• İstanbul 13 °C
  • Ankara 12 °C

Prof. Dr. Soner Karagül: Doğu Akdeniz’de Enerji Eksenli İttifak Girişimleri ve Türkiye

Prof. Dr. Soner Karagül: Doğu Akdeniz’de Enerji Eksenli İttifak Girişimleri ve Türkiye
Akdeniz’i geçmişte bu havzada mevcut olmuş uygarlıkların her biri kendisine göre adlandırmıştır:

 Antik Yunanlılar, η θάλασσα/“Deniz” yada “Büyük Deniz”; Romalılar, Mare Magnum/ “Büyük Deniz” ve Mare Nostrum /“Bizim Deniz”; Kartacalılar “Suriye Denizi”; Araplar al-Baḥr [al-Abyaḍ] al-Mutawassiṭ-(البحر [الأبيض] المتوسط)/“Orta (Ak) Deniz”; İslam’ın ilk zamanlarında Baḥr al-Rūm/”Roma Denizi” ve modern İbranice’de HaYam HaTikhon/“Orta Deniz”. İngilizce’ki Mediterranean kelimesi Latince, Mediterraneanus yani Medius (Orta) ve terra (toprak, kara), anlamında yani “karaların yada dünyanın ortası” anlamında kullanılmaktadır.[1] Levant bölgesi olarak bilinen Doğu Akdeniz ise coğrafi anlamda geniş bir alan olarak tanımlamalara[2] konu olsa da Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır ile Kıbrıs adasının kıyılarının çevrelediği Orta Doğu’nun Akdeniz’e bakan deniz alanlarını kıyı ülkelerini kapsamaktadır.[3] Yunanistan’a ait Meis’in doğrudan burada yer alması ve Girit ile yakınındaki bazı adaların ise bu bölgeyi görmesi nedeniyle Doğu Akdeniz’le ilgili ülkeler arasında sayılmaktadır. Libya, bazı kıyılarının Doğu Akdeniz’i görmesi nedeniyle bu bölgeye dahil edilmektedir.[4]

Doğu Akdeniz olarak tanımlanan bölge, tarihsel olarak ilgi odağı olma konumunu, 20. Yüzyılın başından itibaren enerji kaynaklarını içinde barındıran Orta Doğu havzasına komşu olmakla bugün de sürdürmektedir. Doğu Akdeniz havzasının en uzun deniz sınırlarına sahip ülkesi olan Türkiye hem kendisinin hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bölgedeki doğal kaynakların hakça paylaşımındaki konumunu sürdürme çabası içindedir. 1571’den itibaren Kıbrıs’ta var olan Türkler, 1878 yılında adanın Osmanlı yönetimince Britanya İmparatorluğu’na kiraya verilmesinden sonra 1914 yılında tamamen kaybettiler. Osmanlı Devleti Kıbrıs’ı Akdeniz hakimiyeti için gereksinim olduğu için fethetmişti. 307 yıl boyunca kontrolü altında tuttuğu adayı hem ticari hem de askeri olarak kritik bir konumda görmüştür.[5] Bölgenin sahip olduğu ekonomik ve ticari potansiyel, deniz havzasında keşifleri yapılan hidrokarbon kaynakları sayesinde Türkiye ile beraber diğer kıyıdaş ülkelerin dışında küresel düzeyde ağırlığa sahip politik ve ekonomik aktörlerin Doğu Akdeniz’e ilgilerinin yoğunlaşmasını sağlamaktadır.

2000’lerin başından beri Doğu Akdeniz, keşfedilmesi yakın dönemlerde gerçekleşen ve arayışı devam eden hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı bakımından, özellikle de deniz yetki alanlarının belirlenmesi nedeniyle önemli bir mücadele alanı haline geldi. Bölgedeki hidrokarbon zenginliklerinin adilane paylaşımı meselesi, kıyıdaş devletler arasında deniz yetki alanlarının belirlenmesine yönelik adımların ortak kararlarla uzlaşmak yerine iki taraflı olarak atılmaya başlanmasıyla giderek büyüdü. Hak ve adalet ilkeleriyle uygun bir şekilde paylaşımın mümkün olması söz konusu iken gerek bölgesel bloklaşmalar gerekse bölge dış aktörlerin tutum ve davranışları, gerilimlerin artarak devam etmesine yol açtı. Rezervlerin keşfinden çıkarılmasına hatta uluslararası piyasalara ulaştırılmasına kadar bütün süreçler, kıyıdaş devletlerden başka Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya, bazı Avrupa ülkeleri ve büyük enerji şirketlerinin dahil olduğu çok katmanlı ve kompleks bir denkleme dönüştü.

Doğu Akdeniz havzası, enerji rekabetinin henüz söz konusu olmadığı dönemler boyunca, siyasi ve askeri bakımdan pek çok gerilim yaşayan ülkelerle çevrilidir. Doğu Akdeniz, 1960’lardan günümüze devam eden Kıbrıs’taki çözümsüzlük ile bir asırdır devam eden Arap-İsrail anlaşmazlığı gibi kronik sorunlar yanında iç savaş, darbe, siyasi kriz gibi birçok olumsuz sürecin olağanlaştığı bir coğrafyada yer almaktadır. Doğu Akdeniz’in sahip olduğu hidrokarbon zenginliklerinin, kıyıdaş ülkeler için bağımlılığı azaltan, barışı, iş birliğini ve refahı artıran boyutlara sahip olması beklentisi söz konusuyken bunun aksine enerji temelli katı bloklaşmanın artması, bölgedeki diğer gerginlik yaratan sorunları gölgede bıraktı. Doğu Akdeniz merkezli halen devam eden Kıbrıs’taki çözümsüzlük, Suriye’de Mart 2011’den itibaren giderek dramatikleşen iç savaş, Mısır’da Arap Baharı sonrası yaşanan siyasi gelişmeler, İsrail’in Filistin’e yönelik izlediği sistematik şiddet politikası gibi pek çok meseleye son olarak deniz yetki alanlarına yönelik paylaşımda yükselen tansiyon da eklenmiş oldu.

Doğu Akdeniz’deki mevcut rezervlerin son dönemde Dünya’da yaşanan ekonomik gelişmeler nedeniyle görece cazibesini yitirmesinin aksine deniz yetki alanları üzerindeki egemenlik tartışmaları artış eğilimindedir. Kıyıdaş devletlerin münhasır ekonomik bölgelerini (MEB) belirlemek amacıyla imzaladıkları anlaşmaların içerdiği olumsuzluklar, özellikle yetki alanlarındaki çakışmalar veya egemenlik haklarına tecavüz şeklinde algılamalar bölgedeki tansiyonu arttırmaktadır. 2003 yılından itibaren bölgede deniz yetki alanlarının sınırlanmasına ilişkin olarak imzalanan ikili anlaşmaların yerini son zamanlarda enerji bloklaşmaları ve mücadeleleri almaktadır. Bu çalışmada Doğu Akdeniz’de enerji ekseninde son yirmi yılda gerçekleşen iş birlikleri hem kıyıdaş ülkeler hem de diğer aktörlerin yaklaşımları bakımından analiz edilmektedir. Bölgede enerjinin iş birliği ve rekabet parametresi haline gelişi, değişen dengeler ve gelişen ittifaklar bakımından değerlendirilmektedir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) ve Yunanistan’ın başını çektiği ikili, üçlü ve çok taraflı enerji ittifak süreçleri ile İsrail ve Mısır’ın Türkiye ile bozulan ilişkileri nedeniyle dahil olduğu bloklaşma ile buna karşı Türkiye’nin izlediği stratejiler çalışma kapsamında ele alınmaktadır.

Doğu Akdeniz’de Enerji Rezervleri ve Şekillenen İttifak  

Petrolün ana tedarik bölgesi olan Orta Doğu’nun rezervlerinin Batı’ya gönderilmesinde Doğu Akdeniz, 20. Yüzyıl boyunca önemli bir güzergâh olmaya devam etmiştir. Orta Doğu’dan gelen boru hatlarının eriştiği Doğu Akdeniz limanları hem ticaret hem de enerji üsleri görünümündeydi. Hazar havzasındaki hidrokarbon rezervlerinin uluslararası piyasalara erişimi için gerçekleşen boru hattı projelerinin devreye girmesiyle deniz transit taşımacılığı yoluyla enerji transfer koridoru haline geldi. Doğu Akdeniz havzasındaki hidrokarbon kaynakları 2009 yılında İsrail’in deniz açıklarında doğal gaz rezervleri keşfedilinceye kadar enerji üretimi bakımından ekonomik bir değer taşımamaktaydı. 1950’li yıllarda kıyılarda başlayan, İsrail tarafından 1970’lerin başından itibaren aşamalı bir biçimde deniz tabanında sürdürülen rezerv arama faaliyetleri, rezerv miktarının ekonomik değerinin beklentinin aksine azlığına rağmen yeni keşifler için yol gösterici nitelikteydi. 2000’lerin başında İsrail’in bölgeden çıkardığı doğal gaz, ulusal ihtiyaçlarının küçük bir kısmını karşılamaya yetecek miktardaydı.

