Türkiye’de köşe yazarlarının birçoğu “konuşur gibi” makale yazıyor. Zannediyorlar ki, bir cümle kurarken neyi kastediyorlarsa okuyucu onu tam öyle anlar.
Hayır, kazın ayağı öyle değil… Konuşma diliyle yazı dilinin şart ve imkânları farklıdır.
Politika, ekonomi, spor ve magazin yazarlarını bir nebze hoş görebiliriz. Ya dil, kültür, sanat ve edebiyat üstüne yazanlar?..
Onların yazarken çok dikkat ve hassasiyet göstermesi lazım… Bu titizlik, okurlara saygının şartlarındandır. Çalakalem, üstünkörü yazılmış, gelişigüzel kelimelerle derme çatma kurulmuş cümleler, insanların kafalarını karıştırır.
Medeni bir yazar, buna hakkının olmadığını düşünür.
Heyhat!.. Nerde o incelik?.. En kültürlü, en çelebi, en ince yazarlarımız bile insana pösteki saydıran nice arızalı sözler ediyorlar.
“İnce” dedim de aklıma geldi.
27 Aralık 2009 tarihli Hürriyet'te Özdemir İnce'nin yazdığı "Ödüller geçer Sagan kalır" başlıklı yazıyı okurken iki cümleye takıldım. (Onun diğer günlerde de “takılmaya değer” çok sözü var aslında.)
İşte, İnce'den "ince elenip sık dokunmamış" cümleler:
Bu sözlerden birincisi, Fransız kadın romancı Françoise Sagan hakkında Le Nouvel Observateur Dergisi'nden iktibas edilen bir cümleye (Les prix passent SAGAN reste = Ödüller geçip gider, SAGAN kalır!) dair…
Özdemir İnce işte bu söz dolayısıyla demiş ki:
“Gerçekten de ödüller geçip gitti, Sagan’ın al(a)madığı ödülleri başkaları aldı, ama buna rağmen Françoise SAGAN kaldı, ki doğrudur.”
Özdemir İnce “Gerçekten de…” diye başladığı cümleyi “ … ki doğrudur.”la bitirmiş. Hâlbuki iki söz de aynı yere varıyor. Birine lüzum yoktu.
Hadi, Özdemir İnce bunu her zaman yapıyor diyelim; peki “… ki doğrudur.” derken ne demek istiyor?
Yani, “doğru olan” ne?..
“Sagan’ın al(a)madığı ödülleri başkalarının aldığı” mı?
“Françoise SAGAN’ın kalıcı olduğu” mu?
Daha kötüsü, “hiçbiri” mi?..
Bunu bir kenara koyup diğerine geçelim.
İkinci cümle yukarıdaki cümlenin hemen altında ve onunla irtibatlı:
“10 Aralık günü sabahın çok erken bir saatinde Amsterdam’da Ertuğrul Özkök’ün Dan Brown’la yaptığı söyleşiyi (Hürriyet, 10.12.09) internetten okurken, ben de içimden ‘Dan Brown gelip geçer ama roman sanatı kalır!’ cümlesini geçirdim.”
Bu cümle yukarıdakinden de çetrefil.
Şimdi pirincin taşını ayıklamaya çalışalım:
1. Özdemir İnce’nin kurduğu bu cümleye göre “10 Aralık günü sabahın çok erken bir saatinde” ne olmuş?
A) Ertuğrul Özkök, Dan Brown’la sohbet etmiş.
B) Özdemir İnce o sohbeti internetten okumuş.
Ertuğrul Özkök’ün Amsterdam’da, Dan Brown’la 10 Aralık günü sabahın çok erken bir saatinde yaptığı söyleşiyi (Hürriyet, 10.12.09) internetten okurken, ben de içimden “Dan Brown gelip geçer ama roman sanatı kalır!” cümlesini geçirdim.
Eğer cevap B ise cümle şöyle kurulmalıydı:
Amsterdam’da Ertuğrul Özkök’ün Dan Brown’la yaptığı söyleşiyi (Hürriyet, 10.12.09) 10 Aralık günü sabahın çok erken bir saatinde internetten okurken, ben de içimden “Dan Brown gelip geçer ama roman sanatı kalır!” cümlesini geçirdim.
2. “Amsterdam” cümleye göre neyin yerini bildiriyor?
A) Ertuğrul Özkök’ün Dan Brown’la sohbet ettiği yeri
B) Özdemir İnce’nin o sohbeti internetten okuduğu yeri
(Cümleyi A veya B şıklarına göre yeniden yazacaktım. Ama bir önceki sorunun A ve B şıklarını da göz önüne alarak bunlara göre ikişer cümle daha yazmam lazımdı. Erindim, vazgeçtim.)
Şimdi, - çok zayıf bir ihtimal de olsa - Özdemir İnce bu yazıyı okuyunca diyecektir ki:
“Ulan, bula bula beni mi buldun? Şöyle biraz etrafına bak da asıl düşük cümleyi kim(ler) yazıyormuş bir gör!..”
Haklı tabii… Çünkü etrafta fazla dolaşmadan, “cümlesi düşük” bir sürü adamla karşılaşıyorum.
Hem de kendi gazetesinden…
Hepsini saymayayım, Doğan Hızlan yeter…
Kültürümüzün cumhurbaşkanı sayılan Hızlan, ilerlemiş yaşına rağmen “Kim Daha Çok Düşük Cümle Yazar?” yarışmasında Özdemir İnce’yi çok rahat sollar.
Ama - eminim ki - İnce de başka bir kulvarda (mesela “Ulan”lı Yazılar Düzme Yarışması’nda) hızlanıp Hızlan’ı geride bırakır.
“N’eylersin, yarış dünyası işte!..” diye bitirmek olmaz; sadede gelerek ve Özdemir İnce’ye dönerek diyorum ki:
Her cümleni mîzâna vurup bağla ey İnce!
Her söylediğin sözde düşün, inceden ince…
HINCAL ULUÇ’TAN YANLIŞ CÜMLELER – 1
Eğer Yahşi Batı için "Yedi yaşından büyüklere" kararı vermişse, Kültür Bakanlığı sansür kurulu, bu ülkemizde sansürün fiilen kalktığını, o kurulun boşuna toplanıp vakit kaybettiğini, bizim vergilerimizden boşuna para aldığının işaretidir. (Hıncal ULUÇ - 16 / 01 / 10, SABAH)
1. HATA: Cümlede sıralanmış olan "kalktığı, kaybettiği, aldığı" fiilimsileri (ve bunlara bağlı cümlecikler) aynı eki ( genitif eki / muzafu'n-ileyh eki / tamlayan eki / ilgi eki: -ın / -in) almalı; "kalktığının, kaybettiğinin, aldığının" şeklinde tasrif ed(çek)ilmeliydi. Çünkü bu üç unsur "işaret" kelimesine, yani aynı tamlayana bağlanmıştır: kalktığının işareti, kaybettiğinin işareti, aldığının işareti... Ayrıca, yine bu üç fiilimsinin gerisinde olan üç cümlecik (1. ülkemizde sansürün fiilen kalktığı, 2. o kurulun boşuna toplanıp vakit kaybettiği 3. bizim vergilerimizden boşuna para aldığı) de birbirine bağlıdır.
2. HATA: Unsurları isabetli dizilmediği için cümlede "mana belirsizliği = ta'kid" vardır. "Ülkemizde sansürün fiilen kalktığının, o kurulun boşuna toplanıp vakit kaybettiğinin, bizim vergilerimizden boşuna para aldığının işareti olan, yani fail (özne, müsnedü'n-ileyh, süje) kimdir, nedir?" sorusunun cevabı cümlede açık değildir. Tekrar okunduğunda bunun "Kültür Bakanlığı sansür kurulu" veya yalnızca "bu" kelimesi olduğu hükmüne varılabilir. Biraz daha kafa yorulduğunda failin "bu" kelimesinden ibaret olduğu anlaşılır. Aslında net olarak yine anlaşılmaz, sadece tahmin edilebilir. Çünkü "bu"dan sonra virgül konmamış, böylece "bu" kelimesi "ülke"nin sıfatı olmuş. Kendi kafamızdan, oraya bir virgül getirip "bu" kelimesini "ülke"den ayırıyor ve zamir yapıyoruz. Fakat bir zorluk daha var: Cümlede "bu" zamiri neyin, kimin yerini tutuyor? (Bir başka ifadeyle mercii ne?) "Kültür Bakanlığı sansür kurulu"nun mu?.. O da değil... Peki ne? İşte, "bu"nun karşıladığı, yani mercii: Kültür Bakanlığı sansür kurulunun, Yahşi Batı için "Yedi yaşından büyüklere" kararı vermesi...
3. HATA: "Yedi yaşından büyüklere" sözü "Yedi yaşından büyükler içindir." yahut "Yedi yaşından büyüklere uygundur." şeklinde kurulmalıydı. Mevcut hâliyle "kararın yedi yaşından büyüklere verildiği, söylendiği, yazıldığı" şeklinde anlaşılabilir.
Bu kadar açıklamadan sonra artık cümlenin doğrusunu yazmanın vakti geldi. Aşağıda cümlenin doğrusunu göreceksiniz. Yalnız, okurken yukarıdaki Hıncal Uluç'un cümlesi ile karşılaştırarak okumanız tavsiye olunur. O zaman yanlışlık daha net olarak fark edilecektir.
Cümle aynı manayı ifade etmek üzere iki şekilde düzeltilebilir:
DOĞRU CÜMLE (1): Kültür Bakanlığı sansür kurulu, eğer “Yahşi Batı” için "Yedi yaşından büyüklere uygundur." kararı vermişse bu karar, ülkemizde sansürün fiilen kalktığının, o kurulun boşuna toplanıp vakit kaybettiğinin, bizim vergilerimizden boşuna para aldığının işaretidir.
DOĞRU CÜMLE (2): Kültür Bakanlığı sansür kurulunun “Yahşi Batı” için verdiği "Yedi yaşından büyüklere uygundur." kararı, ülkemizde sansürün fiilen kalktığının, o kurulun boşuna toplanıp vakit kaybettiğinin, bizim vergilerimizden boşuna para aldığının işaretidir.
(MERAKLISI İÇİN: 1. Hıncal Uluç'un bahsettiği "Yedi yaşından büyükler" sözü TV'lerde bazı filmler başlarken gösterilen, bir daire içindeki 7+ sembolünün ismine yapılan bir atıf olup bu isim RTÜK'ün "Akıllı İşaretler Web Sitesi"nde "7 Yaş ve Üzeri için" şeklinde geçmektedir. 2. "Kültür Bakanlığı sansür kurulu" ismini taşıyan resmî bir heyet yoktur. Olsaydı "sansür kurulu" şeklinde değil "Sansür Kurulu" imlasıyla yazılması doğru olurdu. Bunun da asıl ismi "Kültür Bakanlığı Denetleme Kurulu"dur.)

























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.