistan gerginliğinde belirlediği bir tutumu vardır ve bunun AB’nin ortak stratejisine dönüşmesini sağlayan mekanizmalardan biri AB Liderler Zirvesinde alınan kararlardır.
Avrupa Birliği Zirvesi Sonuç Bildirgelerinde Doğu Akdeniz
Avrupa Birliği Zirvesi (European Council), üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarıyla Avrupa Komisyonu Başkanı’nın, AB Konseyi Başkanı’nın ve AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi’nin bir araya geldiği AB kurumudur. AB Zirvesi Başkanı’nın başkanlığında toplanan liderler Birliğin orta ve uzun vadeli politikalarını belirlerler.[42] Herhangi bir yasama yetkisi olmamasına karşın, tüm üye devletlerin en üst düzey yetkililerinin bir araya geldiği ve temel politikaları belirlediği kurum olmasından dolayı siyasi bir ağırlık ve yönlendirme gücü taşır.[43] 1974 yılından beri toplanan AB Zirvesi, Lizbon Antlaşması ile AB’nin yedi resmi kurumundan biri haline gelmiştir.[44] Gündemin konuşulduğu ve genel stratejilerin belirlendiği toplantıların sonunda Sonuç Bildirgesi yayımlanır. AB’nin Doğu Akdeniz yaklaşımını AB Zirvesi Sonuç Bildirgeleri üzerinden incelemek AB’nin bölgeye yönelik tutumunu, genel stratejisini ve Türkiye-Yunanistan gerginliğine nasıl yaklaştığını anlamak açısından önemli görülmektedir.
22 Mart 2018 AB Zirvesi’nde, sonraki Zirve Sonuç Bildirgelerinde de sıkça yer bulan “Kıbrıs ve Yunanistan ile tam dayanışma”, bu iki üye ülkenin “egemenlik haklarına saygı” çağrısı ve diyalog ile çözüm temennisi öne çıkmaktadır. Bunun yanı sıra Türkiye’de tutuklu bulunan 2 Yunan askerinin serbest bırakılması yönünde bir çağrı yapılmaktadır. Bu Zirvenin gerçekleştiği dönemde, sismik araştırmalara ek olarak Türkiye-Yunanistan arasında Yunanistan’ın askerlerin serbest bırakılması ve Türkiye’nin askerlerin serbest bırakılmasına karşılık 15 Temmuz sonrası Yunanistan’a kaçan 8 Silahlı Kuvvetler mensubunun takası talebi gündeme gelmiştir. Yunanistan takas talebini kabul etmemiş,[45] askerler tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışlardır.[46] Konu “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ve Ege Denizinde Faaliyetleri” başlığında, AB Zirvesi Sonuç Bildirgesinde şöyle yer bulmuştur:
“(AB Zirvesi) Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'nde devam eden yasadışı eylemlerini şiddetle kınamakta ve Kıbrıs ve Yunanistan ile tam dayanışmasının altını çizmektedir. Ekim 2014 ve 21 Eylül 2005 Zirve Sonuç Bildirgelerini hatırlatan AB Zirvesi, Türkiye'yi acilen bu eylemleri durdurmaya ve Kıbrıs'ın egemenlik haklarına, doğal kaynaklarını AB ve Uluslararası Hukuka uygun olarak arama ve kullanma hakkına saygı göstermeye çağırmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye'nin Uluslararası Hukuka ve iyi komşuluk ilişkilerine saygı duyma ve Kıbrıs Cumhuriyeti dahil tüm AB Üye Devletleri ile ilişkileri normalleştirme yükümlülüğünü hatırlatır. Avrupa Zirvesi, iki Yunan askeri de dahil olmak üzere, Türkiye'de AB vatandaşlarının tutukluluğunun devam etmesinden duyduğu büyük endişeyi ifade etmiş ve bu sorunların Üye Devletlerle diyalog halinde hızlı ve olumlu bir şekilde çözülmesi çağrısında bulunmuştur.”[47]
22 Mart 2018 Zirve Sonuç Bildirgesi’nde referans verilen 2014 ve 2005 kararlarında Kıbrıs (GKRY)’ın karasuları ve Münhasır Ekonomik Bölgesinde egemenlik haklarına saygı ve Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinde tüm üye devletlerin tanınması hususlarının altı çizilmektedir. Kıbrıs sorunu Türkiye’nin üyelik sürecine engel olarak vurgulanırken, acil çözümü Türkiye-AB üyelik müzakerelerin devam edebilmesinin koşulu olarak ele alınmaktadır. Bahsi geçen 2014 Zirve Bildirgesi şu ifadelere yer vermektedir:
“AB Zirvesi, Doğu Akdeniz'de tekrarlayan gerginliklerle ilgili ciddi endişelerini dile getirdi ve Türkiye'yi ihtiyatlı olmaya ve Kıbrıs'ın karasuları üzerindeki egemenliğine ve Kıbrıs'ın Münhasır Ekonomik Bölgesinde egemenlik haklarına saygı göstermeye çağırdı. Zirve, tüm Üye Devletlerin tanınmasının katılım sürecinin gerekli bir bileşeni olduğu da dahil olmak üzere, 21 Eylül 2005 tarihli Avrupa Topluluğu ve Üye Devletlerinin Deklarasyonunu hatırlattı. Mevcut koşullar altında, AB Zirvesi, kapsamlı bir Kıbrıs çözümü için müzakerelerin devam edebilmesi için olumlu bir ortam sağlamanın her zamankinden daha önemli olduğunu tespit etti.”[48]
20 Haziran 2019’da toplanan AB Liderler Zirvesi Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerin “yasadışı” olduğunu tekrar vurgulanırken Komisyon’a ve AB Dış İlişikler Servisine somut adımlar ile ilgili hazırlık yapılması yönünde yol göstermektedir:
“Avrupa Birliği Zirvesi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'nde devam eden yasadışı eylemlerini şiddetle kınayan 22 Mart 2018 tarihli sonuçları da dahil olmak üzere önceki Zirve ve Konsey kararlarını hatırlatıyor ve yeniden teyit ediyor. Avrupa Birliği Zirvesi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki mevcut yasadışı sondaj faaliyetlerine ilişkin ciddi endişelerini dile getiriyor ve Türkiye'nin AB'nin bu tür faaliyetleri durdurmaya yönelik defalarca yaptığı çağrılara henüz yanıt vermemiş olduğunu belirtiyor. AB Zirvesi, bu tür yasadışı eylemlerin AB-Türkiye ilişkilerinde yarattığı ciddi olumsuz etkinin altını çiziyor. Zirve, Türkiye'yi ihtiyatlı olmaya, Kıbrıs'ın egemenlik haklarına saygı göstermeye ve bu tür eylemlerden kaçınmaya çağırıyor. Avrupa Konseyi, Komisyona ve Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi’ne, hedeflenen tedbirler de dahil olmak üzere uygun tedbirler için seçenekleri gecikmeden sunma davetini onaylıyor. AB, gelişmeleri yakından izlemeye devam edecek ve Kıbrıs'la tam dayanışma içinde uygun yanıt vermeye hazır olacaktır (…)”[49]
17-18 Ekim 2019 Zirvesi Sonuç Bildirgesinde konu “Yasadışı Sondaj Faaliyetleri” başlığı altında “Türkiye'nin Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesi'ndeki yasadışı sondaj faaliyetlerine ilişkin 14 Ekim 2019 tarihli karar onaylanmakta ve Kıbrıs ile dayanışma yeniden teyit edilmektedir” şeklinde ifade edilmektedir. Bu Zirvede Türkiye Suriye bağlamında ayrıca ele alınmakta ve kararlar “Türkiye” başlığı altında şu şekilde ifade edilmektedir:
“(...) AB, Türkiye'nin Kuzey Doğu Suriye'deki kabul edilemez insani acılara neden olan, IŞİD ile mücadeleyi baltalayan ve Avrupa güvenliğini ağır bir şekilde tehdit eden tek taraflı askeri harekâtını kınamaktadır. AB Zirvesi, bu akşamki tüm askeri operasyonları duraklatan ABD-Türkiye duyurusunu kaydetmektedir. Türkiye'yi bir kez daha askeri harekata son vermeye, kuvvetlerini geri çekmeye ve uluslararası insani hukuka saygı göstermeye çağırmaktadır. 14 Ekim 2019 tarihli Zirve sonuçlarının ardından, Üye Devletlerin Türkiye'ye silah ihracatı ruhsatlandırmasını durdurma kararı aldıklarını hatırlatmaktadır. Avrupa Birliği, Doğu Akdeniz'deki göçmen akışları açısından en ciddi zorluklarla karşı karşıya olan üye devletleri desteklemek de dahil olmak üzere, gelişen ihtiyaçlar ışığında insani ve mülteci krizini etkili bir şekilde ele alma çabalarını sürdürmektedir (…)”[50]
22 Mart 2018 ve 20 Haziran 2019 AB Zirvelerinde vurgulanan Türkiye’nin sondaj faaliyetlerinden duyulan endişe ve gerekli adımların diğer AB kurumları nezdinde atılması yönündeki çağrı ve 31 Ocak 2019’da Yüksek Temsilci’nin Bildirisi üzerine AB, TPAO’nun iki üst düzey yetkilisine 27 Şubat 2019 itibariyle yaptırım uygulama kararını onaylamıştır.[51] Böylece, o tarihe kadar Zirve kararlarına sıkça yansıyan Doğu Akdeniz meselesinde Türkiye’ye yöneltilen uyarılar ve eleştiriler bir yaptırım ile desteklenmekte, AB’nin tutumu söylem boyutundan somut bir boyuta taşınmaktadır.[52]
Çalışmanın önceki bölümlerinde ele alındığı üzere, 2020 yılı itibariyle Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde tansiyon giderek artmış, Doğu Akdeniz’de çatışmalı alanlar bölge aktörleri açısından bir krize dönüşmüş durumdadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, 1-2 Ekim 2020 tarihlerinde gerçekleşen AB liderler Zirvesi’nin konunun en detaylı ele alındığı Sonuç Bildirgesine sahip olması şaşırtıcı değildir. Bu bildirgede, Dış ilişkiler bölümünde ayrı bir “Doğu Akdeniz” başlığı altında kararlar açıklanmakta ve ilk vurgu bölgede Türkiye ile işbirliğinin gerekliliğine yapılmaktadır:
“AB’nin Doğu Akdeniz'de istikrarlı ve güvenli bir ortamda ve Türkiye ile işbirliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinde stratejik çıkarı vardır. İyi niyetle diyalog yürütmek ve AB çıkarlarına aykırı olan ve uluslararası hukuku ve AB Üye Devletlerinin egemenlik haklarını ihlal eden tek taraflı eylemlerden kaçınmak bu bağlamda mutlak bir gerekliliktir. Tüm farklılıklar barışçıl diyalog yoluyla ve uluslararası hukuka uygun olarak çözülmelidir. Bu bağlamda, Avrupa Birliği Zirvesi, egemenlik ve egemenlik haklarına saygı duyulması gereken Yunanistan ve Kıbrıs ile tam dayanışmasını yinelemektedir. AB, Yunanistan ve Türkiye'nin son zamanlarda güven artırıcı adımlarını ve iki ülkenin Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge'nin sınırlandırılmasına yönelik doğrudan görüşmelere devam edeceklerinin duyurusunu memnuniyetle karşılar. Bu çabaların sürdürülmesi ve genişletilmesi gerekiyor.”[53]
Diğer yandan, 1-2 Ekim 2020 Zirve Sonuç Bildirgesi Kıbrıs sorununa ayrı bir yer ayırmakta, bir yönüyle mevcut çatışma alanlarının Kıbrıs sorunundan kaynaklandığını teyit etmekte, diğer bir yönüyle çözümün diyalog yoluyla ve iyi niyetli müzakerelerle sürdürülmesini desteklemektedir:
“Kıbrıs Cumhuriyeti'nin durdurulması gereken egemenlik haklarının ihlallerini şiddetle kınamaktadır (…) Türkiye'yi gelecekte uluslararası hukuku ihlal ederek benzer eylemlerden kaçınmaya çağırmaktadır (…) Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge'nin sınırlandırılmasının, uluslararası hukuka tam saygı içinde, (…), Türkiye ile Kıbrıs arasındaki deniz alanları ilgili tüm anlaşmazlıkları iyi niyetle diyalog ve müzakere yoluyla ele alınması gerektiğinin altını çizer. AB Zirvesi, BM himayesi altında müzakerelerin hızlı bir şekilde yeniden başlatılmasını desteklemekte ve Kıbrıs sorununun BM çerçevesinde ve 550 ve 789 sayılı BMGK kararları dahil olmak üzere ilgili BMGK kararlarına uygun olarak kapsamlı bir çözümüne tam olarak bağlılığını sürdürmektedir ve AB'nin üzerine kurulduğu ilkeler doğrultusunda. Türkiye'den de aynısını beklemektedir.”[54]
1-2 Ekim 2020 AB Zirvesi kararlarının, önceki Zirve kararlarından farklılaştığı noktalarda iki husus ön plana çıkmaktadır. Öncelikle çözüm için somut önerilerde bulunulmakta ve Türkiye’nin istenilen adımları atması karşılığında AB-Türkiye ilişkilerinde pozitif gündem başlatmayı taahhüt etmektedir:
“AB, yeniden başladıktan sonra BM İyi Niyet Misyonuna bir temsilci atamak da dahil olmak üzere müzakerelerin desteklenmesinde aktif bir rol oynamaya hazırdır. Yunanistan ve Kıbrıs’a karşı yasadışı faaliyetlerin durdurulması için yapıcı çabaların sürdürülmesi halinde, Avrupa Birliği Zirvesi, Gümrük Birliği'nin modernizasyonu ve ticaretin kolaylaştırılmasına özel bir vurgu ile 2016 AB-Türkiye Mutabakatı doğrultusunda bireysel temaslar, üst düzey diyaloglar, göç konularında işbirliğinin sürdürülmesi için pozitif bir siyasi AB-Türkiye gündemi başlatmayı kabul etmiştir. AB Zirvesi, Başkanını, Komisyon Başkanı ile işbirliği içinde ve Yüksek Temsilcinin desteğiyle, AB-Türkiye gündemini bu yönde yeniden canlandırmak için bir teklif geliştirmeye davet eder.”[55]
1-2 Ekim 2020 AB Zirvesi kararlarını öncekilerden farklılaştıran ikinci nokta doğrudan bir yaptırım ifadesi içermesi, AB Hukuku kapsamında yaptırımı düzenleyen maddelerin de vurgulanarak, kendi çıkarları ve üye devletlerin çıkarlarının korunması için elindeki tüm araçları Türkiye’ye karşı kullanmaya hazır olduğunu ifade etmesidir:
“AB, uluslararası hukuku ihlal eden tek taraflı eylemlerin veya provokasyonların yenilenmesi durumunda Ekim 2019 tarihli Türkiye ile ilgili önceki kararlarını yeniden teyit ederek, AB Antlaşması’nın 29 ve 215. Maddeleri dahil olmak üzere, elindeki tüm araçları ve seçenekleri kendi çıkarlarını ve Üye Devletlerinin çıkarlarını savunmak için kullanacaktır. Avrupa Birliği Zirvesi gelişmeleri yakından izlemeye devam edecek ve buna göre en geç Aralık toplantısında uygun kararlar alacaktır. Son olarak, (…) Doğu Akdeniz konusunda Çok Taraflı bir Konferans çağrısında bulunur ve Yüksek Temsilciyi düzenlenmesi hakkında görüşmeler yapmaya davet eder. Katılım, kapsam ve zaman çizelgesi gibi yöntemlerin tüm ilgili taraflarla anlaşmaya varılması gerekecektir. Konferans, deniz alanlarının sınırlandırması, güvenlik, enerji, göç ve ekonomik işbirliği gibi çok taraflı çözümlere ihtiyaç duyulan konuları ele alabilir.”[56]
15-16 Ekim 2020’deki Avrupa Birliği Zirvesi de benzer şekilde, 1-2 Ekim 2020'deki tutumunu teyit etmekte, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de son dönemdeki sondaj faaliyetleri dahil “tek taraflı ve provokatif eylemleri”nden duyduğu rahatsızlığı vurgulamaktadır. AB Zirvesi ayrıca “Yunanistan ve Kıbrıs ile tam dayanışma” içinde olduklarını belirterek, Maraş’ın statüsünün öneminin altını çizmekte ve “Türkiye’yi BM Güvenlik Konseyi'nin 550 ve 789 sayılı kararlarına saygı göstermeye” davet etmektedir. Ayrıca, AB liderleri, Türkiye'yi eylemlerini durdurması ve gerginliği düşürmesi konusunda bir kere daha uyarmaktadır. [57]
Aynı Zirve sonuç bildirgesinde AB’nin Akdeniz politikasının aracını oluşturan Barselona sürecinin 25. Yıldönümü vurgusu da yer almaktadır. Barselona Süreci, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı olarak da bilinen ve Avrupa Birliği’nin Akdeniz’de siyasi istikrarı, barışı ve güvenliği sağlamak, ekonomik istikrarı ve refahı güvence altına almak ve sosyo-kültürel konularda işbirliğini desteklemek amacıyla 1995’de başlattığı ve 2008 yılında Akdeniz için Birlik adı altında revize ettiği bölgeye yönelik dış politika aracıdır. Güncel durumun da teyit ettiği üzere AB, Akdeniz’e yönelik politikalarında- özellikle Akdeniz’in doğusunda- güvenlik, barış ve siyasi istikrarı tesis etme noktasında- etkin bir aktör olmaktan uzaktır.
Zirve kararlarının ortaya koyduğu üzere, AB’nin Doğu Akdeniz tutumu liderler nezdinde somut, istikrarlı ve çözüm odaklı bir politika oluşturmaktan yoksun, soyut bir AB dayanışması temelinde şekillenmektedir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de artan etkisine karşın AB’nin Akdeniz’de oyun kurucu ve gündem belirleyici bir aktör ol(a)madığı AB içinde yapılan özeleştirilerde de ifade edilmektedir. Örneğin, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu üyesi olan Malik Azmani, “Avrupa Birliği'nin dünya siyasetinde ne kadar etkisiz bir güç olduğunu görmek beni şaşırtıyor” diyerek ve Türkiye’nin bölgedeki gücünü de küçümseyerek şu açıklamalarda bulunmaktadır:
“Şu an Türkiye adında orta çapta bir güç bütün ağırlığını Akdeniz’de birkaç çatışmaya yükleyerek jeopolitik çıkarlarını korumaya çalışıyor ve biz de burnumuzun dibinde bunun olmasına izin veriyoruz. (…) Türkiye, Libya ve Suriye'deki askeri varlığı ile bu çatışmalarda büyük rol oynarken AB, Libya açıklarında Birleşmiş Milletler ‘in silah ambargosunu denetleme rolünü üstlenen Irini Operasyonu'nu güç bela uygulayabiliyor. (…) Kısaca söylemek gerekirse AB Akdeniz'deki anlaşmazlıklarda önemli bir güç değil. Bu şaşırtıcı. (…) Birleşmiş bir cephe olarak kalmayı beceremediğimiz için Türkiye'nin stratejik zayıflığımızı avantajına kullanmasına yol açıyoruz.”[58]
Azmani, AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in sınırlı etki alanını da eleştirerek, Borell’in ve AB’nin yaptırım açıklamalarının “boş bir tehdit” ten öteye gidemediğini vurgulamaktadır. [59] Türkiye’nin “AB’yi bölünmüş bir aktör olarak tutma çabasının etkili olduğu”, bölgede “zekice bir tutum” izlediği ve buna karşın AB’nin etkili bir yaklaşım ortaya koyamadığı belirtilmektedir.[60] Azmani, AB’nin etkinliğini eleştirirken bir taraftan da diyalog çağrısından öteye gidilmesi gerektiğini, Türkiye’nin üyelik sürecinin acilen sonlandırılması gerektiğini iddia etmekte ve konuyu askeri boyuta taşımayı önermektedir:
“İyileştirilmiş diyalog çağrısı artık tek cevabımız olamaz. Bunun yerine, Türkiye'nin aday AB üye ülkesi statüsüne derhal son verme sürecine başlamamızı öneriyorum. Ek olarak, daha fazla AB üye devleti, Kıbrıs ve Yunanistan'ın toprak bütünlüğünü sağlamak için askeri donanma gemileri tahsis etmelidir. Son olarak, eğer Türkiye daha fazla tırmanma yolunu seçerse, ağır yaptırımlar uygulanmalıdır. Bu yaptırımların hazırlanmasında her şey masaya yatırılmalı: İstenilen caydırıcı etkiyle sonuçlanabilmesi için Türkiye'nin çıkarlarına olan maliyet ağır olmalıdır. Bazı eylemlerin yansımaları olduğunu ve bu davranışa müsamaha göstermeyeceğimizi çok net belirtmeliyiz. Aynı zamanda Borrell'i Türkiye ile ilişkimizi yeniden şekillendirmeye ve bu hayati komşuyla dengeli bir gelecek ilişkisi sağlamak için yeni ve güvenilir bir strateji önermeye çağırıyorum.”[61]
Öte yandan, Avrupa Parlamentosunda hazırlanan bir raporda, Türkiye “Kuzey Irak ve Suriye’den Libya’ya uzanan geniş bir alanda etki oluşturan ve Doğu Akdeniz’i yeniden şekillendiren aktör” olarak tanımlanmakta ve özellikle Libya Mutabakatı ile oluşturulan mevcut durumda AB’nin – East-Med Boru Hattı ile doğal kaynakların taşınması gibi- çıkarlarını olumsuz yönde etkileyen bir konumda görülmektedir.[62] Zirve kararlarından ve AB içinden yükselen seslerden yola çıkarak, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığının salt sismik arama ve sondaj faaliyetleri ile sınırlı kalmadığı, Yunanistan ile gergin seyreden mevcut durumdaki karalı tutumunun bölgedeki dengeleri etkilemenin ötesinde AB ile ilişkilerinin gelecekteki seyri ile de doğrudan ilişkili bir görünüm sergilediği gözlenmektedir.
Sonuç
AB’nin Doğu Akdeniz stratejisinin ana hatlarıyla belirlendiği Liderler Zirvesi’nden çıkan kararlar genel itibariyle, Türkiye’yi “illegal” sondaj faaliyetlerinden dolayı “kınamanın”, “gerginlikten endişe duymanın” ve diyalog çağrısında bulunmanın ötesine geçememektedir. Zirve kararlarında üye devletler olan Yunanistan ve Kıbrıs (GKRY)’ın egemenlik haklarına vurgu yapılarak Türkiye’nin “yasadışı provokatif eylemlerine” tepki oluşturmak şeklinde bir tutum sergilenmektedir. Bu açıdan, AB’nin Doğu Akdeniz yaklaşımı liderler nezdinde istikrarlı, çözüm odaklı ve etkin bir politika benimsemekten çok, somut çıkarları ile örtüşen soyut bir AB dayanışması temelinde şekillenmektedir. Yunanistan ve GKRY’ın üyeliğinden kaynaklı AB’nin doğal sınırları olarak kabul edilen Doğu Akdeniz’de, özellikle Kıbrıs sorunu ekseninde aktörlerin karşı karşıya geldiği durumlarda, Türkiye için asimetrik bir baskı oluşmakta ve AB’nin çatışmalı alanları hukuki bir zeminden çok siyasi bir zeminde değerlendirdiği görülmektedir.[63]
Türkiye’nin 2019 yılında Libya ile imzaladığı Mutabakatı takip eden süreçte, Doğu Akdeniz’de artan etkinliği, Yunanistan ile 2020 yılı itibariyle giderek gerginleşen ilişkileri, çatışmalı alanlarda devam eden sismik arama ve sondaj faaliyetleri, Kıbrıs’ta Maraş’ın açılması ve diyalog ve diplomasi yolunu kapatmaksızın sürdürdüğü kararlı tutumu dolayısıyla Ekim 2020’de AB liderlerinin konuyu önceki zirvelerden farklı boyutlarda da değerlendirdiği görülmektedir. Doğu Akdeniz krizini, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine yön verecek bir bağlamda ele alan AB, Türkiye’nin bölgede artan etkinliğini frenlemenin ve mülteci sorununu yönetebilmenin Türkiye ile işbirliği yapmaktan geçtiğinin bilincinde olarak pozitif gündem vurgusu yapmaktadır. AB’nin Türkiye ile ilişkileri tamamen koparma noktasına geleceği düşünülmemekle birlikte, Yunanistan ve GKRY’nin bloke koyduğu fasıllar sebebiyle, Türkiye’nin AB müzakere süreci pratikte tıkanmış durumdadır.
Bir diğer açıdan, AB’nin Doğu Akdeniz’de çözüm odaklı istikrarlı ortak bir politika oluşturmadaki zafiyeti, AB’nin rolü ve etkinliğini kendi içinde tartıştığı bir dönemi de işaret etmektedir. Bu noktada Joseph Borell’in, Eylül 2020’de AB Zirvesi öncesi Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’nin bölgedeki yeni rolüne dair şu açıklaması geleceğe dair bir projeksiyon yapabilmek açısından anlamlı görülmektedir:
“(…) Genel olarak Avrupa, eski imparatorlukların geri döndüğünü söyleyebileceğimiz bir durumla karşı karşıya, bunlardan en az üçü: Rusya, Çin ve Türkiye; yakın komşularına yeni bir yaklaşımla geri dönen ve bizim için yeni bir ortamı temsil eden geçmişin büyük imparatorlukları. Türkiye de çevremizi değiştiren bu unsurlardan biridir.”[64]
Türkiye’nin, Doğu Akdeniz de dahil Avrupa Birliği’nin yakın çevresini değiştirebilme kapasitesine dair verdiği sinyaller ve attığı somut adımlar net bir şekilde ortada olmakla birlikte, Türkiye AB için, hem de AB Türkiye için halen öncelikli önemini korumaktadır.[65]
Sonuç olarak, Doğu Akdeniz çatışan çıkarlar ve bunları dengeleme mücadelesi üzerinden şekillenen bir kriz alanı görünümündedir. Bölgede çıkarları çatışan aktörlerden Türkiye, Yunanistan, GKRY, AB’nin Doğu Akdeniz tutumunda doğrudan etkili olmaktadır. Doğu Akdeniz’de mevcut dengeler ekseninde etkin bir aktör profili sergileyemeyen AB’nin stratejisinin ne yöne evrileceği ve bu stratejinin Türkiye-AB ilişkilerine olası etkileri önümüzdeki süreçte şekillenecektir. Bununla birlikte, bölgede yaşanan paylaşım rekabetinin siyasi, hukuki, ekonomik, enerji, göç, güvenlik gibi farklı boyutları bölgesel ve küresel aktörlerin artan ilgisi ile birlikte düşünüldüğünde Doğu Akdeniz’de tansiyonun yakın gelecekte düşmesi beklenmemektedir.
Kaynakça
Acer, Yücel, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanları ve Türkiye-Libya Mutabakatı”, Seta Analiz, Sayı 301, Aralık 2019.
Acer, Yücel, “Doğu Akdeniz’de Yunanistan-Mısır Deniz Sınırı Antlaşması ve Türkiye” Seta Perspektif, Sayı 293, Ağustos 2020.
Akdemir, Erhan, “Avrupa Birliği’nin Dış İlişkileri Ve Politikası: Avrupa Birliği’nin Bütünleş(eme)mesi Üzerine Bir İnceleme”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi Cilt:17, No: 2, 2018, ss. 181-218.
Azmani, Malik, “Turkey's smart game: keeping the EU divided” https://euobserver.com/opinion/149401
BBC, “Doğu Akdeniz: Avrupa Parlamentosu üyesi Azmani'ye göre Türkiye, 'AB'nin stratejik zayıflığını lehine kullanıyor'”, 15 Eylül 2020, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54162451
Bicchi, Federica, “The Union for the Mediterranean, or the Changing Context of Euro-Mediterranean Relations”, Mediterranean Politics, 16:1, 2011, ss. 3-19.
Council of the European Union, “Turkey's illegal drilling activities in the Eastern Mediterranean: EU puts two persons on sanctions list”, 27.02.2020
https://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2020/02/27/turkey-s-illegal-drilling-activities-in-the-eastern-mediterranean-eu-puts-two-persons-on-sanctions-list/
Çetin, Oktay, Hasan Bora Usluer, “Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin Deniz Yetki Alanları ve Deniz Sınırlandırmaları”, Akdeniz Jeopolitiği, Hasret Çomak, Burak Şakir Şeker (Der.) (Ankara : Nobel), 2019, ss.173-186
Deutsche Welle, “Türkiye’de tutuklu iki Yunan askeri tahliye edildi.” 14.08.2018. https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyede-tutuklu-iki-yunan-askeri-tahliye-edildi/a-45084105
Deutsche Welle, “Yunanistan Erdoğan’ın takas teklifini geri çevirdi”, 23.04.2018
https://www.dw.com/tr/yunanistan-erdo%C4%9Fan%C4%B1n-takas-teklifini-geri-%C3%A7evirdi/a-43492829
Deutsche Welle, “Erdoğan : Kendimizi Avrupa’da görüyoruz. ” , 21.11.2020
https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fan-kendimizi-avrupada-g%C3%B6r%C3%BCyoruz/a-55686063
Ediger, Volkan Ş, Balkan Devlen, Deniz Bingöl Mcdonald, “Levant’ta Büyük Oyun: Doğu Akdeniz’in Enerji Jeopolitiği”, Uluslararası İlişkiler, 9, no. 33, 2012, ss. 73-92.
Euronews, “Yunanistan Cumhurbaşkanı: Barış istiyorsanız savaşa hazırlıklı olmalısınız.”, 15.09.2020 https://tr.euronews.com/2020/09/15/yunanistan-cumhurbaskan-bar-s-istiyorsan-z-savasa-haz-rl-kl-olmal-s-n-z
European Council, “Setting the EU's political agenda”, https://www.consilium.europa.eu/en/european-council/role-setting-eu-political-agenda/
European Council meeting (22 March 2018) – Conclusions
https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-1-2018-INIT/en/pdf
European Council (23 and 24 October 2014) ‒ Conclusions
https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-169-2014-INIT/en/pdf
European Council meeting (20 June 2019) – Conclusions
https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-9-2019-INIT/en/pdf
European Council meeting (17 and 18 October 2019)–Conclusions https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-23-2019-INIT/en/pdf
European Council meeting (15 and 16 October 2020) – Conclusions
https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-15-2020-INIT/en/pdf
Eurostat “Energy production and imports” (June 2020) https://ec.europa.eu/eurostat/statistics-explained/index.php/Energy_production_and_imports
Göksedef, Ece, “Doğu Akdeniz: Oruç Reis ve NAVTEX'ler, Türkiye-Yunanistan gerginliğinde nasıl rol oynadı? ”, BBC, 22.10.2020 https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54506593
Günar, Altuğ, “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (Kıbrıs Cumhuriyeti’nin) Avrupa Birliği üyeliğinin Kıbrıs sorununa etkisi” Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, 37, 2020, ss. 95-118.
Güneş, Mehmet, Tayfun Arslan, “Enerji Bağımlılığında Avrupa Birliği, Rusya, Türkiye Üçgeni ve Doğu Akdeniz Alanı”. Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi, no 4, 2018, ss. 32-60.
Gürdeniz, Cem, Hedefteki Donanma, (İstanbul : Kırmızı Kedi Yayınevi), 2013.
Hellenic Republic Ministry of Foreign Affairs, “Statements of the Minister of Foreign Affairs, Nikos Dendias, following his meeting with the Minister of Foreign Affairs of Italy, Luigi Di Maio (Athens, 9 June 2020) https://www.mfa.gr/en/current-affairs/top-story/statements-of-the-minister-of-foreign-affairs-nikos-dendias-following-his-meeting-with-the-minister-of-foreign-affairs-of-italy-luigi-di-maio-athens-june-2020.html
Informal Meeting of EU Foreign Ministers (Gymnich), 27-28 August 2020,
https://www.eu2020.de/eu2020-en/events/-/2356428
İktisadi Kalkınma Vakfı, “AB Kurumları”, https://www.ikv.org.tr/ikv.asp?ust_id=3&id=29
Pirinççi, Ferhat, “Doğu Akdeniz Rekabeti Türkiye’nin Mücadelesini Daha da Güçlendiriyor”, Kriter, Yıl 5, Sayı 51. Kasım 2020.
“Role of Turkey in the Eastern Mediterranean: Remarks by the High Representative / Vice-President Josep Borrell at the EP plenary ”, 15.09.2020. https://eeas.europa.eu/headquarters/headquarters-homepage/85128/role-turkey-eastern-mediterranean-remarks-high-representative-vice-president-josep-borrell-ep_en
Special meeting of the European Council (1 and 2 October 2020) – Conclusions https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-13-2020-INIT/en/pdf
Stanicek, Branislav, “Turkey: Remodelling the eastern Mediterranean Conflicting exploration of natural gas reserves”, EPRS | European Parliamentary Research Service, September 2020.
https://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/BRIE/2020/652048/EPRS_BRI(2020)652048_EN.pdf
Şeker, Burak Şakir, “Deniz Enerji Güvenliği: Doğu Akdeniz'deki Güncel Gelişmelerin Jeopolitik Dengelere Etkisi”, Turkish Studies, 13/7, 2018, ss. 207-228.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “12 Eylül-20 Ekim 2020 tarihleri arasında Yunanistan'ın gerginliği artırıcı eylemleri”, http://www.mfa.gov.tr/site_media/html/denizcilik/Yunanistan-in-12-Eylul-2020-tarihinden-itibaren-Dogu-Akdeniz-ve-Ege-Denizi-nde-Gerginligi-Artirici-Adimlari.pdf
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı “ABD’nin GKRY’ye Yönelik Silah Ambargosunu Kaldırma Kararı Hk.”, No: 194, 1 Eylül 2020, http://www.mfa.gov.tr/no_-194_-abd-nin-gkry-ye-yonelik-silah-ambargosunu-kaldirma-karari-hk.tr.mfa
“Turkey’s role in the Eastern Mediterranean: Threats of Conflict and Prospects for Dialogue” https://ecfr.eu/video/turkeys_role_in_the_eastern_mediterranean_threats_of_conflict_and_prospects/
Uygun, Ayşe Gülce, “Akdeniz'de Düzensiz Göç ile Mücadele Kapsamında Avrupa Birliği’nin Sınır Güvenliği Politikaları”, XI. International Uludağ Congress on International Relations, 2019, ss. 664-678.
“Video conference of foreign affairs ministers”, 14 August 2020 https://www.consilium.europa.eu/en/meetings/fac/2020/08/14/
Yaycı, Cihat, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye”, Bilge Strateji, Cilt 4, Sayı 6, Bahar 2012.
Yaycı, Cihat, “Türkiye-Libya Arasında İmzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’nın Sonuç ve Etkileri”, Dosya: Türkiye’nin Libya Hamlesi, Kriter, Ocak 2020.
Yıldız, Dursun, Akdeniz’in Doğusu (Tarihi Geçmişi, Stratejik Önemi ve Su S
[1] Bu tarihsel sürecin longue durée analizi için bknz : Volkan Ş. Ediger, Balkan Devlen, Deniz Bingöl Mcdonald, “Levant’ta Büyük Oyun: Doğu Akdeniz’in Enerji Jeopolitiği”, Uluslararası İlişkiler, 9, no. 33, 2012, ss. 73-92.
[2] Mehmet Güneş, Tayfun Arslan, “Enerji Bağımlılığında Avrupa Birliği, Rusya, Türkiye Üçgeni ve Doğu Akdeniz Alanı”. Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi, no 4, 2018, ss. 32-60; Eurostat, “Energy production and imports” (June 2020) https://ec.europa.eu/eurostat/statistics-explained/index.php/Energy_production_and_imports
[3] Burak Şakir Şeker, “Deniz Enerji Güvenliği: Doğu Akdeniz'deki Güncel Gelişmelerin Jeopolitik Dengelere Etkisi”, Turkish Studies, 13/7, 2018, ss. 207-228.
[4] Yücel Acer, “Doğu Akdeniz’de Yunanistan-Mısır Deniz Sınırı Antlaşması ve Türkiye” Seta Perspektif, Sayı 293, Ağustos 2020, s.1.
[5] “Uluslararası deniz hukukunun ilgili kurallarına göre bir kıyı devleti ilan etmese de kıta sahanlığına ve şayet ilan etti ise ‘münhasır ekonomik bölge’ (MEB) alanına sahiptir. Kıta sahanlığı ve MEB kıyıdan maksimum 12 deniz mili (yaklaşık 22 kilometre) uzaklığa kadar ilan edilebilen ve devletin ülkesinin bir parçası sayılan karasularına nispeten çok daha geniş deniz alanlarıdır. Bu alanlar şayet ilgili deniz alanlarının genişliği yeterli ise kıyıdan itibaren maksimum 200 deniz miline (kıta sahanlığı bazı durumlarda 200 deniz milinin de ötesine) kadar uzanabilmektedir.” Bknz: Yücel Acer, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanları ve Türkiye-Libya Mutabakatı”, Seta Analiz, sayı 301, Aralık 2019, s. 8.
[6] Acer, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanları”, s. 8.
[7] A.g.e., s. 11.
[8] Cem Gürdeniz, Hedefteki Donanma, İstanbul : Kırmızı Kedi Yayınevi, 2013. s. 333 ; Dursun Yıldız, Akdeniz’in Doğusu (Tarihi Geçmişi, Stratejik Önemi ve Su Sorunu Açısından), İstanbul: Bizim Yayınlar Kitapevi, 2008, s. 4; Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu Ve Türkiye”, Bilge Strateji, Cilt 4, Sayı 6, Bahar 2012, s. 2.
[9] Acer, “Doğu Akdeniz’de Yunanistan-Mısır Deniz Sınırı Antlaşması”.
[10] Cihat Yaycı, “Türkiye-Libya Arasında İmzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’nın Sonuç ve Etkileri”, Dosya: Türkiye’nin Libya Hamlesi, Kriter, Ocak 2020, s. 34.
[11] Türkiye “kendi kıta sahanlığı ve muhtemel MEB alanlarına tecavüz ettiği ve GKRY’nin Kıbrıslı Türkleri yok sayarak Kıbrıs’ın tek yasal temsilcisi gibi hareket ederek bir uluslararası antlaşma yaptığı gerekçeleriyle bu antlaşmaya resmi olarak itiraz etmiştir”. (Türkiye’nin 2 Mart 2004 tarih ve 2004 turkuno dt/4739 sayılı notası). Bknz. Acer, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanları”, s. 10.
[12] Lübnan-GKRY Antlaşması Lübnan Parlamentosunca onaylanmadığı için yürürlüğe girememiştir. Acer, “Doğu Akdeniz’de Yunanistan-Mısır Deniz Sınırı Antlaşması”.
[13] Yaycı, “Türkiye-Libya Arasında İmzalanan”, s. 34.
[14] GKRY 26 Ocak 2007’de 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan etmiş, bu sahalarda 3 tur ruhsat ihalesi (Mayıs 2007, Aralık 2012, Mart 2017) yapmıştır. Bu sahalardan Türkiye’nin deniz yetki alanları ile kısmen örtüşen sahalar 1, 4, 5, 6 ve 7 numaralı sahalardır. Bknz. Yaycı, “Türkiye-Libya Arasında İmzalanan”, s. 34.
[15] Acer, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanları”, s. 10.
[16] A.g.e., s. 12-13.
[17] Hellenic Republic Ministry of Foreign Affairs, “Statements of the Minister of Foreign Affairs, Nikos Dendias, following his meeting with the Minister of Foreign Affairs of Italy, Luigi Di Maio (Athens, 9 June 2020) https://www.mfa.gr/en/current-affairs/top-story/statements-of-the-minister-of-foreign-affairs-nikos-dendias-following-his-meeting-with-the-minister-of-foreign-affairs-of-italy-luigi-di-maio-athens-june-2020.html
[18] Acer, “Doğu Akdeniz’de Yunanistan-Mısır”, s. 3.
[19] (Navigational Telex), Deniz Emniyet Bilgilerini (Maritime Safety Information MSI) yaymak için kullanılan bir sistemdir.
[20] Havacılara Duyuru
[21] T.C. Dışişleri Bakanlığı, “12 Eylül-20 Ekim 2020 tarihleri arasında Yunanistan'ın gerginliği artırıcı eylemleri”,http://www.mfa.gov.tr/site_media/html/denizcilik/Yunanistan-in-12-Eylul-2020-tarihinden-itibaren-Dogu-Akdeniz-ve-Ege-Denizi-nde-Gerginligi-Artirici-Adimlari.pdf
[22] “Turkey’s role in the Eastern Mediterranean: Threats of Conflict and Prospects for Dialogue” https://ecfr.eu/video/turkeys_role_in_the_eastern_mediterranean_threats_of_conflict_and_prospects/
[23] “Video conference of foreign affairs ministers”, 14 August 2020 https://www.consilium.europa.eu/en/meetings/fac/2020/08/14/
[24] Ece Göksedef, “Doğu Akdeniz: Oruç Reis ve NAVTEX'ler, Türkiye-Yunanistan gerginliğinde nasıl rol oynadı? ”, BBC, 22.10.2020
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54506593
[25] Informal Meeting of EU Foreign Ministers (Gymnich), 27-28 August 2020,
https://www.eu2020.de/eu2020-en/events/-/2356428
[26] “ABD’nin GKRY’ye Yönelik Silah Ambargosunu Kaldırma Kararı Hk.”, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, No: 194, 1 Eylül 2020, http://www.mfa.gov.tr/no_-194_-abd-nin-gkry-ye-yonelik-silah-ambargosunu-kaldirma-karari-hk.tr.mfa
[27] T. C. Dışişleri Bakanlığı, “12 Eylül-20 Ekim 2020 tarihleri arasında Yunanistan'ın gerginliği artırıcı eylemleri”.
[28] A2735/20
[29] A2931/20
[30] T. C. Dışişleri Bakanlığı, “12 Eylül-20 Ekim 2020 tarihleri arasında Yunanistan'ın gerginliği artırıcı eylemleri”.
[31] Bu durum iki ülkenin milli ve dini günlerde askeri faaliyet icra etmekten imtina etmesini öngören 1988 Atina Mutabakatını ihlal etmektedir.
[32] T. C. Dışişleri Bakanlığı, “12 Eylül-20 Ekim 2020 tarihleri arasında Yunanistan'ın gerginliği artırıcı eylemleri”.
[33] A.g.e.
[34] Euronews, “Yunanistan Cumhurbaşkanı: Barış istiyorsanız savaşa hazırlıklı olmalısınız.”, 15.09.2020
https://tr.euronews.com/2020/09/15/yunanistan-cumhurbaskan-bar-s-istiyorsan-z-savasa-haz-rl-kl-olmal-s-n-z
[35] Ferhat Pirinççi, “Doğu Akdeniz Rekabeti Türkiye’nin Mücadelesini Daha da Güçlendiriyor”, Kriter, Yıl 5, Sayı 51. Kasım 2020.
[36] A.g.e.
[37] Altuğ Günar, “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (Kıbrıs Cumhuriyeti’nin) Avrupa Birliği üyeliğinin Kıbrıs sorununa etkisi” Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, 37, 2020, ss. 95-118.
[38] Federica Bicchi, “The Union for the Mediterranean, or the Changing Context of Euro-Mediterranean Relations”, Mediterranean Politics, 16:1, 2011, ss. 3-19.
[39] Ayşe Gülce Uygun, “Akdeniz'de Düzensiz Göç ile Mücadele Kapsamında Avrupa Birliği’nin Sınır Güvenliği Politikaları”, XI. International Uludağ Congress on International Relations, 2019, ss. 664-678
[40] Şeker, “Deniz Enerji Güvenliği”.
[41] AB’nin ortak dış politika yapımındaki etkinliği için bknz: Erhan Akdemir, “Avrupa Birliği’nin Dış İlişkileri Ve Politikası: Avrupa Birliği’nin Bütünleş(eme)mesi Üzerine Bir İnceleme”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi Cilt:17, No: 2, 2018, ss. 181-218.
[42] İktisadi Kalkınma Vakfı, “AB Kurumları”, https://www.ikv.org.tr/ikv.asp?ust_id=3&id=29
[43] European Council, “Setting the EU's political agenda”, https://www.consilium.europa.eu/en/european-council/role-setting-eu-political-agenda/
[44] AB Zirvesi, AB Liderler Zirvesi, Zirve, Liderler Zirvesi olarak da anılır.
[45] Deutsche Welle, “Yunanistan Erdoğan’ın takas teklifini geri çevirdi”, 23.04.2018
https://www.dw.com/tr/yunanistan-erdo%C4%9Fan%C4%B1n-takas-teklifini-geri-%C3%A7evirdi/a-43492829
[46] Deutsche Welle, “Türkiye’de tutuklu iki Yunan askeri tahliye edildi.” 14.08.2018. https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyede-tutuklu-iki-yunan-askeri-tahliye-edildi/a-45084105
[47] European Council meeting (22 March 2018) – Conclusions
https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-1-2018-INIT/en/pdf
[48] European Council (23 and 24 October 2014) ‒ Conclusions
https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-169-2014-INIT/en/pdf
[49] European Council meeting (20 June 2019) – Conclusions
https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-9-2019-INIT/en/pdf
[50] European Council meeting (17 and 18 October 2019)–Conclusions https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-23-2019-INIT/en/pdf
[51] Council of the European Union, “Turkey's illegal drilling activities in the Eastern Mediterranean: EU puts two persons on sanctions list”, 27.02.2020
https://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2020/02/27/turkey-s-illegal-drilling-activities-in-the-eastern-mediterranean-eu-puts-two-persons-on-sanctions-list/
[52] TPAO’nun 2 üst düzey yetkilisine uygulanan yaptırım 12.11.2021’e kadar uzatılmıştır.
[53] Special meeting of the European Council (1 and 2 October 2020)–Conclusions https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-13-2020-INIT/en/pdf
[54] A.g.e.
[55] A.g.e.
[56] A.g.e.
[57] European Council meeting (15 and 16 October 2020) – Conclusions
https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-15-2020-INIT/en/pdf
[58] Malik Azmani, “Turkey's smart game: keeping the EU divided” https://euobserver.com/opinion/149401;
BBC, “Doğu Akdeniz: Avrupa Parlamentosu üyesi Azmani'ye göre Türkiye, 'AB'nin stratejik zayıflığını lehine kullanıyor'”, 15 Eylül 2020, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54162451 ;
[59] A.g.e.
[60] A.g.e.
[61] A.g.e.
[62] Branislav Stanicek, “Turkey: Remodelling the eastern Mediterranean Conflicting exploration of natural gas reserves”, EPRS | European Parliamentary Research Service, September 2020.
https://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/BRIE/2020/652048/EPRS_BRI(2020)652048_EN.pdf
[63] Oktay Çetin, Hasan Bora Usluer, “Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin Deniz Yetki Alanları ve Deniz Sınırlandırmaları”, Akdeniz Jeopolitiği, Hasret Çomak, Burak Şakir Şeker (Der.) Nobel, 2019, ss.173-186, s. 184
[64] “Role of Turkey in the Eastern Mediterranean: Remarks by the High Representative / Vice-President Josep Borrell at the EP plenary”, 15.09.2020. https://eeas.europa.eu/headquarters/headquarters-homepage/85128/role-turkey-eastern-mediterranean-remarks-high-representative-vice-president-josep-borrell-ep_en
[65] Deutsche Welle, “Erdoğan: Kendimizi Avrupa’da görüyoruz.”, 21.11.2020
https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fan-kendimizi-avrupada-g%C3%B6r%C3%BCyoruz/a-55686063
TYB Akademi 31 / Doğu Akdeniz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.