Bölgedeki hidrokarbon rezervlerinin toplamına ilişkin olarak ABD Jeolojik Araştırma Merkezi’ne ait 2010 tarihli rapor kaynak olarak gösterilmektedir. Rapora göre Suriye, Lübnan, İsrail ve Kıbrıs arasında kalan Levant havzasında 1,7 milyar varil elde edilebilir petrol ile 3,45 trilyon metreküp doğal gaz rezervi bulunduğu tahmin edilmektedir.[6]  Rezervlere ilişkin yapılan araştırmalarda Filistin’in Gazze Şeridi’nin ve İsrail’in Aşkelon kentinin açıklarında 1999 ve 2000 yılında dikkate değer ilk sahalar bulunmuştur. Amerikan Noble Energy şirketinin öncülüğünde 2009’da İsrail’in Tamar 1 ve Dalit 1 bölgelerinde tespit edilen yaklaşık 255 milyar metreküp büyüklüğündeki keşfin ardından, 2010 ve 2011’de İsrail’in Leviathan bölgesinde ve GKRY’nin Aphrodite bölgesinde büyük keşifler gerçekleşmiştir.[7] 2015 yılında Doğu Akdeniz’in en büyük doğal gaz yatakları İtalyan ENI şirketi tarafından Mısır’ın münhasır ekonomik bölgesinde yer alan Nil Delta Havzası’nda Zohr sahasında keşfedilmiş olup, rezerv büyüklüğü 850 milyar metreküp miktarına ulaşmaktadır.[8] 2018’de Mısır’ın Sina yarımadasının kuzeyinde kıyıdan 50 kilometre açıkta Nur sahasında yapılan keşfin de Zohr sahasındaki kadar büyük olduğu tahmin edilmektedir. 2018 ve 2019 yıllarında Kıbrıs açıklarında Calypso ve Glaucus-1 olarak adlandırılan bölgelerde de önemli sayılabilecek rezervler keşfedildiği açıklanmıştır.[9] Bugüne kadar keşfedilmiş bölge rezervlerinin dünyadaki ispatlanmış rezervlerle mukayese edildiğinde küresel enerji ticaretinde hissedilir derecede bir etki yaratmayacağı söylenebilirse de kıyı devletlerinin enerji gereksinimlerini karşılayabilmeleri ve buna bağlı olarak ulusal ekonomilerine yapacağı katkılar bakımından hatırı sayılır bir değişim sağlayabileceğini söylemek mümkündür.

Siyasi ve ekonomik nedenlerden ötürü dünyadaki enerji fiyatlarındaki dalgalanmanın yarattığı yavaşlamaya rağmen Doğu Akdeniz’de yeni rezervler ortaya çıkarılma olasılığı yüksektir. Rezervlerin mali değerinin mevcut stoklarla sınırlı kalınamayacağı gerçeğinden hareket edildiğinde, bölgenin karmaşık ve çok boyutlu bir rekabet sahnesi olma potansiyeli süreklilik kazanacak gibidir. Bölgenin mevcut çatışmalarının barışçıl çözümü konusunda hidrokarbon zenginliklerinin olumlu katkı sağlayabileceği beklentisi ise çok uzak bir ihtimal haline gelmiştir. Aksine, doğal gaz rezervlerinin bölgesel kullanıma ve ticarete konu olması dışında Türkiye’ye ya da Avrupa’ya nakledilme seçenekleri rasyonel olsa da teknik, ekonomik ve stratejik bakımlardan bir o kadar da zor seçeneklerdir.

Avrupa kıtası Doğu Akdeniz rezervlerinin ulaştırılabileceği son noktadır ve Avrupa ülkelerinin enerji tedarik sepetini çeşitlendirebilme bakımından alternatif olma potansiyelini taşımaktadır.  Bu yüzden Akdeniz hattı ile bu rezervlerin uluslararası piyasalara nakledilmesi, farklı proje seçenekleriyle[10] gündeme gelmiştir: Likid doğal gaz (LNG) ya da boru hattı şeklinde olsun üzerinde en detaylı çalışmalar yapılan seçenek, AB’nin de desteklediği Doğu Akdeniz Boru Hattı Projesi’dir (EastMed). EastMed Projesi, Avrupa’ya gaz transferinin İsrail-GKRY-Yunanistan güzergâhı takip edilerek yapılmasını içermektedir. EastMed, 1900 km gibi çok uzun bir hat olması öngörülen, tedarikçiler ve talep edenler cihetiyle bakıldığında desteklenen bir projedir. Aralık 2018’de GKRY, Yunanistan, İsrail ve İtalya’nın proje için çerçeve anlaşması imzaladığı proje AB’nin mali desteğini almaktadır. Güvelik ve maliyet bakımından en rasyonel ve en verimli olacağı değerlendirilen seçenek ise doğal gazın İsrail-Kıbrıs-Türkiye arasında bir boru hattı inşa edilerek Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına nakledilmesidir.

Doğu Akdeniz’in hidrokarbon rezervlerinin artan potansiyeli ve stratejik bakımdan sahip olduğu değer, her aşamada bölgesel aktörlerin ve bölge dışı olmakla birlikte fiilen bölgede mevcut olan güçlerin aktüel olarak bölgedeki gelişmelerin takipçi olmasını sağladı. Enerji pastasının büyüklüğü tam olarak kestirilemez olsa da ortada paylaşılacak bir değerin varlığı, bu güçlerin farklı kombinasyonlarla iş birliği yahut çatışma seçeneklerini zorlamalarına yol açtı. Bu minvalde her bir oyuncunun enerji denkleminde izlediği stratejileri ele alarak bölgede son 20 yılda oluşan bloklaşmaları ortaya koymak gerekmektedir. Bölgede yaşanan enerji ve deniz yetki alanları kaynaklı anlaşmazlıklar, bölgedeki rezerv arayışlarının sürmesine paralel olarak gündemde üst sıralara tırmanmaya devam etmektedir. Rezerv miktarındaki artışlar iştahları kabartırken, kıyı ülkeleri de karşılıklı anlaşmalarla deniz yetki alanlarını belirleme ve MEB’lerini ilan etme konusunda fırsatları değerlendirmektedirler.

Enerji İttifak Denkleminin Aktörleri

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi: Eko-politik, Enerji Diplomasisi

GKRY, 2002 yılından itibaren kısa vadede içinde bulunduğu ekonomik sorunların çözümü ve enerji sıkıntısının giderilmesini hedeflerken, orta vadede bölgenin enerji ihracatçısı aktörleri arasında yer almak üzere strateji izlemektedir. Henüz AB üyesi olmamış iken Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlüğü kendisine fırsat penceresi olarak görürken; tek taraflı oldu bittiler yapabilmek için zaman ve zemin oluşmasını beklemiştir. Bölgedeki hidrokarbon rezervlerine ilişkin gelişmeleri de aynı çerçevede değerlendirerek, rezervlerin keşfinden çıkarılmasına kadar tüm süreçlerde ve deniz yetki alanlarının belirlenmesine yönelik girişimlerde Kıbrıs’ın tek yetkilisiymiş gibi hareket etmekte sakınca görmemiştir. 

Bu çerçevede ilk olarak Mısır ile deniz yetki alanlarını belirleyen ikili antlaşmayı 17 Şubat 2003’te imzalayan GKRY, 4 Nisan 2004 tarihinde ise 21 Mart 2003’ten geçerli olmak üzere münhasır ekonomik bölge ilan etmiştir. 2007’de Lübnan ile daha sonra 2010’da İsrail ile gerçekleştirdiği anlaşmaların ardından, İsrail’in ruhsatlandırdığı alanlarda büyük miktarda rezerv keşifleri gerçekleşince, uluslararası ihaleler için harekete geçmiştir. 26 Ocak 2007’de kabul ettiği yasayla Adanın güney bölgesinde 13 parsel olarak bölümlendirdiği sahaları kademeli olarak uluslararası enerji şirketlerine açma hazırlıklarına başlamıştır.[11] Bu kapsamda 2007, 2008, 2012, 2016 ve 2019 yıllarında arama, keşif ve sondaj faaliyetleri için lisanslama ihaleleri yapmıştır. Bu parsellerde yapılan ruhsatlandırmalar sonucu ABD Noble Energy, İtalyan ENI ve Fransız Total, ABD ExxonMobil ve Katar Petrolleri şirketleriyle anlaşmalar yapılmış, rezerv keşif faaliyetlerine hızla başlanmıştır.[12]

Rum Kesimi’nin fiili durum yaratarak adanın güneyinde doğal gaz ruhsatlandırma faaliyetlerine başlaması ve uyarıları dikkate almaması, Kıbrıs Türklerini de adanın deniz alanında arama faaliyetleri için harekete geçirmiştir.  Rum Kesimi’nce ilan edilen parsellerin Türkiye’nin ve KKTC’nin ilan ettiği kıta sahanlığı ile çakışması ise sorunu daha karmaşık hale getirmiştir.

