• İstanbul 16 °C
  • Ankara 17 °C

Beş Adam Bir Yazar Oldu

C.Yakup ŞİMŞEK

Hepsi “yazar” oldu: edîb, muharrir, musannif, müellif, münşî.

TDK’nin marifeti, birilerinin geçmişe muhalefeti, devletin kuvveti, cahillerin daveti, gafillerin “evet”i... sayesinde...

Bugün “edîb” kelimesi – bazı vatandaşların nüfus kayıtları dışında – hiçbir resmî metinde yok. Edebiyat ve Türkçe ders kitaplarında bile... Tabii ki “muharrir / müellif / musannif / münşî” gibi kelimeler de... Artık “edîbmuharrir / müellif / musannif / münşî” kalmadı, bunların tamamı “yazar” oldu.

Birisi biraz farklı isimlendirilmişti: “Münşî” kelimesine TDK “yazar” değil “düzyazar” demişti. Şimdi onun da “düz”ünü düzlediler.

Edebiyatla uğraşan, edebî eser veren kimse”lere de “yazar” deniyor, “gazetede köşe yazıları kaleme alan”lara da... Son yıllarda “şair” yerine bile “yazar” diyenleri sık sık görüyoruz. Hele gençler arasında...

(Bu cehaleti, yukarıda binlercesinden yalnızca bir tanesine işaret ettiğim “kelime değiştirme” çılgınlığı doğurup besliyor.“Türkçeye sahip çıkalım...” gibi muğlak, muallak ve yuvarlak sloganları dillerinden düşürmeyenler! Bu mesele sizin kafanızı hiç yordu mu? Sizin böyle bir derdiniz oldu mu?..)

Hâlbuki TDK’den önce “muharrir” ile “müellif” ve “musannif” aynı şeyler değildi. Mesela “musannif” kelimesi Kaamûs-ı Türkî’deki izaha göre "kitab te’lîf ve tahrîr ve cem ve telfîk eden” demekti. “Müellif” de benzer bir kelimeydi. “Muharrir” ise “1. Yazan, kâtib, müstensih. 2. Kaleme alan, tahrîren ya’nî yazı ile ifâde ve ifhâm eden, münşî” manasında kullanılırdı.

TDK’miz bu işe el atınca “müellif” ve “musannif” kaldırılıp ikisinin de yerine “yazan” getirildi. “Muharrir” ve “edîb” kelimelerine ortak karşılık olarak hem “yazar” hem “yazman” dendi. Sonra “yazman” unvanı onlardan alınıp “kâtip”lere verildi. Böylece “muharrir”lerin de “edîb”lerin de ellerinde sadece “yazar” kaldı. Gelgelelim bu “yazar” kelimesine sonradan iki ortak daha geldi: “Musannif” ile “müellif” de kendilerine devlet tarafından tahsis edilen yuvanın (yazan) darlığı yüzünden “yazar” dairesinde “muharrir” ve “edîb”in yanına sığındılar. Nitekim TDK 1978’in Özleştirme Kılavuzu’nda “yazar” kelimesini “muharrir, müellif, edip” için karşılık göstererek genişletti.
TDK’nin “müellif” ve “musannif”i ortadan kaldırmak için ortaya çıkardığı “yazan” kelimesi bugün TDK lügatlerinde ortadan kaldırılmış. Evet, bir zamanlar anlı şanlı “müellif” ve “musannif”lerle aynı sahneye çıkarılan meşhur “yazan” şimdi kayıp... (Ne kadar ayıp, ne kadar ayıp!..)

Eskiden dar olan yuvanın yerinde bugün yeller esiyor. Peki, şimdi “müellif” ve “musannif” mefhumları hangi kelimede yaşayacak? “Ölsün mü, n’eylesin?..”
Kelimeyi ortadan kaldırdınız diyelim; peki, o kelimenin barındırdığı mana ortada mı kalacak? TDK’liler ne yapıp edip “edîbmuharrir / müellif /musannif / münşî” kelimelerini – Arapçadır diye – yok etmeye çalıştılar. Bazı lügatlerinde bu kelimeleri “eskimiş kelimeler”den bile saymadılar; Türkçede hiç olmamış, kullanılmamış saydılar. Mesela 1974’te çıkarttıkları Kitaplıkbilim Terimleri Sözlüğü’nde “muharrir” ve “musannif” kelimeleri o kitabın “Eski Terimler” listesinde bile yok.  
Sonunda  “edîbmuharrir / müellif / musannif / münşî” gibi beş mefhum bir tek “yazar” potasında birbirine karışıp kayboldu... Yani beş kelime yerine bir tek kelime...

Ya ne olacaktı?

Eğer öz Türkçeci olsaydım “hattat” yerine bir kelime uyduramamış olan TDK’ye kızardım. Bulamaz mıydı yani? Al eline “yaz-” kökünü, ona bir şeyler ekle, olsun bitsin. “Yazar, yazıcı, yazman, yazıt, yazım, yazın” şekilleri kullanılmış olduğu için başka bir şey bulmalı. Nurullah Ataç’ın “uza-yazar (tarih-nüvist)” sözünü de geçelim.

İşte buldum: uzyazar. Nasıl? “Uzman”ın güzel yazı (hüsnühat) yazan cinsi... 
Ey TDK, artık kıymetimi bil, ayıp oluyor! Bak, senin Türkçeleştiremediğin kelimelere karşılık buluyorum. Daha önce de “ressam” için sizin adınıza ben karşılık bulmuştum: çizmen. Nurullah Ataç’ın “bedizci”sinden daha iyi değil miydi?
Üstelik – kusura bakmayın ama – ben “uzyazar” buluşumla şimdi Nurullah Ataç’tan da ileri geçtim. Fakat – onun dediği gibi – “utku yırlamları söylemeğe kalkmıyorum.”

İşte Türkçenin “kurum”lu hâli: Beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on... kelime yerine bir kelime...

Dilde gaflet, dalalet, cehalet, felaket, rezalet, sefalet, zillet ve ölet...

Bu yazı toplam 3108 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim