• İstanbul 14 °C
  • Ankara 16 °C

Beşir Ayvazoğlu; Aşk Şarkıları Devşiren Derviş

Beşir Ayvazoğlu; Aşk Şarkıları Devşiren Derviş
Fahri Tuna'dan Beşir Ayvazoğlu portresi

Bir yazar neden yazar? Yahut neden yazmalı? “Okunmak, bilinmek için elbette” dediğinizi duyar gibiyim. Bence değil. Bu cevap hele de Beşir Ayvazoğlu için hiç ama hiç geçerli değildir. Bir yazar en başta, en çok, en sonunda kendisi için yazar aslında; kendisi için, kendisine, kendisini. Bencilliğinden mi? Hayır, hayır, kesinlikle hayır. Kimi, neyi, nasıl yazarsa yazsın, yazdıkları gördükleridir, bildikleridir, hissettikleridir. Okur üzerinde en etkin, en hissedilen, en çok iz bırakan yazılar “ey okur, bunları senin için yazıyorum bak” edalı olanları değil, aksine kendimiz için yazdıklarımızdır.

Kendileri için yazdıklarıyla bir ömür, bizi, hepimizi, bu ülkeyi zenginleştirdiler onlar.

Onlar aslında on, on iki kişiydiler. Artı eksi beş altı yaş vardı aralarında. 1950’lerin başlarında doğmuşlardı. Anadolu’nun değişik köylerinden, kazalarından, şehirlerinden yola çıktılar. Fetih rüyası görüyorlardı hepsi de. Kimi yeni başkentten başladı işe; Yavuz Bülent, Mustafa Çalık, Şenol Demiröz, Hüseyin Su gibileri mesela. D. Mehmet Doğan, doğuştan Ankaralıydı zaten. Kimi kadim başkentten: Mustafa Kutlu, Kara kardeşler, Ali Haydar Haksal, Miyasoğlu... Önce Ankaralı, sonra İstanbullu olanları da vardı aralarında, İsmet Özel, Ahmet Kot örneğin.

Beşir Ayvazoğlu hepsinden de farklı olarak, daha köklü, daha eski, daha eskimemiş bir şehirden Bursa’dan çıktı yola.    

Zira onun da bir derdi vardı, bir hayali bir umudu bir rüyası… Onun dizelerinden okuyalım gelin onun sevdasını:

Bilmezler, bir gün çiçekler açar kardan 
Bir gün özlenen Leyla görünür uzaklardan 
Serviler büyür kubbeler yükselir yine 
Erişir bu topraklar masal zenginliğine 
Ve bir oğul doğar adı İstanbul olur 
Azad ettiğimiz kin sevdamıza kul olur 
Kopup Anadolu'dan nice binlerce atlı 
Nice binlerce yiğit baştanbaşa pusatlı 
Atılır günbatıya daha deniz daha dağ.

 

Onun hayatının, onun hayallerinin, onun umutlarının merkezinde daima İstanbul vardır. Zira o bir medeniyet sevdalısıdır; bin yıldır Anadolu’dan Rumeli’ye, şehir şehir, kubbe kubbe, tekke tekke bina edilmiş, bin yıldır renk renk, mısra mısra, beste beste dokunmuş bir medeniyetin sevdalısıdır. Zaten dimağlarımızı süsleyen ilk eserinin adı da bunu ortaya koymaktadır: Aşk Estetiği.

Kırk yıla yakın süredir İstanbul’dan bakıyor dünyaya; onun huzuru, onun estetiği, onun vezniyle. Kâh Mimar Sinan yapımı Süleymaniye şerefesinden, kâh Itrî’nin ölümsüz tekbirinden, kâh Çallı’nın rengârenk tuvalinden.

Bazen Fuzulî’ye yoldaş oldu, Şeyh Galip’e sırdaş; bazen Dede Efendi’den neyin sırrını dinledi, bazen Akif’ten istiklâlin hayatiyetini; Altın Kapı’dan geçerek Divanyolu’nda yürüdü çoğu kez; Peyami, Doğu-Batı Arasında kalmışlığını ilk ona anlattı, Tarık Buğra, Güneş Rengi Bir Yığın Yaprak ile ilk ona döktü hüznünü; Eve Dönen Adam’ı (Yahya Kemal) ilk o misafir etti.

Güller’in dilinden anladığı kadar Lâle’nin dilinden de iyi anlıyordu.  Arslanlar kadar Tilkiler ve Eşekler’in hâlini de okuyordu.

Bozgunda Fetih Rüyası gören bir neslin devamıydı o. O ve onun arkadaşları.

Suretler kadar Siretler’e de aşinaydı, Altı Çizili Satırlar’ın üstüne de vakıftı.

Yaza Yaza Yaşamak’tı muradı bir ömür; Yaradanı hep yüzüne güldü, defterine kırkar kırkar suret kayıt düşürttü ona.

Türk edebiyatını, kelamı, kalemi ve kitaplarıyla adeta kırklıyor.

‘Türk Edebiyatı’nın bâni-yi sânisidir kuşkusuz; yazdıklarıyla yazdırdıkları ve yayınladıklarıyla.  

Medeniyetlerin ‘dört fil ayağı’ üzerine bina edildiğinin en çok o farkındaydı; o nedenle edebiyat kadar mimariye de gönül verdi, güzel sanatlar kadar musikiye de.

Dışına ne kadar kapalıysa içine o kadar açıktır; tanımadığına ne kadar soğuksa dostlarına o kadar sıcaktır; içine derin adamdır Beşir Ayvazoğlu.

Ahmet Turan’la Sivaşlaşmaktan, Haluk Oral’la tavla atmaktan, Ahmet Güner Sayar’la kahve içmekten hoşlanır.

Günde tek bir sigaraya gönül vermiştir, o kadar!

Disiplinlidir, dakiktir, titizdir. Bir o kadar da rikkat sahibidir elbet.

Dersaadet’i en iyi bilen, en iyi duyan ve en iyi yazanlardandır.

Bir İstanbul âşığı olarak, elbette ki İstanbul’un fethini gören ve her akşam camlarında yangın çıkan bir semtte, Üsküdar’da oturacaktır. Ona ne şüphe. Öyle de yapmıştır zaten.

Tanrı Dağı kadar Hira Dağı’nı da sevdi; ne yarıştırdı ikisini, ne de kıyasladı. İkisini de çıkarsız, umarsız, hesapsız sevdi.

Çoğu kez aklıyla sevdi, kalbiyle düşündü.

Sükûneti doluluğundandır.

Görünmek, bilinmek, tanınmak derdi olmadı hiç. O nedenle her söylediği daha bir ağır, daha bir gür, daha bir leziz oldu.

Çok bilen yazamadı, çok yazan bilemedi, çok bilen yazan da hissedemedi. Beşir Ayvazoğlu bu üçünü birleştirebilmiş ender değerlerimizdendir.

Şairliğini kendisi de hatırlamaz, okurları da. Ama onu şu dizeleri ve imgeleri her hatırlamalıdır:

Uzatıp saçaklardan sivri dişlerini / Zehir zemberek bir zemheri / İpini koparmış itler gibi /  Saldırır açık kalmış kapılardan’, ‘ Ve pattadak düşer iri yarı bir nükte’, ‘ Dilinde çoktan eskittiği yeni küfürler’, ‘ Sessizlik yalın kılıç dolaşır’, ‘Gitgide kararan saçlarını akşamın / İnceden inceye tarayan yağmur’, ‘ Kırbaç gibi şaklayan yalnızlığınız / Benim yalnızlığımdı’, ‘N'olur çocuklar ağlamasın / Uyusunlar verin gülüşlerini / Size binlerce masal devşireyim / Getirin bir gecelik düşlerini.

Aslında o bizim için, bir ömür aşk masalları devşirdi.

Her biri başucu kitabı niteliğindeki eserleri bunun en büyük kanıtıdır zaten.

Mısralarında kendisi de bunu söylemiyor mu zaten:

Âlemde ne var ki aşktan özge 
Beyhude nefes tüketme şair 
Bitmez diyerek sarıldığın ömr 
Bir sade fasıldır aşka dair.

Onlar aslında on, on iki kişiydiler. Fetih rüyası görerek yola çıkmışlardı hepsi de. Onların kişisel hikâyesi, bir dönemin de tarihidir aslında.

Kırk yıldır yazdılar, yazdılar, yazdılar.

Bu ülkenin gönül tahtında yer aldılar hepsi de.

En çok da Beşir Ayvazoğlu.

O ülkesi için aşk şarkıları devşiren biridir.

Aşk şarkıları devşiren derviş.

Bu haber toplam 929 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim