• İstanbul 19 °C
  • Ankara 26 °C

Diziler mi Hikâye ve Masallar mı?

Önder SAATÇİ

Kim ne derse desin televizyon artık hayatımızın baş köşesine kurulmuş durumda. Televizyonu ayakta tutan da diziler.  Çeşitli kanalların ürettikleri diziler yalnızca Türkiye’de seyirci bulmuyor, dublaj veya alt yazı yoluyla yabancı seyirci kitlesine de ulaşıyor.

Diziler televizyonların kasasına milyarları doldururken seyirci üzerinde de çeşitli tesirler bırakıyor. Çünkü dizilerde sergilenen olayların yalnızca bir senaryo olduğu söylenemez. Dizilerde anlatılanlar ve sergilenenler, seyirci üzerinde derin psikolojik tesirler icra ederken insan kitlelerinin hayat tarzını ve değerler sistemini de ciddi şekilde sarsıyor.  Üstelik bu sarsıntı yalnızca, ailede iletişimin ortadan kalkması, insanların eve kapanması, komşuluk ilişkilerinin zayıflaması gibi sonuçlarla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda insanları tabiî sosyal süreçlerden yapmacık ilişkiler ağına itiyor. Bir zamanlar kış gecelerinde sobanın etrafında toplanan geniş ailenin fertlerinin yüz yüze, diz dize kurduğu iletişimi ve bundan hâsıl olan gönül bağını televizyonlu hayattan ele etmek mümkün  mü?  Annelerin, ninelerin yavrucuklarını kucaklayarak, öpüp okşayarak sımsıcak duygularla anlattıkları masalların, hikâyelerin yoğurduğu insan tipi de artık tarihe karışmış durumdadır. İşin hazin tarafı, günümüzde çeşitli yayınevlerinin Türk kültüründen esinlenerek ürettiği ve çocuklara sunduğu kitapların  da kayıplarımızı telafi etmesi pek mümkün görünmüyor. Nasreddin Hoca’yı, Keloğlan’ı, Deli Dumrul’u ve daha başka karakterleri ne kadar kitaplaştırırsanız kitaplaştırın, ne kadar çocukların anlayacağı seviyeye indirirseniz indirin, bu çabalar hiçbir zaman nezih aile ortamındaki saflığı, sadeliği ve insan yaradılışına bu ürünler vasıtasıyla ilmek ilmek nakşedilen sevgi, merhamet, şefkat gibi insani hasletleri bize kazandıramayacaktır. Türk masal ve hikâye kahramanlarının çizgi film yoluyla çocuklara sunulması da aile ocaklarında dinlenen, hatıralarla zenginleşmiş masalların, hikâyelerin, fıkraların yerini tutamaz.

İnsan beyninin ürünü olan teknolojinin, hayatımızı kolaylaştırırken bizi insanlık fıtratımızdan gittikçe uzaklaştırdığı gerçeğiyle yüz yüzeyiz artık. Allah’ın insana bahşetmiş olduğu düşünme yeteneğinin, bir taraftan insanın refahına hizmet ederken bir taraftan da insanın kuyusunu kazması bir çelişki mi yoksa alın yazısı mıdır?

26.02.2014

Bu yazı toplam 1773 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim