• İstanbul 19 °C
  • Ankara 26 °C

Cilt sanatı üstadı İslam Seçen ile konuştuk

Cilt sanatı üstadı İslam Seçen ile konuştuk
80'ine merdiven dayayan cilt sanatkarı, üstad İslam Seçen Bey, cilt sanatının tarihi, incelikleri ve önemi hakkında Fatma Toksoy'un sorularını cevaplandırdı.

Cilt üstadı İslam Seçen, 17 Temmuz 1936 yılında Kosova-Priştine’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra Pec (İpek) şehrinde bulunan bölgenin Güzel Sanatlar Akademisi'ne birincilikle giren, üç yıl resim ve heykeltıraşlık bölümünde öğrenimine devam etti. Priştine’deki öğrencilik yıllarında profesyonel futbolcu olan Seçen, Yugoslavya Millî takımında da oynamış.
1957 tarihinde İstanbul'a göç eden İslam Seçen, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne devam ederek 1961’de akademinin Yüksek Dekoratif Sanatlar Bölümü yüksek kısmından mezun oldu. Akademi'de zamanın kıymetli hocalarının talebesi olan İslam Seçen, Necmeddin Okyay ve oğlu Sacid Okyay'dan klasik cild, Emin Barın'dan Batı klasik cild ve kaligrafi-hat derslerini almış.
1961'de Kültür Bakanlığı'nın kararıyla, Süleymaniye Kütüphanesi'nde Cild ve Patoloji servisini kuran Seçen, 27 yıl bu serviste ekibiyle, binlerce yazma eseri restore ederek kültür mirasımıza önemli ölçüde katkıda bulundu. İslam Seçen hocamız sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da restorasyon çalışmaları yapmış.
İslam Seçen Bey, kütüphane ve yurtdışı çalışmalarının yanısıra 1966’dan itibaren klasik cild sanatını öğretmek için çeşitli kurumlarda hocalık yaptı. 1966-1968 yıllarında Eyüp Ortaokulunda resim ve el sanatları dersleri ve 1977 yılından itibaren de Mimar Sinan Üniversitesi Geleneksel El Sanatları bölümünde klasik cild dersleri vererek, birbirinden kıymetli pek çok talebe ve sanatkâr yetiştirdi. Pek çok sergi, seminer, konferans ve sempozyuma katılan Seçen, yurtdışında da ülkemizi temsil etti. Birçok ödül ve plakete layık görülen İslam Seçen’e 2012 tarihinde Gümüş Lale Ödülü ve 2012 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü takdim edilmiş.
İslam Seçen Beyefendi, sanat hayatına Çemberlitaş’ta Emin Barın Cild ve Kâğıt Restorasyonu Atölyesi isimli atölyesinde devam etmekte. Muhterem eşi Şeyma Seçen Hanımefendiyi 1999 yılında kaybetmiş olan İslam Hocamızın Ebru isminde bir erkek evladı vardır. “Ebru deyince herkesin aklına kız ismi geliyor. Çünkü o devirlerde Ebru diye isim yoktu. Talebe iken ebru sanatını hocalarımızdan gördüm ve yapmaya başladım. Ve ebru sanatını çok beğendiğim için oğluma da ismini koydum. Fakat ne yazık ki daha sonraları Ebru ismine kızlar sahip çıktılar.” diyerek hayıflanan muhterem İslam Seçen Hocamız, çok nazik, düşünceli, ince, zarif bir Osmanlı beyefendisi.
Biz kendilerine Çemberlitaş’taki merhum Prof. Dr. Emin Barın hocamızın atölyesinde konuk olduk. Sizlere bu fedakâr, çalışkan ve muhteşem kişiyi bir an evvel tanıtmak için hemen sorularımıza geçiyoruz.
İslâm Hocam, cildler üzerinde genelde mücellidin imzası olmazmış, doğru mu? Araştırdığıma göre ilk imzalı örnekler 1256 tarihli. Bu yüzden belki de mücellitler, o cildlere emek verenler hakkıyla tanınmıyorlar diyebilir miyiz?
Evet, çok çok doğrudur. Efendim eskiden sanatkârlar konuşmazdı. Az konuşur, hatta konuşmazdı. Sanattan anlamayan kişi konuşur. Sanatçı konuşmaz, eseri konuşur. Ve o imzalar tahmin ediyorum sanatkârın da imzası değildir. Ya kalfanın ya da çırağın imzasıdır. Yalnız bu Osmanlı klasik cild sanatına mahsus bir kaide değildir. Çünkü biz sanatkâr diyoruz, zanaatkâr demiyoruz. Her işin adabı muaşereti, üslubu, saygısı vardır. Bu saygı bağlamında da mücellitler genelde imza atmamışlardır eserlerine. Günümüze kadar imzası gelen mücellidler de sayılıdır.

 

Peki, siz yaptığınız eserlere imza attınız mı?
Ben atmadım hiç imzamı. Herkes bana “Hocam ne olur buraya bir imza?” diyor. Ben Allah’ın kelamına nasıl imza atayım? Ben kimim ki Allah'ın kelamına imzalayayım? Allah bize her şeyi bahşetmiş. Allah bize sağlık vermiş, hayat vermiş on parmak vermiş. Ben Allah'a ne veririm? Ancak işte kitabın süsünü verebilirim, bu kadar bir hizmet yaparak hakkını verebilirim. Ben Allah’ın kelamına bu kadar hizmet ederek rızasını kazanabilirim. İmza atmamak genelde bir saygıdır. Yani sanatkâr kendini methetmez. Kat’iyen methetmez.
Cildçilik sanatında icazet var mıdır?
Efendim icazet, yalnızca hattatlara has bir terimdir. Hattatlara has bir belgedir. İcazet ressamlara verilmez, icazet ebruculara verilmez, tezhipçilere verilmez, diploma verilir onlara. İcazet yalnızca hattatlara aittir ve bozmamak lazımdır, bu usûlün dışına çıkmamak lazımdır. Çıkarsa efendim hattatlık da bozulur, diploma da bozulur. Efendim işte o zaman icazetin de değeri kalmaz. İşte bunlara büyük sanatkârların önem vermesi lazımdır. Konuşacak çok şeyler var sanat hakkında. Sanat sonsuzdur. Sanatın sonu yok. Yine yolun başındayım. Daha Elif'teyim. Bu yaşa kadar geldin, ne biliyorsun diyorlar. İnanın hiçbir şey bilmiyorum.

Devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/20439/cilt-sanati-ustadi-islam-secen-ile-konustuk.html

Bu haber toplam 2429 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim