• İstanbul 17 °C
  • Ankara 20 °C

Dilimizdeki Bayram

Önder SAATÇİ

Bu başlığı okuyanlar her yıl 26 Eylül’de kutlanan Dil Bayramından veya 9-13 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Türk Dil Bayramından uzun uzun ve sitayişle (övgüyle) bahsedeceğimi düşünmesinler. Bu yazımızda, bayram kelimesinin etrafında hâlâ capcanlı duran kavramlara, bunların kültürümüzdeki yerlerine işaret etmeye çalışacağım.

Milletimizin kaynaşmasına vesile olan, aynı dili konuşup aynı kıbleye döndüğümüz kardeşlerimizle gönül bağımızın sağlamlaştırılmasına yarayan, o neşe kaynağı ve sevinç dolu günlere, dilimizde bayram diyoruz. Fakat, kim ne derse desin, bayram deyince öncelikle dinî bayramlarımız akla geliyor. Ramazan ve Kurban bayramlarımız. Nitekim, ünlü şair Abdurrahim Karakoç bunu “Bayramlar Hürmetine” başlığını taşıyan şiirinde,

Çift bayram tanırız ışıktan, nurdan

Birisi Ramazan, birisi Kurban...

Ya Rab, bayram eyle bayramımızı,

Yıka gönülleri kirden, çamurdan.

mısralarıyla dile getiriyor.

Öncelikle, ramazanda tuttuğumuz oruçların ahiretteki mükâfaatının âdeta küçük bir avansı mesabesindeki Ramazan Bayramı üzerinde biraz ayrıntılı bir bahis açmak istiyorum: Efendim, bilenler bilir, bu bayramımızın adı nedense dönem dönem münakaşa konusu olmaktadır. Herhalde ramazanla pek arası olmayan bazı kesimler, bu bayramı adlandırırken Şeker Bayramı terimini tercih ediyorlar; bu tutumsa muhafazakâr çevrelerde pek iyi karşılanmıyor, bunun arkasında art niyet aranıyor… Ama mesele o kadar basit değil. Çünkü sorun biraz karmaşık. Zira, TDK’nın internet sayfasındaki Güncel Türkçe Sözlük’te “Şeker Bayramı”nın altına “halk ağzında” kaydı düşülmüşmüş olmasına rağmen Kurum’un sitesindeki Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü’nde “Şeker Bayramı” maddesine rastlanmıyor. Bununla beraber, Türk Dil Kurumunun bıraktığı bu boşluğu, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, 25 Eylül 2008 tarihli Sabah gazetesindeki bir haberde, 18. yüzyılın sonundan beri “Şeker Bayramı”nın dilimizde yaşadığını söyleyerek dolduruyor. Aynı haberde, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Prof. Dr. Mehmet Keskin de söz konusu adlandırmanın Türkçede sonradan yerleştiğinden bahsediyor. Meseleye bu görüşlerin ışığında baktığımızda, “Şeker Bayramı”nın masa başında oluşturulmuş yapma bir kavram olmadığı, kapı kapı dolaşan çocuklara ramazan bayramlarında şeker ikram edildiğinden, bu bayrama bir zamanlar “Şeker Bayramı” da dendiği; ancak bu kavramın zamanla eskiyip dilden düştüğü anlaşılıyor. İşte, bunu bilen masa başı dilcileri (ki birçoğunun ramazanla arasının olduğu söylenemez.) “Ramazan Bayramı”nın taşımış olduğu duygu değerini millî hafızadan silmek için bu yola başvurmuşlar, Türkçeleştirme uğruna ölmüş bir kavramı ihya etmeye girişmişler.[1] Zaten, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, dinî bayram kutlamalarımızın içine, bilhassa şehirlerde, bu bayramların taşıdığı dinî muhtevaya hiç sığmayacak likör ikram etme âdeti bile sokuşturulduğu düşünülürse bayramın adı üzerinde koparılan fırtınanın nerelerden estiği de az çok anlaşılır.

İsterseniz, bu tatsız konuyu daha fazla deşmeyip “bayram” kavramı etrafındaki diğer dil yadigârlarımıza göz atmaya devam edelim. Meselâ, bizim birer günlük iki halk bayramımız var ki bunlardan biri her yılın 21 Mart’ında kutlanan Nevruz Bayramı, diğeri de her yıl 6 Mayıs’ta kutlanan Hıdırellez Bayramı. Her ikisi de baharın gelişini, tabiatın canlanmasını kutlamaya yöneliktir. Bir de bayram ayımız var: Şevval. Şimdilerde kız adı olarak da sıklıkla kullanılan bu Arabî takvim (ay takvimi) ayı, ramazandan hemen sonra geldiğinden ve içinde Ramazan Bayramı günlerini barındırdığından, dilimizde bu adla anılır olmuş. Zaten, milletimiz, zaman içinde Arabî aylara yer yer Türkçe adlar da vermiş: küçük tövbe ayı (Cemaziyelahir), büyük tövbe ayı (cemaziyelevvel). Recep, şaban ve ramazan aylarına da toptan üç aylar. Öte yandan, Osmanlı asırlarında padişahların bayram namazına gidişi sırasında düzenlenen törenlere bayram alayı, bayram günü doğan veya bayram sabahında, sokaklarda şen şakrak dolaşan çocuklara da bayram çocuğu denmiş. Anadolu’muzun birçok yerinde ve çocukluğumun geçtiği Kerkük’te bayram günlerinde çocuklar için kurulan açık eğlence yerlerine bayram yeri, çocukları sevindirmek için bayramda onlara verilen paraya da bayram için alınan yeni kıyafetlere de bayramlık, birbirimizin bayramını kutlamaya ise bayramlaşma diyoruz.

Bayramın bir zaman dilimi oluşundan yola çıkarak da dilimizde bayramdan önceki güne arife günü denirken, ondan birkaç gün öncesine de bayramönü veya bayramüstü diyoruz. Bayrama rastlayan veya bayramdaki kadar sevindiğimiz günlere bayram günü, müminlerin yılda iki defa kıldığı ve gönüllere rahmet esintilerinin bol bol uğradığı namazlara bayram namazı, arife ve bayram günlerinde bayramın gelişini ilân eden top atışlarınaysa bayram topu adını veriyoruz. Söz bayram topuna gelmişken merhum Yahya Kemal’in Süleymaniye’de kıldığı bayram namazını ve dinlediği top seslerini, şair muhayyilesinde nasıl millî bir coşkuya dönüştürdüğünü ünlü şiiri “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”ndan aldığımız şu birkaç mısrayla da olsa hatırlayalım:

...

Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, cok uzaklardan mı?
Üsküdar´dan mı? Hisar´dan mı? Kavaklar´dan mı?
Bursa´dan, Konya´dan, İzmir´den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd´dan, Van´dan,
Aynı top sesleri bir bir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer.
Dinliyor hepsi büyük hâtıralar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlakaa her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosva´dan, Niğbolu´dan, Varna´dan, İstanbul´dan...
Anıyor her biri bir vak´ayı heybetle bu an;
Belgrad´dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar´dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıradağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!.
Adalar´dan mı? Tunus´dan mı, Cezayir´den mi?
Hürr ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine,
Çok sükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine,
Yaşıyanlarla beraber bulunan ervâhı.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

 

Bazen, bu şiirin, camilerimizde kıldığımız bayram namazlarının bütün gerekleri yerine getirildikten sonra, yılda iki bayram, cemaate yüksek sesle ve gururla okunması acaba uygun olur mu, diye düşünmüyor değilim... Her neyse, yeni bir tartışmaya yol açmadan bu meseleyi de bu kadarla geçelim.

Dilimizin kavram zenginlikleri bunlarla sınırlı değil elbette. Dilimizde zarf olarak kullanılan “bayram”la ilgili daha başka kelimelerimiz de vardır: bayramdan bayrama, bayramda seyranda. Bu iki zarf bir işin seyrek yapıldığını anlatır. Lâfın yeri gelmişken şu meşhur fıkradaki beynamaz Bektaşî babasının, namaz kılıp kılmadığını soranlara, açığını kapatmak için “bayramdan bayrama, bayramdan bayrama” diye hızlı hızlı cevap verişini de hatırlatmadan geçmeyelim…

Dilimizin zenginlik kaynaklarından biri de bilindiği gibi kalıp sözlerimiz. Zira, dilimizde insan ilişkilerindeki her ayrıntıya yönelik bir kalıp söz bulmak mümkündür. Bayramlaşma sırasında da birbirimize söylediğimiz bayramın mubarek olsun, bayramın kutlu olsun, iyi bayramlar veya hayırlı bayramlar gibi kalıp sözler gönüllerde sevgi çiçeklerinin açmasına yarayan değerli dil verimlerimizdir. Küçüklerin bayram tebrikine büyüklerin nice bayramlara veya Kerkük ağzında çok bayramlar göresen(göresin) diye karşılık verişi de çocuklara duyulan sevginin, şefkatin Türkçedeki meyveleri.

Dil hazinelerimizin en görkemlilerine gelince, bunlar hiç şüphesiz atasözlerimiz ve deyimlerimizdir. Nitekim, TDK’nın resmî sitesindeki Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’nde bayramla ilgili şu atasözlerine rastlıyoruz:

 

Bayramda borç ödeyene ramazan ağır (kısa) gelir (Vadesi yaklaşan bir borcu ödemek zorunda olan kimseye günler çok çabuk geçer.).

Arife günü yalan söyleyenin (oruç yiyenin) bayram günü yüzü kara çıkar (olur) (Bir sözün yalan olduğu çabuk anlaşılır ve söyleyen toplum içinde utanılacak bir duruma düşer.).

At ölür, itlere bayram olur (Değerli kimselerden birinin ölümü veya görevden ayrılması, bazen aşağılık kimselerin işine yarar.).

Ayı görmeden bayram etme (Bir iş gerçekleşmeden ona oldu gözüyle bakılmamalı.).

El ile gelen düğün bayram ( Herkese birden gelen sıkıntı ve felakete katlanmak, yalnızca bir kişiye gelene katlanmaktan daha kolaydır.).

Meyhanecinin yüzünü bayram topu güldürür ( Yasak yüzünden işi aksamış kimse yasağın kalkmasına sevinir.).

Deliye her gün bayram (Her fırsattan yararlanarak bayrammış gibi davrananlara ve her şeyi eğlenceli yönden alanlara söylenen bir söz.).

Halk ağızlarından da bayramla ilgili şu atasözlerini Ömer Asım Aksoy’un Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler adını taşıyan eserinden aktarıyoruz:

Bayramda köpek canlanmaz (Alanya).

Bayram etiyle it tavlanmaz (Gaziantep, Adana, Alanya, Silifke).

Bayram yemeğiyle köpek tavlanmaz (Elazığ).

Bayramda yediğin hirmalar çıkarken tırmalar (Isparta).

Bayramla ilgili deyimlerimizi de öğrenmek için aynı kaynaklara müracaat ettiğimizde, TDK’nın Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’ndeki deyimleri şöylece sıralayabiliriz:

arifeyi gösterip bayramı göstermemek: bir işi sonuna kadar başarılı götürüp, sonunda olumlu sonuca ulaşamamak.

bayram değil, seyran değil (eniştem beni niye öptü): gösterilen bu ilginin, bu yakınlığın bir sebebi olacak” anlamında kullanılan bir söz.

bayram etmek (yapmak): çok sevinmek.

bayram haftasını mangal tahtası anlamak: konu ile hiçbir ilgisi olmayacak biçimde ters anlamak.

bayram havası esmek: ortam neşeli, sevinçli bir duruma gelmek.

bayram koçu gibi: gösterişli görünmek amacıyla aşırı biçimde süslenmiş olan.

bayramlık ağzını açmak: kaba konuşmak, küfretmek.

ciğerleri bayram etmek:1) her zamankinden daha iyi cins sigara içmek; 2) temiz havaya çıkmak.

düğün bayram etmek: çok sevinmek.

bayramlık ağzını açmak: kaba konuşmak, küfretmek.

bayram havası esmek: ortam neşeli, sevinçli bir duruma gelmek.

düğün değil bayram değil, eniştem beni niye öptü: gösterilen yakınlığın, iltifatın gizli bir sebebi olduğu düşünüldüğünde söylenen bir söz.

Yazı dilimize girmemiş; ama yurdumuzun çeşitli yörelerinde kullanılan bayramla ilgili deyimlerimizi de yine Ömer Asım Aksoy’un yukarıda sözünü ettiğimiz eserinden seçerek şu şekilde sıralayabiliriz:

bayrama köpek mi canlanır? (Eğirdir “Isparta”)

Bayramdan sonra gelen kınayı götüne sok. (Gaziantep)

Bayramda olmayan kınayı git de ninene yak. (Mudurnu, Bandırma)

Bayramı fazla görmek. (Gaziantep)

Bayram geçince kınayı gözüne sok. (Akkuş “Ordu”)

 

Bunların yanı sıra Kerkük ağzından da şu deyimleri İhsan S. Vasfî’nin Irak Türklerinde Deyimler ve Atasözleri adını taşıyan eserinden aktarıyoruz:

bayram etmek: 1. çok sevinmek 2. geçici bir bolluğa kavuşmak.

bayrama çanak(kurban) gitmek: bayramdan hemen önce ölmek.

her iki bayram aşınnan (aşından) olmak: fazlasına tamah edip azını da bulamamak.

Bayram sevincini, coşkusunu en güzel yansıtan edebiyat türlerimizden biri de mânilerimizdir. Birer küçük hediye paketine benzetebileceğimiz mâniler, asırlardan beri milletimizin o engin iç dünyasındaki tertemiz duyguları, kaygıları, sevdaları taşıyagelmiş, hayatı renklendiren ve anlamlı kılan sözlere dönüşmüş. İşte, bu yüzden bayramlar manilerle daha bir güzelleşmiş.

Aşağıdaki mâniler, bayramlarda toplum fertleri arasındaki gönül bağlarının güçlendirilmesini tavsiye ediyor:

El elden üstün deler.
Sen bana küsdün, deler.
Bugün mübarek bayram.
Gel birleşsin şu eller.

Bu iş de öyle bir iş.
Merteği dutar kiriş.
Bayramı küs geçirme.
Başına gelir bir iş.

Bayramınız hoş olsun,
Eviniz neşe dolsun,
Dua eksik etmeyin,
Hastalar şifa bulsun.

Komşular bayramlaşır,
Çocuklar hep dolaşır.
Şeker toplar evlerden,
Kimileri yılışır.

Görülür sevgi seli.
Kokar bahçenin gülü.
Bayram günü gelince
Öpülür büyük eli.

Herkes tatlı konuşsun.
Bilenlere danışsın.
Bayram günü insanlar
Birbiriyle tanışsın.

Şimdi sunacağımız mâniler de bayram neşesinin dile yansımaları:

Şekerleri doldur tasa.
Koy içine basa basa.
Bugün bayram geliyor.
Ne gam kalır ne tasa.

Hepinizin yüreği
Sevgi neşeyle dolsun.
Davulcunun dileği
Bayramın Kutlu Olsun.

Bayram neşe günüdür.
Müminin düğünüdür.
Bugün sevinmek artık
Orucun ürünüdür.

Bayram geldi, hoş geldi.
Evlere neşe geldi.
Kalkın gidin kapıya.
Dostlar bayramlaşmaya geldi.

İçin dopdolu hüzün.
Kapkara ruhun özün.
Ama bugün bayramdır.
Ey dostum gülsün yüzün.

Şu mânide de bayrama duyulan özlem dile getirilmiş:

Doğru söylerim ama;
Yalan malan arama.
Ramazan senin olsun.
Ben razıyım bayrama.

Bayramlar, sevdalıların da kavuşmasına birer vesiledir. Mâniler bunları da söyler:

Gülleri var elinde,
Türkü söyler dilinde.
Sevdiğim görüşelim,
Bugün bayram yerinde.

Bayramları dolu dolu yaşatan, davuluyla zurnasıyla coşkumuzu bütün cihana duyuran, diğer bir dil verimi de türkülerimizdir. Aşağıda bayramla ilgili türkülerden birkaçının sözlerini bulacaksınız:

Ne kadar gezersem ayağım bağlı
Dostlara bir selam deyin bayramda
Bayram kara geçti yüreğim dağlı
Sağlara bir selam deyin bayramda

Çoktan hazırlandım yolum açılmaz
Gurbet elde gam kederim seçilmez
Herkesten geçilir senden geçilmez
Pedere bir selam deyin bayramda

Bayram gelir alem seyrana başlar
Ağlamadan akar gözümden yaşlar
Zalim felek ayrı kaldı kardeşler
Kardeşe bir selam deyin bayramda

Hayra tebdil olsun her zaman düşüm
Gitmiyor hayalden hiç asla kışım
Sorar mısın bilmem aziz yoldaşım
Yoldaşa bir selam deyin bayramda

Gönül hasret kaldı tezden anaya
Burda geçen günler benzer seneye
Dört aydır ayrıyım bizim haneye
Haneye bir selam deyin bayramda

Yetişsin dar güne kırklar erenler
Ahbap yoldaş konuştuğum yarenler
Hatırlayıp Noksani'yi soranlar
Soranlara selam deyin bayramda

Âşık Noksani

Geceler yarim oldu
Bayram Gelmiş Neyime
Anam anam garibem
Ağlamak kârım oldu
Anam anam garibem

Her dertten yıkılmazdım
Anam anam garibem
Sebebim zalim oldu
Anam anam garibem
Sebebim zalim oldu

Bayram gelmiş neyime
Anam anam garibem
Kan damlar yüreğime
Anam anam garibem

Yaralarım sızlıyor
Anam anam garibem
Doktor gelmiş neyime
Anam anam garibem

anonim

 

Bayram Gelip Elime Elimize
Nağme Düşüp Dilime Dilimize

Gönlüm Güler Elim Güler Güzel Civan
çalar Tarı çalar Sazı Güler Eller Gülü

Her Yan Gül çiçek Gül çiçek
Elvan Gül çiçek Gül çiçek

Gönlüm Güler Elim Güler Güzel Civan
çalar Tarı çalar Sazı Güler Eller Gülü

Azeri türkü/ anonim

 

Neşenin, sevincin adı olan “bayram” kavramı etrafında, dilimizde asırlar içinde oluşan unsurların pek az bir kısmını siz değerli okuyucularımıza tanıtmaya çalıştık. Bir kelime cümbüşünü andıran bu hazinenin asıl zenginliği ise Türkçemizin çeşitli lehçeleri ve ağızları araştırıldıkça daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca, bu yazı vasıtasıyla, atalarımızın bize miras bıraktığı böylesi değerli dil varlıklarını sözlüklerde ve kitaplarda hapsolmaktan kurtarıp gün yüzüne çıkarabildiysek onlara olan gönül borcumuzu da bir parça olsun ödemiş bulunuyoruz.

Ne mutlu bizlere.



[1] Dil üzerindeki toplum mühendisliği çalışmalarının ayrıntıları hakkında geniş bilgi edinmek isteyenler D. Mehmet Doğan’ın ” Devlet Sözlük Yazar mı?”, “Bir Lügat Bulamadım”, “Yüzyılın Soykırımı” adlarını taşıyan kitaplarını okumalıdırlar.

Bu yazı toplam 3674 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim