• İstanbul 16 °C
  • Ankara 12 °C

Fatma Gülşen Koçak: Suça Karışmış Kişilerin İstanbul’da İkamet Etmesi Yasaklanmalı

Fatma Gülşen Koçak: Suça Karışmış Kişilerin İstanbul’da İkamet Etmesi Yasaklanmalı
Esenyurt’ta yaşanan olayların benzerlerinin yaşanmaması için göçlerin denetlenebilir olması gerektiğini söyleyen Sosyolog Doç. Dr. Adem Palabıyık İstanbul’da ikamet edebilmenin bazı şartlara bağlanması gerektiğini belirtti.

Esenyurt’taki olaylar sonrası toplumda artan şiddet ve çatışma üzerine çokça yorum yapıldı. Özellikle iç ve dış göçler sonrası oluşan gettoların sosyolojik olarak incelenmesinin ve irdelenmesinin üzerinde duruldu. Biz de yaptığı saha çalışmalarıyla adından sıkça bahsettiren Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Öğretim Üyesi Sosyolog Adem Palabıyık ile toplumsal alanlardaki çatışmaları göçler sonrası oluşan gettoları ve Esenyurt gibi yerleşim bölgelerinde devletin alması gereken önlemleri konuştuk.

Esenyurt’ta medyaya ve sosyal medyaya yansıyan olaylar sonrası Esenyurt gibi yerleşim yerleri yeniden tartışmaya açıldı. Esenyurt üzerinden sormak gerekirse bu ve benzeri bölgelerdeki sorunların sebepleri nelerdir?

Aslında biz bu olayların asıl sebebi kentlileşememedir. Çünkü kentleşme ile kentlileşme ayrı olgulardır ve biri mekanik sürece tabiyken diğeri insani sürece tabidir. Kentlileşme demek, kent kültürünün öğelerini benimseyerek, gelinen yerin geleneklerin kopuş yaşamaktır. Ama bu kopuş geleneğin yahut kültürel öğelerin değil kente ait olmayan şiddet ve benzeri diğer öğelerin terkedilmesi anlamına gelir. Göçün maalesef ülkemizde, özellikle kan davası gibi toplumsal açıdan dışlanan bazı mekanizmaları sorgulamadan kent içine taşımasıyla Esenyurt’ta yaşanan olaylar gibi başka olayların yaşanmasına da sebep olacağı açıktır.

Bu tip olayların önüne nasıl geçilebilir?

 Aslında ilk adım içgöçün denetlenebilir olması veya belki de İstanbul’da ikamet edebilmenin bazı şartlara bağlanması gerekir. Mesela suça karışmış kişilerin İstanbul’da ikamet etmesi yasaklanmalı veya İstanbul’a girişi takip edilerek bu adım sürdürülmelidir. Göç mahalleleri veya göç ilçeleri bu bağlamda suça açık hale gelebilmektedir. Kısacası göç ve kentlileşememe ile birlikte adaleti bireysel arama iç güdüsü maalesef bu tür olaylara gebedir.

GÖÇLER KONTROL ALTINA ALINMALI

 Devlet hangi önlemleri almalıdır?

Öncelikle yukarıda belirttiğim gibi İstanbul ile alakalı bir tedbir alınmalıdır. İstanbul’a giriş bazı şartlara bağlanmalı ve kontrol edilmelidir. Bu pratik Londra, Paris gibi bazı şehirlerde hayata geçmişken, İstanbul bundan uzak kalmamalıdır. İkinci olarak özellikle içgöç kontrol altına alınmalıdır. Göçün önlenmesine yönelik politikalar uzun vadede ciddi anlamda etkili olacaktır. Devletin birçok kurumu zaten bu hususları çalışmaktadır ama pratik olarak hayata geçirilmesi oldukça mühimdir. Göç sonrası, göç eden ailelerin hepsinin yanı yahut yakın yerleşim yerlerine ikame ettirilmesinin önüne geçilmelidir. Hemşerilik bağı üzerinden kurulan aile yakınlığı ileri dönemlerde maalesef bölgedeki aşiret kültürüne benzer bir işlev göstererek, en küçük tartışmaların kan davasına dönüşebilmesine sebep olabilir. Denetlenebilir bir ikame anlayışı, belirli vakaların önüne geçilmesi için ilk adım olabilir.

FRANSA GÖÇMENLERİ HAYATIN DIŞINA İTTİ

Fransa’daki olaylar da düzensiz göç sonrası oluşan gettolaşmanın sonucu diyebilir miyiz?

Fransa’da yaşanan olaylar özellikle izlenmeyen bir göçmen politikasının sonuçları olarak okunabilir, çünkü Fransa aynı zamanda bu göçmenlere vatandaşlık verse dahi onların kendi kültürlerinin bir parçası olarak görmüyor. Uzun bir süre önce gelen göçmenler için Fransa, onların ikame edeceği yerleri belirledi ve onları merkezi hayatın dışına itti. Bu gettolaşmaya sebep oldu. Hatta özellikle Cezayirli göçmenler banliyölerde yaşamaya başladılar. Devleti bu alanlara yatırımı ikinci plana attı ve Paris’in merkezinden uzak tutmaya çalıştı ama küçük bir kıvılcım her şeyi alt üst etti. Gettolardaki halk, kendi kimliğinin dışındakilerle iletişim kuramadı. Sonrasında Fransa, bazı ulaşım yollarının bu gettolar ve banliyölerden geçmesi için projeler oluşturdu ama çok geç kalmıştı, bu defada bazı yerelde soygunlar yaşandı. Yani en başından yapılan yanlış sonraki süreci de yakından etkiliyor. Bu örnek, bizimde anlayabileceğimiz süreci aslında ortaya koyuyor. Fakat Türkiye’nin en önemli pozitif kazancı, ülkemizdeki göçmenlerin birçoğunun güneydoğu bölgesinde olmasıdır. Ayrıca göçmenlerle tarihsel ve kültürel bir bağ var, Türkiye, göçmenler için bir göç mahallesi gibi yapılanmalara girmedi ve göçmenleri çeşitli yerlerde ikame etti, bu da gettolaşmayı önledi. Ama içgöç konusu yeniden gözden geçirilmelidir.

ÜLKELERİNE DÖNÜŞLERİNİN YOLU AÇILMALI

Düzensiz göçlerle oluşan sosyoloji gelecekte devleti zor durumda bırakır mı?

Özellikle savaş politikaların uygulandığı bir coğrafyada yaşıyoruz maalesef, öncelikle ülkemizin bölgedeki savaş sürecini sona erdirmek için siyasetini sahada etkin göstermesi lazım. Bu özellikle son yıllarda oldukça başarılı bir şekilde işliyor. Hatta MİT’in düzenlediği operasyonlar terör örgütlerinin belini iyice kırmışa benziyor. Tabi bunun yanında Suriye ve Irak gibi devletlerin iç siyasal süreçleri de var. Bu vakalar, ülkemize yönelik göç sürecini yoğunlaştırıyor. Tam bu sebepten önceliğimiz komşu ülkelerdeki iç çatışmaların sona ermesi olmalıdır. Bu konuda ülkemizin daha fazla inisiyatif alması gerektiğini ve operasyonların sıklaşması gerektiğini düşünüyorum. Sonrasında ise ayrı bir politika izlenebilir. Mesela göç politikası vatandaşlık değil çok kültürlülük üzerinden inşa edilmeli ve göçmenler, kendi kültürleri ile yaşamalıdır. Ama zamanı geldiğinde de ülkelerine onurlu bir biçimde göndermek yine ülkemizin görevidir. Çünkü bu insanlar zulümden kaçmıştır, Türkiye tarihi sorumlulukları gereği bu insanlara kucak açmak zorundadır. Fakat ülkemizin politikası çok kültürlülük üzerinden göçmenleri bir süre hayatları idame ettirdikten sonra kendi ülkelerine geri dönüşlerinin de yolunu açmak olmalıdır.

SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARI KONTROL EDİLMELİ

Bir sosyolog olarak toplumun toparlanması noktasında yetkililere neler önerirsiniz? Toplum sadece güvenlik politikaları çerçevesinde mi dizginlenebilir? Başka neler yapılmalıdır?

Güvenlik elbette en başta gelen unsur olmalıdır ama görünür olmak, belki toplumu gerebilir. Çünkü emniyet birimlerinin her açıdan kuşatıcı rolü etkilidir. Mesela siber suçlar, bu sürecin bir parçasıdır. Bu sebepten daha çok kameraların kullanılması ve takip edilmesi, suçun önlenmesinde inanılmaz bir etki sağlayacaktır. Bununla birlikte TV programlarının ve dizilerin de etkisi bence çok önemlidir. Dizilerin şiddet içerici karakterleri bir an evvel yok edilmeli ve NetFlix gibi alanlara müsaade edilmelidir. Sanal alemdeki karakterlerin işlediği suçlar, gündelik hayatın bir parçası haline getirilirse veya getirilmeye çalışılırsa bunun önüne geçilemeyecektir. Bir sosyal medya paylaşımlarının kontrol edilmesi mühimdir. Çünkü şiddete dair bir videonun milyonlarca izlenmesi, şiddete olan merakın boyutlarını da ortaya koymaktadır. Bu sebepten özellikle sürecin, sosyal medya ve sanal alemden uzak tutularak yönetilmesi gerekmektedir.

SU UYUR DÜŞMAN UYUMAZ

Bazı bölgelerde toplumu karıştırmak için terör örgütlerinin de provokasyonları oluyor. Bu hususta ne dersiniz?

Elbette, gezi olaylarını, 6-8 Ekim olaylarını ve 15 Temmuz’u unutmamak gerekir. Su uyur düşman uyumaz diye bir söz var, bu söz toplumsal açıdan da çok geçerli bir sözdür. Sadece terör örgütleri değil istihbarat örgütlerinin de bu sürece dahil olduğunu biliyoruz. Gezi olaylarında yüzünü kapatmış binlerce insan vardı. Ayrıca PKK, 6-8 Ekim olaylarında sınırdaki örgütü de harekete geçirmiştir. Ben, toplumsal olayların birileri veya bazı terör örgütleri tarafından takip edildiğini ve sosyal medyada da etkin olduklarını düşünüyorum. Örgütlenme ağları çok hızlı ve ivedi olarak organize olabiliyorlar. Son dönemlerde MİT ve İçişleri bakanlığının ortak çalışmaları birçok sürecin önüne geçti ama yine de bazı örgütler, dış bağlantılarla süreci terörize edebiliyorlar.

Türkiye’de muhalefetin toplumdaki çatışmayı artırıcı yönde açıklamalar yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhalefet birçok zaman ülkede kaos planının bir parçası oldu ve olmaya devam ediyor. Bunların başında ise HDP geliyor. HDP tamamen terör politikası izliyor ve dahil olduğu toplumsal süreci terörize ediyor. Buna CHP de eklemlendi. Şimdi birlikte hareket ediyorlar ve HDP-CHP iş birliği ile özellikle bölgede ve büyük şehirlerde ciddi provokasyon yapmaya çalışıyorlar. Akbelen olayı en güncel örnek olarak karşımızda duruyor. Buraya gidenlerin HDP’nin ve CHP’nin desteklediği gruplar olduğunu biliyoruz. Buna dair kanun teklifinin acilen meclisten geçmesi gerekiyor.

DİN ÇOK GÜÇLÜ SOSYOLOJİK BİR OLGU!

Dini değerlerin toplumun geneline hakim kılınması noktasında neler yapılabilir? Her sokak başına jandarma koymak yerine vicdanlı merhametli ideal bir nesil yetiştiremez miyiz? Böylelikle toplumsal huzur yakalanamaz mı?

Din çok güçlü bir sosyolojik olgu ve toplumu dizayn etmede oldukça güçlü ve önelidir. Şerif Mardin’in Din ve İdeoloji çalışması bu noktada bize ciddi örnekler sunuyor. Dinin, bir kere kontrol edici ve suçu önleyici bir rolü var ve din, ahlaki süreci oluşturan bir ontolojiye de sahip. Yani ahlaki kuralların bütününü oluşturabiliyor ve hayatın belirleyici rollerini yeniden inşa ediyor. Dinin diğer bir katkısı da ideolojiyi yok edebilme gücüne sahip olmasıdır. Bu sebepten aile, İslam’ı öğretmek adına ilk andan itibaren elinden geleni yapmalıdır. Ailenin işlevi sonrası özellikle yaz aylarında kuran kurslarının takibi yapılmalıdır. Sonrasında zaten süreç kendiliğinden işleyecektir. Ama İslam’ın emirleri gereği şiddetten uzak durmak her Müslümanın temel görevidir. Allah, Kur’an’da kullarına ey insanlar ve ey Müslümanlar diye seslenmektedir. Ey insanlar ayetinde yalan söylemeyin, zina yapmayın, hırsızlık yapmayın, kan dökmeyin, haksızlık yapmayın gibi emirler verir. Bunlar toplumsal kuralların bütünüdür. Bunlara ek olarak Müslüman olan kullarına ise namaz kılın, oruç tutun, zekatı verin gibi Müslümana bazı sorumluluklar yükler. Dolayısıyla İslam rasyonel toplum sözleşmesinin temelini batılılardan çok önce inşa etmiş ve Veda Hutbesinde bu taçlandırılmıştır. Her bireye güvenlik görevlisi temin etmek yerine İslam’ı hakkıyla öğretmek, bütün toplumu refaha ve huzura kavuşturur.

img_20220521_162146.jpg

Bu haber toplam 173 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim