Türkiye'de "uydurukça"nın ne demek olduğu, körlerin "fil" târifine döndü âdetâ. "Uydurukça" kelimesi herkesin kafasında ayrı ve birbirinden az çok farklı şeyler uyandırıp canlandırıyor. Artık buna "târif" mi diyeyim "tahrif" mi? Belki "apokrif" daha uygun. Hattâ dil ve edebiyatçıların bir kısmında "tecâhül-i ârif" hâlinde... Kimisinin "uydurukça" kelime dağarcığı "çok oturgaçlı götürgeç, tavuksal fırlatgaç, sosyal otlangaç, tütünsel dumangaç, gök götürü konuksal avrat, ulusal düttürü" gibi birkaç sözden ibâret (Bunlar, halkımızın TDK "sözcük"lerini taklit yoluyla uydurduğu ve mizah mecmualarına malzeme olmuş sözler)... Bâzılarının aklına gelense şehirlerimizin muhtelif yerlerinde görmeye alıştığımız gösterişli levhalara kocaman harflerle yazılmış yabancı isimler: Galleria, Capitol, Atrium, Viaport, Optimum, Nautilus, Aquarium, Autopia (Bunların böyle yayılmasının birçok sebebi olsa gerek: sosyolojik, ekonomik, politik vs.)... Tabiî ki bunların ortaya çıkmasında TDK'nın kurulması ve dilimize ket vurulması büyük rol oynamıştır. Kısacası, "çok oturgaçlı götürgeç" gibi turfanda, Autopiacinsinden turfa sözler de "sebep" değil, onların doğurduğu "netîce"ler... Bataklık ve sivrisinek meselesi. TDK'lılar Türkçeyi önce bir bataklığa sapladılar, sonra da oraya Avrupa'dan gelip üşüşen sivrisinekleri tek tek kovalamaya çalıştılar. Buna ne demeli? "Güleriz ağlanacak hâlimize..." deyip geçelim.
***
Bir zamanlar (1970'ler-1980'ler) "uydurukça" denince benim aklıma da yalnızca iki kelime gelirdi: olanak-olasılık. "Uydurukça" ile ettiğim mücâdele, bu iki kelimeden nefret, kaçınmaya gayret ve bunları ağzından kaçıranlara muhâlefetten ibâretti.
Fakülte yıllarında -hocalarımın tavsiyesiyle- Türkçenin Sırları'nı okudum. Öz Türkçe mâcerâsı, dil bağının filokserası, uydurmacılık kolerası ve TDK-Fransız Operasının dilimizi ne hâle getirdğini Nihad Sami Banarlı'nın şiirli ve têsirli cümlelerinden öğrendim. Necmettin Hacıeminoğlu da Türkçenin Karanlık Günleriisimli kitabıyla beni aydınlattı. Bunlar ilklerdi, sonra diğer kitaplar geldi.
***
Bunlar bana bir şuur ve heyecan veriyordu. Gelgelelim, hangi kelimelerin uydurma olup olmadığını tam olarak öğretmiyordu. Aradan yıllar geçti ve Prof. Faruk Kadri Timurtaş'ın iki kitabıyla tanıştım: Biri, Türkçemiz ve Uydurmacılık, diğeri Uydurma Olan ve Olmayan Yeni Kelimeler Sözlüğü. "İşte..." dedim, "artık şaşmaz bir rehberim var..." Bilhassa ikinci kitap tam bana göreydi. Çünkü orada "uydurma" olan kelimelerle uydurma olmayanlar birbirinden ayrılmıştı. Uydurma olanlar koyu dizilmiş, olmayanlar açık renkle yazılmıştı. Ben bu açık renkte olanları kullanıyor, koyu (bold) olanlardan kaçınıyordum. Arada bir de italik dizilmişler vardı ki Faruk Kadri Timurtaş onların aslen uydurma olmakla birlikte çok yayıldığını, böylece galat-ı meşhur sayıldığını söylüyordu.
Toy bir Türkçe muallimi olarak kafam bu meselede şimdilik rahatlamıştı.
Artık çok endişe etmeme lüzum kalmamıştı. "Zorunluluk, bağımsızlık, uygarlık, imge, koşul, yaşantı, tikel, ilginç, örneğin" gibi kelimeleri kullanmıyordum; çünkü bunlar yanlıştı. "Durum, süre, uygulama, soru, anlam" gibilerini ise kullanıyordum; zîrâ onlar doğruydu.
Bu zihniyet bana da yıllarca hâkim oldu; fakat bence bunun da mîâdı artık doldu. Çünkü uydurukça aleyhtârı olanlar yıllarca yanlış bir yöne sevk edildi.
"Dilin tabii yapısı"nın ne olduğu yanlış târif edildiği için dilde doğruluk ve doğruluş mümkün olmadı.
Tabiî ki şu âna kadar...
Türkçede olup bitene artık daha doğru bir yerden bakmalı.
Şimdi hazır olun!
Dile "doğru" bakmaya, gemileri yakmaya, ağzımıza kilit takmaya, bütün uydurukları bırakmaya...
Herkesin Uydurması Farklı
- Yorumlar 0
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
- 13:50 - Cihat Yaycı: ORTADOĞU’DA KAYIKÇI KAVGASI
- 13:48 - Hüseyin Öztürk: Münafıklık ve muhalefet
- 13:45 - Tarkan Zengin: İstihdam eğilimleri ve açık işler
- 13:40 - Taşbaşı Dergisinin Yeni Sayısı Okuyucuyla Buluştu
- 13:40 - Gazel (Aynî)
- 13:35 - Ayşegül Sözen Dağ: Türkçemizin Çiçeği Çocuklar İçin Şiir: Eşref Karadağ
- 13:30 - Mehmet Nuri Yardım: Savaş ve edebiyat
- 11:11 - Adnan Öksüz: Meğer yoksul bir ülkeymişiz
- 11:09 - Aydın Ünal: Nazlı seçmen günlerinde siyaset
- 11:07 - Yahya Bostan: Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
- 11:04 - Ergün Diler: Şah-mat
- 11:02 - İsmail Öz: Demokrasiye karşı bir demokrasi
- 10:58 - Marketlerde gıdada fahiş fiyata yasal önlem şart
- 10:56 - Ahmet Varol: İran önemli bir fırsatı kaçırdı
- 10:54 - Dr. Eray Güçlüer: Türkiye'nin gücü
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.