• İstanbul 17 °C
  • Ankara 19 °C

AK Parti milleti devlet sahibi yaptı

Fatma Gülşen KOÇAK

AK Parti Genel Başkan Danışmanı Prof. Dr. Yasin Aktay, gazetemize yaptığı açıklamada, AK Parti, devlet millet buluşmasını sağladı. Devleti milletin hizmetine sokarken, milleti bir devlet sahibi kıldı. Milletin emrinde, denetiminde ve hizmetinde bir devletimiz oldu” dedi.

Önce akademik sahadaki özgün çalışmaları daha sonrada siyasette ürettiği nitelikli fikirleriyle yakından tanıdığımız AK Parti Genel Başkan Danışmanı Prof. Dr. Yasin Aktay’la ülkemizi ve İslam dünyasını ilgilendiren önemli konuları konuştuk. Aktay, çoğu siyasetçinin cevaplayamayacağı ya da konjoktüre göre geçiştireceği sorulara içtenlikle ve cesaretle cevap verdi. Aktay’a derinlikli cevapları ve misafirperverliği için gazetemiz adına teşekkür ediyor bütün okuyucularımıza hayırlı bir hafta temennisiyle iyi okumalar diyorum…

(Fatma Gülşen Koçak)

AK Parti milleti devlet sahibi yaptı

“Ak parti büyük ekonomik kalkınma sağladı”

-AK Parti iktidara geldiği günden bugüne Türkiye hangi köklü ve kalıcı kazanımları elde etti?

- AK Parti iktidara geleli 17 yıl olmuş. Seçimlerle gelip kesintisiz iktidarda olduğu bu süre, ülkenin tarihinde çok istisna bir örnek oluşturuyor. Bu esnada yaptıkları ve yapamadıkları oldu tabii. Yaptıklarıyla kalıcı bir etki bıraktığı şeyler var. Ciddi bir ekonomik kalkınma sağladı. Bu büyük bir şey ama AK Parti’yi karakterize edecek şey bu olmamalı. Bunu ondan başka hiç kimse yapamadı ise de AK Parti’nin asıl rolü devlet ve vatandaş ilişkilerine getirdiği yeni boyut olmuştur. Bu da ismindeki “adalet” boyutuna ödediği borç olmuştur. AK Parti siyaseti şimdiye kadarki bütün siyasi partilerden daha organik bir boyuta taşıyarak bir tür devlet millet buluşmasını sağladı. Devleti milletin hizmetine sokarken, milleti bir devlet sahibi kıldı. Milletin emrinde, denetiminde ve hizmetinde bir devletimiz oldu. 15 Temmuz’da bu millet bu milleti canı pahasına sahiplendiğini gösterdi zaten.

“Savunduğumuz değerlerden hiçbir zaman vazgeçmedik”

-AK Parti belli değerlerle yola çıkmış bir siyasi hareket. Bugün geldiğimiz noktada AK Parti ilk günkü savunduğu değerleri iktidar imtihanında muhafaza edebildi mi?

- AK Parti’nin savunduğu değerlerle o değerlere bağlılık noktasında bir sorunu, bir vazgeçişi yok. AK Parti neticede bir siyasi parti. Üyelerinin hepsi arasında bir türdeşlik yok, olmaması da gayet doğal. Türkiye’nin bütün kesimlerini temsil edebilen, onların beklentilerine cevap verebilen bir parti. Türkiye gibi çok dinamik bir sosyolojiye sahip olan bir ülkede bu iddiaya sahip bir partinin en ağır yükü budur. Bu beklentilere adalet duygusunu zedelemeyecek bir şekilde karşılık verebilmek.  

-Toplumun tabanında liyakat konusunda ciddi bir kırıklık var. Liyakat sahibi olmayanların eş dost kayırmacılığıyla belli makamlara yerleştiği noktasında. AK Partiyi bu konuda diğer partilerin iktidar döneminden ayıran bir çizgisi var mı?

- Elbette AK Parti’yi bu konuda diğer partilerin iktidar döneminden ayıran kapkalın çizgiler var. Ancak bu konuda ideali yakalamış mıdır? Yine elbetteki hayır. 17 Yıllık AK Parti başarılarının en önemli sırlarından biri liyakata verdiği önem olmuştur. Ama bu ilkeye her yerde tamamen uyulduğunu söylemek elbette mümkün değil. Neticede layık olanı bulmak bir ölçme ve değerlendirme sürecidir. Kim tanıyor, kim ölçüyor, kim değerlendiriyor, hangi ölçütlere göre? Bu konularda bir habitusa dönüşecek bir kurumsallaşmamız olduğunu söylemek mümkün değil. Bir defa şöyle iki önemli sorun var: Birincisi, layık olmayanların, kifayetsiz muhterislerin kendilerini pazarlama ve “yanaşma” kabiliyetleri çok daha fazla. Hedefledikleri makamlara ulaşabilmek için hiçbir kural ve sınır tanımayanlar, bir yere gelmek için kendi meziyetlerinden başka bir çabaları olmayan insanların önüne çok rahat geçebiliyorlar. Bu yanaşmacılığa prim veren veya buna karış tedbir alınmamış bir ortam varsa bütün sistem ağır bir enfeksiyona yakalanabiliyor. Bu enfeksiyondan mustaribiz. İkincisi, liyakat eleştirileri genellikle kendilerini her göreve ve her makama başkalarından daha layık görenlerin çıkardıkları bir gürültüyle karışıyor ki, işler iyice karışır. Bu durumda gerçekten de liyakat eleştirileri hiçbir hesabı, beklentisi olmayanlardan geliyorsa bir anlamı, değeri ve isabetliliği oluyor. 

“Seçimlerde İktidardaki partiden daha fazla para harcayan bir HDP vardı”

-Genel seçimlerde beka problemi söyleminin etkili olduğunu görüyoruz. Fakat yerel seçimlerde de beka problemi söylemiyle oy istenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Seçimler çoğu kez sadece seçimler değildir. Türkiye’nin birçok açıdan hedef olduğunu kabul ediyorsak, (ki kabul etmeliyiz, yaşadıklarımız tesadüfi şeyler değildi, bir dizi ve her çeşidinden darbe yaşadık) seçimler bir ülkeye etki edebilecek en önemli fırsatlardan. 7 Haziran’da AK Parti’yi iktidardan düşürmek için HDP’ye yapılan yatırım sadece ülkede kendini ayrı hisseden insanların demokratik tercihinden ibaret değildi. İktidardaki partiden daha fazla para harcayan bir HDP vardı seçimlerde. Bu paranın kaynağını kimse sorgulamadı bile.

-Yerel seçimlerden nasıl bir sonuç bekliyorsunuz? Cumhur ittifakı nasıl bir başarı sağlar?

- Yerel seçimler artık bir tür başkanlık seçimi gibi iki kutup arasında cereyan ediyor. Yani belki küçük partiler de birçok yerde aday çıkarsa da seçim birçok yerde iki blok arasında bir tür Başkanlık seçimi gibi yapılıyor. O yüzden eskiden belediyeyi kazanmak için yeterli olan oy şimdi yeterli olmayabilir. Çünkü size oy verenler kadar vermeyenler de birleşmiş ve iki tercihli bir seçime gitmiş olacak. Bu anlamda Cumhur ittifakı böyle bir sistemin kaçınılmaz makul sonucudur ve başaracaktır.

-Cumhur ittifakı Doğu ve Güneydoğu’da nasıl bir karşılık buldu sandığa yansıması nasıl olacak?

- Cumhur ittifakının mantığının veya kendisinin Güneydoğu’da hiçbir olumsuz etkisi olmadığını söyleyebilirim. Güneydoğu’da oyları etkileyecek faktör kesinlikle Cumhur ittifakı veya MHP ile ittifak değil daha ziyade yerel dengeler, isabetli veya isabetsiz aday tercihleri olacaktır. Bu da aslında ciddi bir normalleşmenin olduğunun göstergesi olacaktır. Sonuç her ne olursa olsun. İlk başta MHP ile ittifakın Kürt oylarını etkileyeceği beklentisi vardı ki, bu yersiz bir beklenti. Ne Kürt halkı eskisi gibi ne MHP söylemleri eskiden olduğu gibi algılanıyor artık. Zaten 7 Haziran’dan sonra MHP ile koalisyona sıcak bakan HDP idi ve o süreçte siyasal ortamın tabularından birisi yeterince yumuşamıştı.

‘Cumhurbaşkanımız İslâm dünyasının ortak bir değeri haline geldi’

-“Karizma Sosyolojisi” üzerine bir kitabınız var. Cumhurbaşkanımızın sizce liderlik sırları nelerdir? Batının Erdoğan korkusunun altında neler var?

- O kitap tabii karizma olgusunun genel bir sosyolojik analizidir. Özellikle 28 Şubat’tan itibaren Türk siyasi hayatında karizma unsurunun rolü üzerine bir çalışmadır. Cumhurbaşkanımızın liderlik sırrı, öncelikle güçlü ve donanımlı bir kişiliğinin yanısıra, idealleri ve hedefleri doğrultusunda ısrarlı, kararlı biri olması ve çok samimi olmasıdır. Bu samimiyeti onun kitlelerle ilişkisini yapmacık olmaktan çıkarıyor, organik kılıyor ve iletişimini çok kolaylaştırıyor. Yola çıkarken çok güçlü bir hikayesi var. Bu hikayeye her aşamada farklı episotlar ekleniyor. Her bir episot hikayenin bütünlüğünü daha da çekici ve ilginç kılıyor. Bir açıdan bakıldığında hikayesi gerçek olamayacak kadar bütünlüklü ve mükemmel, ama gerçek. Samimiyeti onun sadece Türkiye’de değil bütün dünyada, özellikle İslam dünyasında gönül yollarından akıp gitmesini sağlıyor. Batılılar onun bu özelliğini görüyor. Birçok yerde Batının ikiyüzlü siyasetlerini eleştiriyor ve bu bütün İslam dünyasında makes buluyor. İslam dünyasının ortak bir değeri haline gelmiş durumdadır Erdoğan. İslam dünyası var mıdır diye sormuştun ya! O dünyanın gerçekten var olduğunu ve coğrafyasını Erdoğan sevgisi üzerinden izleyebilirsin. Belki yüzyıldır bütün İslam dünyasını birleştiren söylemleri, eylemleri dikkatle takip edilip kendisine bağlılık hissedilen böyle biri olmamıştır. Batı dünyasının böyle bir kişilikten haz etmemesi bile gücü hakkında önemli bir veridir.

-İslâm dünyası diye bir dünya var mı?

- Var elbet. Acılar içinde, ıstıraplar içinde, yurtları tarumar durumda bir paramparça bir dünya, ama bir dünya. Bütün sorunlarıyla, çileleriyle, acılarıyla bizim dünyamız. Bu dünyaya da güneş doğacak elbet. Doğan güneş bütün başka dünyalara da ışık saçacak, aydınlatacak.

Prof. Dr. Yasin Aktay, “Dikey yapılaşmaya karşı yatay yapılaşmaya gereken ağırlığı veremedik. Acilen konut sorununu çözme telaşımız, belki gerçekten acil sorunumuzu çözmemizi sağladı. Daha ucuz ve daha erken konut sahibi yaptık insanları. Bu konut seferberlikleriyle sınıfsal mobiliteyi de ekonomik canlılığı da sağladık, ama acil durum biraz daha erken bitmiş ve yeni bir faza geçmiş olmalıydık. Şimdi bunu yakalamanın zamanı” ifadelerini kullandı.

Bu yazı toplam 623 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim