• İstanbul 17 °C
  • Ankara 20 °C

Anneler gününde sözlük karıştırmak

Önder SAATÇİ

Dün bir anneler günü daha kutlandı. Her yıl mayısın ikinci pazarı anneler ziyaret ediliyor, onlara hediyeler çiçekler sunuluyor, uzaktakilere telefon açılıyor, bir biçimde annelerin gönlü alınıyor. Annelerimiz şüphesiz her an el üstünde tutulması icap eden, bir dedikleri iki edilmemesi lâzım gelen hayatımızın en değerli varlıkları. Yalnız yıllardır sorguladığımız şu meseleyi de yazmadan geçemeyeceğim: Sahip olduğumuzu o eşdiz varlıkları yılda sadece bir gün hatırlamakla onların değerini yüceltiyor muyuz, düşürüyor muyuz? Bana öyle geliyor ki bu sorunun cevabı atasözlerimizde ve deyimlerimizde saklı. Bu düşüncelerle bu yılki anneler gününü sözlük karıştırmaya ayırdım.

TDK’nın internet ortamına sunduğu Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’ne bir göz attığımızda “ana” kavramı etrafında dönen onlarca deyimin ve atasözünün bize, “Buradayım.” dercesine el salladığını görüyoruz. Acaba, içinde “ana” kelimesi geçen veya anneliğin değerini anlatan dilimizin bu eşsiz incileri bize her an anneleri hatırlatmıyor mu? Onlara karşı gönül borcumuz, bu söz kalıplarını her kullandığımızda dile gelmiyor mu? Bu yolla onlarla olan gönül bağımız bir kez daha takviye edilmiyor mu?

Meselâ; ağlarsa anam ağlar, başkası yalan ağlar yahut ana gibi  yâr olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz atasözleri anaların sevgi dolu yüreklerini ve yavrularına karşı fedakârlıklarının sonsuzluğunu yeterince ifade etmiyor mu?.. Hangimiz bir günden bir güne insan yığınlarından kaçıp analarımızın kucağına sığınmadık? Çevresinden darbe üstüne darbe yiyen, iki yüzlülük gören insanın çalacağı ilk kapı anasınınki değil de hangisidir? Dara düştüğümüzde sorgu sual etmeden varını yoğunu çıkarıp ayaklarımızın altına seren, bugüne kadar hep annelerimiz olmadı mı? Gurbetteki evlâdının hasretini kalbinin ta içinde duyan, çocukları acı çektikçe göz yaşlarını hep içine akıtan, anneler değil midir?

Öyle olmasaydı, yani bizim dertlerimizle dertlenenler yalnız ve yalnız anneler olmasaydı, birisine çok acı çektirmek anlamında anasını ağlatmak gibi bir deyim dilde ortaya çıkar mıydı? Her şeyin ötesinde, ana rahmine düştükten sonra bizi dokuz ay karnında taşıyan, sonra iki yıl gece gündüz demeden emziren analarımızdan başka kim bize bütün hakkını helâl eder? Annelerin bu feragati olmasaydı Türkçemizde, anamın ak sütü gibi helâl deyimi doğabilir miydi?.. Anneler bizim kaderimizi tayin edemseler bile yine de varımızı yoğumuzu onlara borçlu değil miyiz? Bu düşünceyi ana kızına taht kurmuş, baht kuramamış [1]atasözünden başka neyle anlatırız? Peki ya, annelerin aile yuvalarımızın direği olduğuna inanmamış olsaydık oğlan yetir, kız yetir; ağır yükü sen götür[2] atasözü dilde yaşayabilir miydi?..

 

Anneler, her işe başlarken ilk müracaat ettiğimiz kişilerdir. Babalara açamadığımız konuları hep annelerimizle paylaşmaz mıyız? Çoğu zaman anneler babayla evlât arasında kalıp bu yolda ömür tüketirler. Anneliğin ne ince bir sanat olduğu, kıymetinin iyi bilinmesinin icap ettiği de Doğan anası olma, doğuran anası ol[3] atasözünde dile getiriliyor. Onlarla kurduğumuz bu rahat ve sağlıklı iletişim sayesindedir ki bizim içimizi dışımızı en iyi anneler bilir. Biz söylemesek bile onlar bizim içimizden geçeni yüzümüzden okurlar. Ne de olsa dilsizin dilinden anası anlar diye boşuna dememişler.

Anneler babalarla birlikte çocuk için tükenmez bir pınardır. İnsanoğlu aile ocağında yetişirken ilk örnek aldığı kişiler anne babadan başkası değildir. Atalarımız aileden alınan ilk terbiyenin çocuk üzerinde ne derece etkili olduğu gerçeğini asırlar öncesinden keşfetmiş; anasına bak, kızını al, kenarına bak, bezini al bir de oğlan atadan öğrenir sofra açmayı, kız anadan öğrenir biçki biçmeyi diye kulaklara küpe olacak hikmet dolu iki atasözü döktürmüşler. Bu terbiyeden mahrum kalanları ve kimin elinde yetiştiği belli olmayanları da anası turp, babası şalgam diye bir deyimle anlatmışlar. 

Türkçede anneleri baş tacı eden olara olan hürmeti dile getiren, onların insan için değerini doğrudan veya dolaylı yoldan ama özlü bir biçimde anlatan daha başka sözler de var. Meselâ, saygı duyulan kadınlara Türkçede anası yerinde denmesi bundandır. Bu söz anneliğin ne yüce bir makam olduğunu dolaylı yoldan anlatıyor. Anasının nikâhını istemek[4] sözü de annenin insan için değerini dolaylı yoldan anlatan bir başka deyim. oğlan anası kapı arkası, kız anası minder kabası [5] atasözündeyse kız analarının daha bir değerli olduğu, onların yerinin apayrı olduğu vurgulanıyor. Nihayet, anaların gönlümüzde müstesna bir yeri olduğu, onlardan gelecek ve bizi incittiğini düşündüğümüz sözlerin yine bizim hayrımıza olduğunu da atalarımız, ananın bastığı civciv ölmez atasözüyle gönüllerimize mühürlemişler.

Galiba, annelere en güzel hediye Türkçenin enginliğinden derlediğimiz bu atasözlerini ve bu yazının çerçevesine sığdıramadığımız daha başkalarını her an hatırda tutmak, onlarla annelere yönelmek, bu sözleri hayat rehberi edinip onların gönlünü kazanmak olsa gerek.

14.05.2012

 





[1] Kocası iyi olmayan bir kadın, kendi ne kadar zengin olursa olsun, mutlu olamaz.

[2] Çocuk büyütmek, evi yönetmek hep annenin görevi olduğundan anne olmak kolay iş değildir.

[3] Bir çocuk, annesinin değerini ancak kendisi de çocuk sahibi olduktan sonra anlar.

[4] Bir şeye değerinden çok para istemek.

[5] Eve gelin geldikten sonra oğlanın anası kapı dışarı edilecek kadar fazla görülür ama kızın anası başköşeye oturtulur.

Bu yazı toplam 1617 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim