Bilindiği gibi, edebiyatımız şiir ağırlıklı bir edebiyattır. Yüz yıllar boyu insanımız duygu, düşünce ve hayallerini şiirle ifade etti. Diğer edebiyat türleri, şiir kadar gelişemedi, şiir kadar itibar da görmedi. Bunda şiirin sanat yönünün ağır basmasının, sözcükleri yoğun olarak kullanmanın ve kolay ezberlenmesinin büyük payı var kuşkusuz. Sebep her ne olursa olsun, bütün katmanlarıyla toplum, çoğunlukla şiirin ve şairin peşinden koştu hemen her zaman. Cumhuriyet döneminde fikir kavgalarının bile Necip Fazıl ve Nazım Hikmetisimleri etrafında yapılması/anılması, bunun örneğidir.
Tahmin edildiği gibi şiir çoğunluğun ilgi alanı oldu ama öte yandan her şiir türü toplumun her kesiminde aynı ilgiyi görmedi. Bu durum, ülkemizde çeşitli edebiyat anlayışlarının, farklı şiir tarzlarının doğmasına yol açtı. Bu edebiyat da yakın zamana kadar “divan, halk ve tasavvuf edebiyatı” başlıklı üç koldan ilerlemişti bilindiği gibi. Seçkinlerin edebiyatı olarak bilinen divan edebiyatı aruz ölçüsünü kullanırken ortalama bilgi/kültür seviyesindeki insanların oluşturduğu edebiyat halk edebiyatı adını aldı ve hece ölçüsünü kullanmaya devam etti.
Hecenin ayak sesleri
Bu yıllarda hece ölçüsü, divan edebiyatının ölçüsü olan aruz kadar muteber değildi elbette. Aruz, uzun yıllar muteber görülen şiirin ölçüsü oldu ama bir yerden sonra o da tahtından indi.
Özellikle Osmanlının sorgulanmaya başladığı çöküş dönemi yılları, Osmanlının kimliğini oluşturan her şey yanında edebiyatının da sorgulanmasına yol açtı. Zamanla aruz tahtından indi veya indirildi.
Devamı: http://www.dunyabizim.com/kitap/26828/faruk-nafiz-camlibel-anadolucu-muydu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.