17 Aralık 2010’da gerçekleşen İsrail-GKRY MEB sınırlandırma anlaşması ile yakınlaşarak bölgede rezerv arayışında en büyük desteği İsrail’den görmüştür. İsrail ile imzalanan anlaşma GKRY’nin “fırsat kollama” stratejisinin ürünü olup Mavi Marmara saldırısı nedeniyle Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulmasından yararlanılmıştır.  İsrail ile ilişkilerde olduğu gibi GKRY, bölgede Türkiye’nin ikili ilişkilerin bozulması nedeniyle boşluk bıraktığı dış politika alanlarını enerji diplomasisiyle doldurmaya çalışmaktadır. Gerek kıyı devletleri ile gerekse bölge dışı devletlerle ilişkilerini enerji eksenli ittifak çerçevesine oturtarak, Türkiye karşısında güçlü bir blok oluşturulması için çaba yürütmektedir.

2011 yılında GKRY’nin parselasyon bölgelerinden Aphrodite olarak adlandırdığı 12. parselde Amerikan Noble Energy şirketinin keşfettiği büyük miktarda (127 milyar metreküp) doğal gazdan sonra aynı yerde Hollanda-İngiltere ortaklı ve İsrail şirketler faaliyet göstermeye başlamıştır. Diğer parsellerde de değişik ülke şirketlerinin oluşturmuş olduğu konsorsiyumların faaliyetleri sonucu çeşitli keşifler gerçekleştirilmiştir.

GKRY’nin gerçekleştirdiği enerji faaliyetlerinde Kıbrıslı Türklerin haklarını gözetmeden ve Türkiye’nin uyarıları ve çekincelerini dikkate almadan gerçekleştirmekte sakınca görmediği gibi Türkiye’nin gösterdiği fiili tepkileri önlemeye yönelik stratejiler izlemeye çalışmıştır. Bu kapsamda GKRY’nin ihaleye çıkardığı parsellerden Türkiye’nin kıta sahanlığı olarak belirlediği alanlarla çakışan, münakaşalı alanlarla ilgili olarak Türkiye’nin olası müdahalelerini engellemek için uluslararası enerji konsorsiyumlarının ait olduğu devletleri soruna müdahil etme çabası başarılı olmuştur.  ABD’li ExxonMobil şirketinin 10. parselde sondaj çalışmalarına başlaması ve bu çalışmaların 6. Filo’nun gözetiminde sürdürülmesi, diğer uluslararası şirketlerin de tartışmalı bölgelerde arama faaliyetleri için benzer teşebbüslerinin olası hale gelmesiyle bölgede tansiyon yeniden yükselecektir.[13]

GKRY, Mısır ve İsrail’le bölgede çıkarılacak doğal gazın LNG ve boru hatları yoluyla Avrupa’ya ulaştırılması planlarında uzlaşmaktadırlar. Eylül 2018’de Mısır-GKRY arasında Aphrodite bölgesinden çıkarılacak doğal gazın Mısır’daki LNG terminaline boru hattı ile transferi için antlaşma sağlanmıştır.

Güney Kıbrıs, enerji diplomasinin aracı olarak AB platformlarını Türkiye’ye karşı kullanması Birlik üyeliğinden itibaren mutat hale gelmiştir. Türkiye’nin GKRY’nin enerji konusunda sistemli olarak inşa ettiği fiili durumlara karşı yürüttüğü politikaları, AB’nin liderler zirveleri, Bakanlar Konseyi veya AB Parlamentosu’nda Türkiye’ye bir dizi çağrı ve uyarı yapılması için zemin oluşturmuştur.  

Yunanistan: Rekabetin Merkezindeki “Dış Kapının Mandalı”

Yunanistan, Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın GKRY ile birlikte hareket ederek Türkiye’nin münhasır ekonomik bölge alanlarını sınırlayıcı girişimlerde bulunmayı amaçlamıştır. Bu çerçevede Ege Denizi’nde kıta sahanlığı ve karasuları konularında Türkiye’yle yaşadıkları anlaşmazlıklara benzer bir statünün oluşması için GKRY’nin bütün girişimlerinin en büyük destekçisi olmayı sürdürmektedir. Adalara koşulsuz olarak kıta verilmesini savunan Yunanistan, adalar ile Türkiye anakarası arasında ortay hat oluşturularak iki ülke arasında kıta sahanlığı oluşturulması tezini savunmaktadır. Yunanistan ana karasına 580 kilometre uzaklıktaki 10 kilometrekare büyüklüğündeki Meis adasının 40 bin kilometrekarelik deniz yetki alanı iddiası gerçeklerle bağdaşmayan bu tezin tipik örneğini oluşturmaktadır.

Yunanistan’ın GKRY ile birlikte yürüttüğü Türkiye’yi yalnızlaştırma stratejisi, Türkiye-Mısır ilişkilerinin siyasi anlamda geriye gitmesinin ardından EastMed oluşumu ile ittifakın geliştirilmesiyle bir ölçüde amacına ulaşmıştır. Aynı stratejinin parçası olarak ABD’nin desteğini de kazanarak GKRY ile birlikte hem İsrail hem de Mısır’la ayrı ayrı üçlü ittifak oluşumları tertip etmiştir.

Yunanistan, Kasım 2019’da gerçekleşen Türkiye-Libya Mutabakatı ile iki ülkenin deniz yetki alanlarını belirlemesinin ardından adeta alarma geçmiştir. Türkiye-Libya Mutabakatı’nın çizdiği sınırları kendisi gibi tanımadığını açıklayan Mısır ile 17 yıldır müzakerelerini yürütmesine rağmen gerçekleştiremediği MEB antlaşmasını Ağustos 2020’de imzalamıştır. Yunanistan-Mısır anlaşmasını hukuken yok saydığını ilan eden Türkiye’nin Meis adası açıklarında sismik araştırmalarına yeniden başlamak üzere NAVTEX[14] ilanında bulunmasının ardından Yunanistan’ın da NAVTEX ilanlarıyla gerilim artmıştır.[15] Gerilimi AB platformlarına da taşıyarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de izlediği politikayı yaptırımlarla engelleme çabaları sürmekte olup sonuçlar almaya başlamıştır.[16]

Mısır: Enerji Denkleminde Yükselen Rol

Doğu Akdeniz’in kıyı şeridi en uzun ikinci ülkesi olarak Mısır, MEB’deki doğal gaz rezervlerinden tatmin edici düzeyde yararlanmakta olan bir ülkedir. Türkiye’nin kaygılarını diplomatik yollarla bildirmesine rağmen Mısır’ın GKRY ile 17 Şubat 2003’te imzaladığı deniz yetki alanı antlaşması, bir yönüyle bölgede MEB belirleme sürecinin işaret fişeği olurken GKRY için yeni girişimlerin de önünü açmıştır.  Mısır, GKRY ile Eylül 2005’te bu sefer petrol konusunda araştırmalarda iş birliği yapmak üzere bir protokol imzalamıştır.

Arap Baharı süreci ile Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanı olmasının ardından GKRY ile imzalanan 2003 Antlaşması’nın Mısır Meclisi tarafından iptal edilmesi durumunda bölgede yeni bir enerji denkleminin oluşumu için fırsat yaratmıştı. Ancak bu gerçekleşmeden Temmuz 2013’teki askeri darbe ile işbaşına geçen General Abdulfettah Sisi, 12 Aralık 2013’te GKRY ile doğalgaz yataklarıyla ilgili yeni bir anlaşma imzalamıştır. Darbe sonrası Mısır’daki gelişmelere Türkiye’nin tepkileri sonucu ikili ilişkilerin olumsuz seyretmesi, Mısır’ı enerji alanında şekillenen Türkiye karşıtı blokun öncü devletleri arasına sokmuştur.[17] Sisi rejimi siyasi gelecek hesabıyla Mısır ulusal çıkarlarına aykırı olduğu açıkça belli olan bazı deniz yetki alanı anlaşmalarını imzalamaktan çekinmemiştir.

Mısır ve GKRY Şubat 2015’te Aphrodite bölgesindeki muhtemel rezervlerden Mısır'a gaz ihraç etme olasılığını araştırmak için bir mutabakat anlaşması imzaladılar. Temmuz 2015'te ise Mısır tarafı, Mısır'ı bu bölgeye bağlayan potansiyel bir boru hattının maliyeti üzerine bir ön fizibilite çalışmasını tamamladı.[18] 2015 yılında Zohr bölgesinde İtalyan ENI şirketi tarafından keşfedilen büyük miktardaki doğal gaz rezervleri ile Mısır, Doğu Akdeniz enerji denklemine üst sıralardan dahil olmaya başladı. Bölgedeki rezervlerin üretiminin 2017 yılının sonunda başlaması ve mevcut rezervlere yenilerinin eklenmesi sonrası ise Mısır, sadece enerji ihracatçılığıyla değil aynı zamanda Doğu Akdeniz enerji diplomasisindeki ağırlığıyla da gündeme gelmektedir.

Mısır’ın doğal gaz dağıtım üssü olma hedefi, İsrail’le 10 yıllık doğal gaz satışı anlaşması imzalaması ile daha da netleşti. Mısır’ın kendi iç talebinin artış hızı, LNG ihracat altyapısına sahip olması ve Arap Doğal Gaz Boru Hattı (Mısır-Ürdün-Suriye-Lübnan) ile diğer Arap ülkelerine gaz transferi imkanına sahipliği İsrail-Mısır gaz iş birliğini teşvik eden ana etkenlerdendir. [19] Mısır, Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na ev sahipliği yaparak enerji ittifakının katalizörü olma rolünü üstlenmiştir.

Lübnan ve Suriye: Savaş, İstikrar ve Ekonomi

Lübnan ve Suriye’nin açık deniz alanlarında hidrokarbon yataklarının rezerv bakımından zengin olması söz konusu olsa da iki ülkenin de siyasi bakımdan yaşadıkları gelişmeler Doğu Akdeniz enerji planlarının bir süredir gündem dışı olmasını zorunlu hale getirmiştir. Lübnan, Türkiye’nin itiraz ve uyarıları olmasına rağmen 17 Ocak 2007’de Lübnan-GKRY MEB sınırlandırma anlaşması imzalamıştır. Lübnan Meclisi, Türkiye’nin itirazların etkisiyle anlaşmayı onaylama aşamasına getirmemiştir. 19 Ekim 2010’da deniz yetki alanlarını kuzey ve güney sınırlarını belirleyen bir haritayı Birleşmiş Milletler’e sunarak, 2007 anlaşmasının sınırlarını kapsayan ama farklılaşan bir koordinat belirtmiştir. Lübnan’ın ilan ettiği MEB ile İsrail’in ilan ettiği MEB alanlarının 860 kilometrekarelik bir bölümündeki çakışma ise gerginliklere yol açmaktadır. Lübnan belirlediği alanların bazılarında 2017 yılından itibaren lisans ve ruhsatlandırma işlemlerine başlamıştır. [20]

Suriye 2003 yılında çıkardığı yasa ile yalnızca karasularını değil, aynı zamanda iç sular, bitişik bölge, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeye ilişkin rejimlerini de düzenlemiştir.[21] İç savaşın travmatik etkilerinden kurtularak MEB sınırlama anlaşmaları veya lisanslama girişimlerine başlama imkânı mevcut değildir. Hatta Rusya’nın savaştaki desteğinin bedelini yeni petrol ve doğal gaz imtiyazları ile ödemek zorunda kalacağı, Rusya ile imzalanan 25 yıllık petrol ve doğal gaz arama antlaşması ile görülmektedir.

İsrail: Enerji Pragmatizmi, “Kazan-Kazan”

İsrail, 2009 yılından başlayan uluslararası enerji şirketleriyle birlikte yürütülen keşif faaliyetleri ile gün yüzüne çıkarılan rezervleri ile doğal gaz ihracatçısı konumuna yükseldi.[22] Leviathan ve Tamar bölgesindeki rezervleri uluslararası piyasalara ulaştırabilmek için önce Türkiye’yi hem alıcı hem de Avrupa’ya transfer için geçiş ülkesi olarak görmekteydi. Mavi Marmara sonrası iki ülke arasındaki diplomatik ve askeri ilişkilerin dip noktaya gelmesi Türkiye seçeneğinin askıya alınmasına yol açtı.

İsrail bu süreçte bir yandan rezerv arayışını sürdürürken diğer yandan 17 Aralık 2010’da GKRY ile MEB anlaşması imzalayarak, Temmuz 2011’de MEB koordinatlarını Birleşmiş Milletler’e tescil ettirmek için müracaatta bulunmuştur. GKRY ile iş birliğine devam eden İsrail’in iyi ilişkiler içinde olmadığı sınır komşusu olan Lübnan ile deniz yetki alanlarındaki çakışma nedeniyle anlaşmazlığı sürmektedir. Öte yandan Filistin’in Gazze Şeridi açıklarında keşfedilen rezervlerin Filistin’e maddi anlamda katkı sağlamaması için deniz ablukası dahil olmak üzere askeri, ekonomik ve siyasi manevralardan kaçınmamaktadır.

Doğu Akdeniz Gaz Forumu: İkili İttifaklardan Çok Taraflı İttifaka

Doğu Akdeniz’de enerji eksenli iş birlikleri önce ikili ittifaklarla başlarken, giderek artan rekabet iklimi çoklu enerji iş birliklerine dönüştü. Bölgede yaşanan rezerv arama çılgınlığıyla beraber gündeme gelen rezervlerin transferi konusu, enerji aktörlerini çok taraflı müzakerelere ve anlaşmalara yöneltti. Kademeli iş birliklerinin geldiği aşamanın sonunda Ocak 2019’da Mısır’ın ev sahipliğinde Kahire’de İsrail, Filistin Yönetimi, GKRY, Ürdün, Yunanistan ve İtalya’nın katılımı ile Doğu Akdeniz Gaz Forumu (Eastern Mediterranean Gas Forum) oluşturuldu.

Kıyıdaş devletlerden Türkiye, Lübnan ve Suriye’nin dahil edilmediği Forum’un amaçları bölge rezervlerinin optimal kullanımıyla ilgili olarak katılımcı ülkeler arasında iş birliğinin sağlanması ve bölgesel bir gaz piyasası kurulması olarak şekillenmiştir. Temmuz 2019’da yapılan bakanlar düzeyinde yapılan ikinci toplantıda Forum’a kurucu üyelerle beraber ABD Enerji Bakanı, AB Komisyonu Enerji Genel Müdürü, Fransa’dan ve Dünya Bankası’ndan temsilciler yer almıştır. Ocak 2020’de gerçekleşen Forum’da “üye devletlerin halklarının çıkarı için enerji güvenliği” temelinde kurumsallaşma üzerinde uzlaşıldı. 22 Eylül 2020 tarihinde kıyıdaş 6 devlet ve Ürdün’ün imzalarıyla Kahire merkezli bölgesel bir kuruluş haline dönüşen, Fransa’nın üyelik başvurusu yaptığı ABD’nin gözlemi olduğu Forum,[23] sektörel iş birliği oluşumu görünümünde olsa da daha çok AB ve ABD için stratejik amaçlarına hizmet etme potansiyeli taşımaktadır.

İngiltere ve Fransa: Üsler, Enerji Şirketleri ve Siyaset

E. H. Carr’ın 1937 tarihli Great Britain as Mediterranean Power eserinde vurguladığı gibi İngiltere tarihsel olarak bir “Akdeniz gücü”dür.[24] Kıbrıs’ın kurucu antlaşmasına dayanan hukuki güvenceye sahip Limasol ve Larnaka’da konuşlanmış adanın %3’ü büyüklüğünde Ağrotur ve Dikelya askeri üsleri ile Kıbrıs’ta sadece askeri anlamda mevcut olmayan bir ülkedir.[25]  Bölgeye yönelik askeri yatırımlarına bakıldığında Doğu Akdeniz’deki enerji eksenli gelişmelere kayıtsız kalmadığı/kalmayacağı söylenebilir. İngiltere’nin henüz açıkça bir hak iddiasında bulunmamış olması, Kıbrıs’taki üsleri dolayısıyla sahip olduğu kıyı şeridi nedeniyle MEB iddiasında bulunmayacağı anlamına gelmemektedir. Kıta sahanlığı ve MEB alanına sahip olmasının kendiliğinden (ipso facto) ve başlangıçtan beri (ab initio) olduğu da ifade edilmektedir. Kaldı ki Yunan ve Rum Kesimi basınında buna yönelik çıkan haber ve yorumlar da bunu desteklemektedir.[26] İngiltere’nin Kıbrıs adasının sahip olduğu kaynaklarla ilgili mevcut tutumu GKRY ile dayanışmaya yönelik olsa bile, bölgeye ilişkin hak iddiasına yönelik adımlarının tüm tarafları etkileyeceği unutulmamalıdır.

Fransa, Doğu Akdeniz’de askeri ve güvenlik bakımından olduğu kadar enerji jeopolitiğinde yer edinmek adına bölge ülkeleriyle ilişkileri yoğunlaştırmaktadır. GKRY’de 2010 yılından bu yana hava üssü, 2018’deki antlaşmaya istinaden de deniz üssü kullanım hakkı elde etmiştir. Deniz üssünün modernizasyonu ile daha fazla askeri istihkam imkanının sağlanması planlanmaktadır. [27] Doğu Akdeniz konusunda en şahin politika izleyen ülke olarak Fransa, bölgede Suriye ve Libya krizlerinde karşı karşıya geldiği Türkiye’ye yönelik planlanan AB yaptırımlarının Yunanistan ile birlikte bayraktarlığını yapmaktadır. Her iki ülkenin Ekim sonunda (2020) İngiliz donanması, Güney Kıbrıs Sahil Güvenliği ve bir Fransız fırkateyninin katılımıyla gerçekleşen tatbikat ile GKRY’ye açıkça destek verdiği görülmektedir. [28]

ABD ve Rusya: Küresel Oyuncu, Enerji Aktörü, Güvenlik, Müttefiklik ve Bölgesel Çıkar

Doğu Akdeniz havzasında 2011 tarihinden itibaren Suriye krizi başta olmak üzere yaşanan gerilimlere ek olarak enerji kaynaklarını elde edebilmek amacıyla deniz yetki alanlarının paylaşımı meselesi gerilimlere sahne olmaya başladı. Bölgede giderek artan nüfuz mücadelesi sadece ekonomik ittifakları değil ikili veya çok taraflı güvenlik ve askeri iş birliklerini de arttırdı. ABD ve Rusya’nın bölgede yaşanan enerji eksenli güç mücadelesi ve ittifak ilişkilerinin merkezinde yer aldığını ifade etmek gerekir.

ABD, Doğu Akdeniz’de NATO’nun güney kanadının güvenliğine dair ve bölgedeki gelişmelerin takibinde olabilmek için bulunmaktadır. Dolayısıyla hidrokarbon rezervlerinin keşfinden önce de Orta Doğu politikasının bir parçası olarak buradaydı. Orta Doğu’daki sıcak gelişmelere müdahil olabilmekten öteye Soğuk Savaş döneminden itibaren bölgedeki nüfuz mücadelesini sürdürmektedir. Suriye’deki gelişmeler Rusya’nın bölgedeki mevcudiyetini daha fazla pekiştirmesine yol açınca ABD’nin bölgedeki enerji rekabetinin de ötesinde bir Doğu Akdeniz siyaseti izlemesi zorunlu hale gelmiştir.

ABD bölgede sadece caydırıcı güce sahip askeri anlamda bir mevcudiyete sahip olmayıp aynı zamanda hem NATO hem de Arap müttefikleri aracılığıyla geniş çaplı bir ittifak bloku inşa çabasında da gözükmektedir.  Başkan Trump dönemindeki dış politika anlayışının bir yansıması olarak Doğu Akdeniz’de yaşanan bunalımlarda aktif bir tutum belirlemeyen ABD, son dönemde Rum ve Yunan tezlerine daha yakın durmaktadır. Türkiye’ye diğer meselelerden ötürü yaklaşımı belli olan Washington yönetimi, GKRY’ye uyguladığı silah ambargosunu tutumunu göstermiştir. Kıbrıs ve İsrail açıklarındaki rezervlerin çıkarılmasında yer alan konsorsiyumlarda hissedar olan Amerikan şirketleri nedeniyle bölgedeki İsrail, Mısır ve GKRY projelerini desteklemektedir.[29] Enerjide Rus gazına bağımlılığı azaltmak için bölgenin enerji nakil güzergahları konusunda denetim sahibi olmaya ve NATO ittifakının da bölgede etkin olmasına yönelik strateji izlediğini söylemek mümkündür.

Doğu Akdeniz’in ekonomik, askeri ve stratejik bakımlardan Rusya için önemi, Suriye’de 2011’de başlayan gelişmelerin seyrini tersine çeviren manevralarıyla daha iyi anlaşılmıştır. Beşar Esad rejiminin koruyucusu olan Rusya sadece Suriye’deki eski rejimi değil aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki nüfuz sahasını muhafaza amacını taşımaktaydı. Suriye krizi sayesinde Rusya, Doğu Akdeniz’de askeri anlamda savunma ve saldırı odaklı yığınak yaparak, 1971 yılından itibaren kullandığı Tartus Askeri Üssü’nü genişletmekle kalmamış, Lazkiye Limanı’na da askeri gücünü konuşlandırmıştır.

Rusya’nın Suriye üzerinden inşa ettiği Doğu Akdeniz siyasetinin sadece askeri bir boyut taşıdığını iddia etmek imkansızdır. Diğer tüm aktörlerden daha fazla enerji odaklı ekonomiye bağımlı olan Rusya’nın bölgenin hidrokarbon rezervlerine ilişkin konsorsiyumların vazgeçilemez üyesidir. Rusya Suriye rejiminin kendisine olan bağımlılığından faydalanarak 2017 yılında imzaladığı antlaşma ile ülke içindeki enerji projelerinin Rus şirketlerine verilmesini sağlamıştır.[30] Ayrıca Suriye’den geniş bir kıyı şeridinde (Banyas-Tartus arası) Rus enerji şirketleri aracılığıyla 25 yıllık doğal gaz ve petrol arama, sondaj faaliyetleri yapabilme imtiyazını elde etmiştir.[31]

Rusya, Bağlantısızlar Grubu’nun temsilcisi olan Kıbrıs Yönetimi’ne geçmişten itibaren desteğini esirgemediği gibi günümüzde de askeri ve ekonomik yardımda bulunmaktadır. Güney Kıbrıs’a yönelik 2013 ekonomik yardım antlaşması ile finansal yardımlar, turizm destinasyonu olarak tercih edilmek ve bankalarda bulundurmak suretiyle destek olmaya devam etmektedir. Rusların devam eden desteğinin Rumlar açısından karşılığı ise başta “acil durumlarda ve insani görevlerde” deniz ve hava üslerini kullanma hakkı elde etmiştir.[32] Rus enerji şirketlerinin sadece Güney Kıbrıs’ın değil aynı zamanda Mısır’ın gaz sahalarında da yatırım girişimleri içinde olduğu, GAZPROM’un bölgede enerji lisanları elde etmeye yönelik taleplerinden anlaşılmaktadır.

Avrupa Birliği: Alternatif Kaynak, Üye Dayanışması, Bölgesel Politika

AB, en doğu sınırında yer alan üye ülkesi GKRY’nin (Meis adası doloyısıyla Yunanistan’ın) yer aldığı Doğu Akdeniz’de resmen ve fiilen mevcuttur. Bölgesel politika bağlamında ise 1995’ten itibaren yürüttüğü “Akdeniz için Birlik” (2008) politikası ile güvenlik, barış ve istikrar tesis etme amacındadır. Diğer taraftan enerji kaynaklarında dışa bağımlılığın risklerini azaltmak için alternatif tedarik kanallarında enerji sağlamak üzere izlenen enerji politikasının yansıması olarak Doğu Akdeniz rezervleri ile yakından ilgilenmektedir. Doğu Akdeniz’de üye devletlerinin hak ve menfaatlerine ilişkin olarak dayanışmacı bir tutum içindedir. Destek tekil olarak söz konusu olduğu gibi Birlik ortak bir tutumu olarak da zaman zaman gerçekleşebilmektedir. AB’nin Doğu Akdeniz yaklaşımında sadece üyeleri GKRY ve Yunanistan olmayıp, aday ülke statüsündeki Türkiye de mevcuttur. Ancak Türkiye daha çok bölgeden AB’ye yönelik gerçekleşen düzensiz göçün kaynak ülkelerinden birisi olduğu gibi bölgede yürüttüğü operasyonlarla barış ve istikrarı olumsuz etkileyen ve üye ülkelerin egemenliklerini ihlal edici eylemleri ısrarla sürdüren bir aday ülkedir.

Türkiye: “Dışlanma ve Yalnızlaştırma”, “Meydan Okuma”

Türkiye en uzun kıyı şeridine ve coğrafi konumunun kendisine sunduğu avantajlara sahip Doğu Akdeniz’in kuzey kanat ülkesidir. Doğal olarak bölgenin sunduğu imkanlardan yararlanma hakkına sahip önemli bir aktördür. Türkiye’nin bölgedeki doğal zenginliklerin kıyı ülkelerinin uluslararası hukuk ilkelerince ve barışçıl bir yaklaşımla yararlanılmasını savunmaktadır. Ancak bölgede oluşturulan enerji ittifaklarının dışında bırakılması bir yana Türkiye’nin uluslararası hukuk çerçevesinde Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını belirleme ve bunlardan yararlanmasına yönelik girişimleri, başta Yunanistan ve GKRY olmak üzere Fransa ve AB tarafından tepkiyle karşılanmaktadır.

Türkiye’nin 1950’lerin ortalarından itibaren dış politika gündeminde yer almayı sürdüren Kıbrıs sorunu, Doğu Akdeniz hidrokarbon rekabetinin mevcut boyutlara erişmesinden sonra enerji eksenli ve çok daha karmaşık bir hale dönüşmüştür. Kıbrıs ile ilgili geçmişte yaşanan tüm olumsuz süreçlere rağmen bugün gelinen nokta, Türkiye’nin adaya yönelik izlemiş olduğu stratejinin doğruluğunu ortaya koymaktadır. Sorun uzunca bir süredir Kıbrıs’taki Türklerin siyasi eşitlik hakları olmaktan çıkarak, KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki ekonomik ve siyasi egemenlik haklarının korunması savaşına dönüşmüştür.  Yunanistan ve GKRY ile yaşanan bir dizi soruna ek olarak hem KKTC hem de Türkiye için giderek artan bir gerilim konusu olan listenin ilk başına Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları meselesi yerleşmiştir.

Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğü bir yana, deniz yetki alanları konusunda tıpkı Yunanistan’ın Ege’de oluşturmaya çalıştığı fiili duruma benzer biçimde GKRY’nin Doğu Akdeniz için uygulama stratejisi, Türkiye açısından büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Yunanistan’ın GKRY ile beraber Girit, Rodos, Kaşot, Kerpe ve Meis adalarından çizilen ortay hattı ile deniz yetki alanlarını belirlemeye çalışma girişimleri, Türkiye açısından Doğu Akdeniz deniz alanlarından dışlanmak ve sıkıştırılmak olarak değerlendirilmektedir.[33]

Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuktan doğan haklarını hiçe sayan birtakım girişimler karşısında zaman zaman tansiyonu yükseltmektedir: GKRY’nin özellikle AB üyeliğini garantilemesinden başlayarak tek taraflı ve tüm adayı temsil ediyor gibi hareket ederek MEB ilanından bulunması; Mısır, Lübnan ve İsrail ile deniz yetki alanlarını belirleyen anlaşmalar imzalaması; uluslararası enerji şirketlerine ruhsatlandırma yapması gibi. Türkiye ise GKRY’nin bu girişimleri karşısında uzun süre uluslararası hukuk çerçevesinde sahip olduğu haklarını koruma konusunda istikrarlı bir duruş sergilerken aynı zamanda meselelerin çözümünün diplomasi ve müzakerelerle hakça ilkeler çerçevesinde gerçekleşebileceğini ileri sürmüştür.

Diplomatik anlamda yürütülen tüm çabalar somut bir fayda sağlamadığı gibi Rum ve Yunan tarafının tek taraflı parselasyon ve ruhsatlandırma girişimleri, kademeli olarak Doğu Akdeniz’de yer alan almayan taraf devletlerce de kabul görmeye başlamıştır. Ek olarak Türkiye-İsrail ve Türkiye-Mısır ilişkilerindeki gerilimlerin GKRY ve Yunanistan tarafından Doğu Akdeniz ittifakına tahvil edilerek bu ülkelerle güvenlik ve enerji alanlarında iş birliğine dönüştürülmeye çalışıldı. Bu çerçevede gerçekleşen pek çok girişim arasında en kapsamlılarından birisi olan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na Türkiye ve KKTC’nin dahil edilmemesi sadece dışlanma değil aynı zamanda Türkiye’nin kısıtlanması anlamına da gelmekteydi. Benzer bir girişim ise Ocak 2020’de EastMed Antlaşması’nın Yunanistan, GKRY ve İsrail tarafından imzalanması olmuştu.  Her iki girişimin de ABD ve AB cenahından destek görmesi Türkiye’de kuşatılmışlık kanaatinin güçlenmesine yol açmaktaydı.[34]

Müzakere Diplomasisinden Müdahil Stratejiye

Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü devam ederken GKRY’nin deniz alanlarına ilişkin tek taraflı işlemler yapmasına ısrarla karşı çıkmasına rağmen fiili olarak sürecin GKRY lehine, Türkiye için yeni adımlar atılmasını zorunlu hale getirmiştir. Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayan ittifak süreci oluşturma girişimleri karşısında salt diplomasi yerine, müzakereyi esas alan ve eylemlerle desteklenen stratejisi yürütülmeye başlanmıştır.  Bu maksatla Yunanistan ve GKRY’nin bölgede oluşturmak istedikleri fiili durumun ve olası siyasi ve ekonomik bakımdan hak mahrumiyetlerinin önüne geçebilmek için adımlar atılmaya çalışılmıştır.

Türkiye’nin hakça paylaşımı önceleyen tez ve önerilerine karşılık verilmemesi üzerine, tartışmalı bölgelerde tek taraflı faaliyetlere girişen aktörler için duyurular yapılmıştır. Daha sonra bu bölgelerdeki hak ve menfaatler konusunda kararlılık, yapılan sismik araştırmalarla ve sondajlarla gösterilmiştir. Bununla birlikte egemenlik kapsamına giren sahalarda oldu bitti tarzındaki girişimlere de gecikmeden yanıt vermiştir.  Aslında Türkiye, 1974 yılından itibaren Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı haklarının varlığını ve korunmasını içeren bir dizi girişim içinde olmuştur. Rodos’un güney doğusunda kalan Türk karasuları dışında ancak kıta sahanlığında bulunduğu beyanıyla Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) ruhsat verilmesi bunlardan ilkiydi. Aynı bölgede 2002’de Norveç adına sismik araştırma yapan Nothern Access adlı gemiye savaş gemisi ile müdahale edilerek Türk kıta sahanlığı olduğu bildirilmiş ve bölgeyi terk etmesi sağlanmıştı. 2007 yılında GKRY’nin 13 adet ruhsat sahası ilan etmesi ve ardından ihaleler çıkarmasıyla, oldu bittilere göz yumulmayacağını göstermek üzere Türk Silahlı Kuvvetleri uluslararası hukuka uygun şekilde tatbikatlar gerçekleştirmiştir. Ayrıca Türkiye’nin bu bölgede hakları olduğunu gösteren girişimlerin bir parçası olarak, Ağustos 2007’de TPAO’ya kıta sahanlığını ve MEB’nin sınırlarını çizecek biçimde ruhsat ve arama izni verilmiştir.[35]

GKRY’nin 18 Eylül 2011 tarihinde MEB olarak ilan ettiği bölgede sondaja başlanmasıyla Türkiye’nin hamlesi, 21 Eylül’de Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması’nı imzalamak oldu. Bu antlaşmaya dayanarak KKTC, TPAO’ya sondaj ruhsatını verirken bunu adanın tümündeki haklarının sürdüğü gerekçesine dayanarak yapmaktaydı.[36] Aynı şekilde 2012 yılında Türkiye de Bakanlar Kurulu kararlarıyla TPAO’ya Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’ın kuzey ve batısında kalan yerlerde petrol ve doğal gaz arama ruhsatı vermiştir. GKRY ise söz konusu kararları MEB sahası ile çakıştığı gerekçesi ile protesto ederek Birleşmiş Milletler’e başvurmuştur.  KKTC’nin kuzey ve güneydeki sahalara verdiği ruhsatlara binaen Piri Reis araştırma gemisi, sismik araştırma faaliyetlerine başlamıştır. Türk Donanması ise KKTC’nin hak iddiasında bulunduğu parsellerde yabancı gemilerin sondaj faaliyetlerini izlemeye yönelik hamlelerde bulunmuştur.[37]

KKTC’nin farklı dönemlerde bölgedeki doğal kaynakların akça ilkelerle kullanımıyla ilgili teklifleri, GKRY tarafından sürekli reddedildi ve tek taraflı lisanslamalar sürdürüldü. Türkiye ise, 12 Mart 2013 tarihinde Birleşmiş Milletler ve AB’ye nota ile kıta sahanlığı olarak belirli alanlar ile diğer devletlerin katılımı ile belirlenecek kıta sahanlığı alanlarını deklare etmiştir. Bu konudaki bildirimlerini daha sonraları da sürdürmüştür.  Bunun devamında 2 Ekim 2014’te sismik araştırma yapılacak bölgelerin koordinatlarını NAVTEX ilanlarıyla da deklare etmiştir.

Bölgede diğer aktörlerin uzlaşmaz ve dışlayıcı politikalarına tepki gösteren Türkiye, tezlerini bizzat sahada kabul ettirebilmenin bir aracı olarak araştırma ve sondaj faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Satın aldığı veya imal ettiği 2 adet sismik araştırma ve 3 adet sondaj gemisini Karadeniz’de ve Akdeniz’de kıyı bölgelerinde sismik araştırmalar ve sondajlar yapmak amacıyla görevlendirmiştir.[38] Akdeniz’e gönderdiği araştırma gemilerine olası risklere karşı deniz ve hava kuvvelerinin nezaretiyle muhafaza desteği sağlamıştır. Bu çerçevede Ocak 2015’te Ocak-Nisan dönemini, Nisan 2017’de Nisan-Haziran dönemini kapsayan NAVTEX’ler yayınlayarak ilan ettiği bölgelerde Barbaros gemisiyle araştırmalara devam etmiştir.

Kıbrıs’ta tartışmaya neden olan alanlarda muhtemel rezervler üzerinden yürüyen rekabet, 28 Şubat 2019’da Güney Kıbrıs’ın yaptığı açıklamayla ilan edilen ExxonMobil-Katar Petrolleri konsorsiyumu tarafından 10. parselde keşfedilen ve bugüne kadar en büyük miktara (141-226 milyar metreküp) sahip olan doğal gaz rezervleri ile rekabetin boyutu artmıştır. Gelişmelere paralel olarak Türkiye de bölgede bütün itirazlara rağmen araştırma ve sondaj faaliyetlerine devam etti. Nisan 2020’de ExxonMobil-Katar Petrolleri konsorsiyumu bu bölgede yaptığı sondaj faaliyetlerini ise pandemi nedeniyle enerji fiyatlarındaki düşüşü gerekçe göstererek erteleme kararı aldığını duyurdu. Aynı gerekçelerle Fransız Total ve İtalyan ENI konsorsiyumu da 6. parseldeki faaliyetlerini durdurdu.[39] Bu erteleme kararlarının arkasında ekonomik gerekçelerin ötesinde Türkiye’nin attığı adımların da etkisi olduğu söyleyebilir.

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin reaktif politikasındaki en önemli adım, Libya[40] ile deniz yetki alanlarını belirlemek amacıyla 27 Kasım 2019 tarihli Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Mutabakatı'nı imzalamak olmuştur. Bu mutabakatla Türkiye ve Libya arasında eşit uzaklık çizgisine denk gelecek şekilde 18.6 millik (29,9 km) bir deniz sınırı oluşturulurken, batısındaki Yunanistan haricinde kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırı da belirlenmiş oluyordu. Antlaşmaya en fazla tepkiyi tabii olarak Yunanistan gösterirken bunun en temel nedeni güney Ege’deki adalarına karasuları haricinde deniz yetki alanı verilemeyeceğine ilişkin Türkiye’nin yaklaşımının teyit edilmiş olmasıydı.[41] Deniz yetki alanlarına ilişkin mutabakatla birlikte Libya ile bir de Askeri ve Güvenlik İş Birliği Mutabakat Muhtırası imzalanarak Libya’daki meşru hükümetin ayakta kalabilmesi için her türlü destek sağlanmıştır.   

Türkiye’nin Libya hamlesi sonrası Yunanistan’ın Mısır ile 6 Ağustos 2020’de imzaladığı sınırlandırma anlaşması, Türkiye-Libya sınırını ortadan kaldırmaya dönük bir hamle olarak değerlendirildi. Bu anlaşmayı tanımadığını bölgeye Oruç Reis araştırma gemisini göndererek ve NAVTEX ilanlarıyla fiilen gösterdi. Gerek Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalarda gerekse bölgede yürüttüğü sismik araştırma ve sondaj faaliyetleri ile Libya’yla yaptığı sınırlandırma anlaşmasından vazgeçmeyeceğini ve Yunanistan-Mısır sınırlandırma anlaşmasını tanımadığını beyan ederken, aynı bölgede TPAO’ya araştırma ve sondaj ruhsatları verilebileceği sinyalini de vermiştir.[42]

Türkiye’nin Libya ile anlaşması sadece Yunanistan ve GKRY için değil bölgeye yönelik hesabı olan birçok aktör açısından da şaşkınlığa yol açtı. Türkiye bu hamle ile tezlerini dikkate almaksızın hakkaniyet ölçüsünden uzak girişimlerin ortağı olan bütün aktörlere diyalogdan başka çözüm olmadığını bir kez daha ilan etmiş oldu. Anlaşma sonrası yaratılmak istenen bütün gerilimlere rağmen Türkiye tarafından hakça çözüm konusunda diyalog çağrıları sürdürülmektedir. Doğu Akdeniz kıyıdaş devletleri için yapılan çağrılarda, her zaman yetki sınırlandırma anlaşmaları için müzakerelere hazır olunduğu vurgulanmaktadır.

Sonuç

Enerji gereksiniminin dünyada kısa süreli durgunluklar dışında sürekli artma eğiliminde oluşu ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması çabaları, Doğu Akdeniz’in uzun bir süre daha enerji temelli rekabet ve çatışmaya konu olmayı sürdüreceğini göstermektedir. Bölgede, MEB belirleme ve sınırlandırma anlaşmaları ile ortaya çıkan fiili durumlar ile çakışan alanlar yüzünden ortaya çıkan gerilimlerin süreceği, hakkaniyet ve iyi niyet ilkesinden uzak girişimlerin sona ermeyeceği, keşfedilmeyi ve çıkarılmayı bekleyen kaynakların miktarının ise artacağı düşünüldüğünde önümüzdeki dönemde bölgenin daha fazla ısınacağı aşikardır.

İttifakların devamlı olmasının temel dürtüsü ortak çıkarın sürmesine bağlıdır. Doğu Akdeniz’de devam etmekte olan enerji eksenli ittifak oluşumlarının mevcut durumdaki beklentilere ilişkin yüksek motivasyonlar içerdiği gözlenmektedir. Bölgesel enerji müttefiklerini bir araya getiren ortak faydaların makul bir zeminde mi ortaya çıktığı yoksa katı bir bloklaşmanın sonucu mu olduğu henüz belirgin değildir. Bölgede kanıtlanmış mevcut rezervlerin miktarının uzun süreli ittifak için yeterli olmayışı, pandeminin yarattığı Dünya’daki ekonomik daralmanın enerji piyasalarına olumsuz yansımaları ve bölgenin sahip olduğu kırılgan yapı gibi nedenler dikkate alındığında ittifak mensubu aktörler açısından umut verici bir tablodan söz etmek mümkün değildir.

Doğu Akdeniz’de yaşanan tehlikeli tırmanışın önlenmesinin müzakere ve diyalogla mümkün olduğu Türkiye dahil bütün aktörler tarafından bilinmekte ve her fırsatta vurgulanmaktadır.  Her nasılsa uygulama aşamasında ulusal çıkarlar ve nisbi kazanç hesapları ön plana çıkmakta; çoklu müzakere seçeneğine yer kalmamaktadır. Tarafların enerji iş birliğine ilişkin ikili anlaşmaları diğer paydaşları dikkate almaksızın gerçekleştirmeleri nedeniyle anlaşmaya varan devletler açısından nisbi kazanç sağlanmış olsa bile toplam kazanç açısından elde edilen sonuç rasyonel olmamaktadır. Bölgenin zenginliklerinin uzun vadede nisbi kazanç yerine ortak kazanç hesabıyla ve sulh içinde bir yaklaşım içinde paylaşılması mümkün olup bunun aksi ise kriz ve çatışmaya yol açacaktır.

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde bölge kaynaklarından yararlanılmasını içeren yaklaşımı, ekonomik sebeplerden çok siyasi sebeplerle karşılık bulmamaya devam etmektedir. Ortak çözüm mekanizması oluşturmak yerine ikili MEB sınırlama anlaşmalarıyla sonuç elde çabalarına yönelen bölge devletleri arasında rekabet ve çatışma riski hayli yüksektir.  Bölgeye dışarıdan müdahil olan aktörlerin çözüm odaklı olmak yerine daha çok bozucu aktörlerin tezlerini desteklemeleri, orantısız bir denklem oluşturmuştur.

Türkiye’nin ve tabii olarak Kuzey Kıbrıs’ın bölge enerji denklemine dahil edilmemesi karşısında yürütülen uluslararası hukukun sağladığı meşru hak ve menfaatlerin savunulması stratejisiyle başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de kararlığını göstermek için yürüttüğü proaktif dış politikanın AB gibi aktörler tarafından yaptırım kartı kullanılarak frenlenmeye çalışılması, meselenin çözümsüzlüğüne daha fazla katkı yapacağı muhakkaktır. Türkiye’nin gerek kıyıdaş aktörler gerekse bölge dışı aktörlerle olan ilişkilerindeki olumsuzlukların Doğu Akdeniz’deki enerji yarışında elini zayıflatmaması için dış politikada diyalog ve iyi ilişkiler geliştirmesi zorunlu hale gelmiştir.

Kaynakça

Acer, Y. (2019). Doğu Akdeniz’de Yetki Alanları ve Türkiye-Libya Mutabakatı. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı. Analiz. 301.

Anadolu Ajansı, Mısır, Türkiye-Libya anlaşmasına karşı yeni anlaşmalar peşinde. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/misir-turkiye-libya-anlasmasina-karsi-yeni-anlasmalar-pesinde/1948718, (16.10.2020).

Aydın, A. (2019). Rusya’nın Enerji ve Güney Kıbrıs Politikası. Ortadoğu Analiz, 10(89), 33-35.

Balkaş, Ö. (2019). Doğu Akdeniz’de Doğal Gaz Keşifleri, Pazarlama Senaryoları, Enerji Güvenliği ve Jeopolitika. TMMOB. Ankara.

Başeren, S.H. (2007). Doğu Akdeniz’de Gerilim, http://tudav.org/calismalar/deniz-alanlari/munhasir-ekonomik-bolge/dogu-akdeniz-serhat-h-baseren/ (26.09.2020).

Başeren, S.H. (2020). Anadolu Ajansı: Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Uygulamaları. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/misir-yunanistan-anlasmasi-ve-turkiye-nin-dogu-akdeniz-deki-uygulamalari/1953584 (24.09.2020).

BBC News. (2020). Doğu Akdeniz’de Önemli Aktörler Kim, Hangi Stratejileri İzliyorlar? https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54057801 (13.11.2020).

BBC News. (2020). Kanuni: Türkiye'nin kaç sondaj ve sismik araştırma gemisi var, nerelerde arama yapıyorlar? https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-53867412 (18.11.2020).

Bilge, Ö. (2018). Hürriyet: Ege'den sonra Akdeniz'de de kriz. https://www.hurriyet.com.tr/dunya/egeden-sonra-akdenizde-de-kriz-40737888 (22.09.2020).

British Petroleum Press Releases. (2017). https://www.bp.com/en/global/corporate/news-and-insights/press-releases/bp-announces-start-of-production-from-west-nile-delta-development.html (16.10.2020).

Demiryol, T. (2020), Heinrich Böll Stiftung: Doğal Gaz ve Doğu Akdeniz’in Jeopolitiği.  https://tr.boell.org/tr/2020/09/07/dogal-gaz-ve-dogu-akdenizin-jeopolitigi#_ednref22 (21.10.2020).

Demirci, M.C. (2019). Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Sondaj Faaliyeti Rusya ile İlişkilerini Nasıl Etkiler? https://tr.euronews.com/2019/05/10/turkiye-nin-dogu-akdeniz-deki-sondaj-faaliyeti-rusya-ile-iliskilerini-nasil-etkiler-kibris (22.08.2020).

Deutsche Welle, 27.10.2020.

Eraslan, E. (2020). NAVTEX Tanımı, Yazımı ve Türkçe Karşılığı. Türk Dili, 69(826), 102-104.

Erhan, Z.& Özçelik, S. (2019). İngiltere Egemen Askeri Üslerinin Akdeniz’deki Deniz Yetki Alanlarına Etkisi. Akdeniz Jeopolitiği Cilt 2 (1282-1291). Nobel Yayınevi.

Euronews. (2019). Doğu Akdeniz’de ne kadar doğal gaz rezervi var?. https://tr.euronews.com/2019/12/31/dogu-akdeniz-ne-kadar-dogal-gaz-rezervi-var-en-buyuk-payi-hangi-ulkeler-alacak (16.10.2020).

Geldi, M. (2019). Lübnan ile İsrail’in Deniz Sınırı Anlaşmazlığı Yine Gündemde. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/lubnan-ile-israilin-deniz-siniri-anlasmazligi-yine-gundemde/1670413 (25.09.2020)

Gürel, A. & Mullen, F. & Tzimitras, H. (2013). The Cyprus Hydrocarbons Issue: Context, Positions and Future Scenarios. Peace Research Institute.  Cyprus Centre Report.

Karagöl, E.T. & Özdemir, B.Z. (2017). Türkiye’nin Enerji Ticaret Merkezi Olmasında Doğu Akdeniz’in Rolü. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı, Rapor.

Milliyet. 08.05.2020.

Özçelik, S. (2019). ABD’nin Akdeniz Politikası. Akdeniz Jeopolitiği Cilt 1 (769-787). Nobel Yayınevi.

Özçelik, S. & Karagül, S. (2020). Kıbrıs Barış Harekatı ve Sonrasında Türkiye’nin Ege Denizi Politikası. Ege Jeopolitiği Cilt 1 (658-680). Nobel Yayınevi.

Özçelik, S. & Düzcü, M. (2020). İngiltere ve Ege Denizi: Hegemonya’dan Yumuşak Güç’e Ege Denizinde İngiliz Dış Siyasetinin Oluşturulması. Ege Jeopolitiği (1085-1100). Ankara: Nobel Yayınevi.

Özekin, M.K. (2020). Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye, Güvenlik Stratejileri, 16(33), 1-51.

Reuters, 22.09.2020.

Sogoloff, N. (2017). The Washington Institute: “Russia's Energy Goals in Syria”, https://www.washingtoninstitute.org/fikraforum/view/russias-energy-goals-in-syria, (13.11.2020).

Şafak, E. (2019). Doğu Akdeniz’de Enerji Bağlamında Değişen Dengeler. YDE Rapor 2/2019.

The Guardian. 11.12.2020.

Tiryakioğlu, M.B. (2019). “Doğu Akdeniz’de Enerji Denklemi-1”, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/dogu-akdenizde-enerji-denklemi-1/1474137. (13.10.2020).

Tsakiris, T. (2016). The Gifts of Aphrodite: The Need for Competitive Pragmatism in Cypriot Gas Strategy. Energy Cooperation and Security in the Eastern Mediterranean: A Seismic Shift towards Peace or Conflict? (22-36). Tel Aviv University. SDAC Research Paper No:8.

U.S. Geological Survey. (2010). Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Levant Basin Province, Eastern Mediterranean. Fact Sheet 2010-3014.

Vogler, S. & Thompson, E.V. (2015). Gas Discoveries in the Eastern Mediterranean: Implications for Regional Maritime Security. GMF Policy Brief. https://www.gmfus.org/file/4519/download (22.09.2020).

Yaycı, C. (2012). Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye. Bilge Strateji, 4 (6), 1-70.

Yaycı, C. (2020). Türkiye-Libya Arasında İmzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’nın Sonuç ve Etkileri. Kriter, 4(42), 34-27.

Yıldız, D. & Yaşar, D. Doğu Akdeniz’de Küresel Satranç. Truva Yayınları. İstanbul.

 

 

[1] Sezai Özçelik, “ABD’nin Akdeniz Politikası”, Hasret Çomak ve Burak Şakir Şeker(ed.), Akdeniz Jeopolitiği, Cilt 1, Ankara: Nobel Yayınevi, 2019, s. 769.

[2] Bkz. Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye”, Bilge Strateji, Cilt 4, Sayı 6, Bahar 2012, s. 2.

[3] Dursun Yıldız ve Doğan Yaşar, Doğu Akdeniz’de Küresel Satranç, İstanbul: Truva Yayınları, 2012, s. 2.

[4] Yücel Acer, “Doğu Akdeniz’de Yetki Alanları ve Türkiye-Libya Mutabakatı”, SETA Analiz, Sayı 301, Aralık 2019, https://setav.org/assets/uploads/2019/12/A301.pdf, (26.10.2020).

[5] Sezai Özçelik ve Soner Karagül, “Kıbrıs Barış Harekâtı ve Sonrasında Türkiye’nin Ege Denizi Politikası”, Hasret Çomak, Burak Şakir Şeker ve Dimitrios Ioannidis (ed.), Ege Jeopolitiği, Ankara: Nobel Yayınevi, 2020, ss. 658.

[6] U.S. Geological Survey , “Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Levant Basin Province, Eastern Mediterranean”, Fact Sheet 2010-3014, Mart 2010, https://pubs.usgs.gov/fs/2010/3014/pdf/FS10-3014.pdf, (13.09.2020).

[7] Sarah Vogler and Eric V. Thompson, “Gas Discoveries in the Eastern Mediterranean: Implications for Regional Maritime Security”, GMF Policy Brief, March 2015, https://www.gmfus.org/file/4519/download, (22.09.2020).

[8] BP Press Releases, 10 May 2017, https://www.bp.com/en/global/corporate/news-and-insights/press-releases/bp-announces-start-of-production-from-west-nile-delta-development.html, (16.10.2020).

[9] Euronews, “Doğu Akdeniz’de ne kadar doğal gaz rezervi var?”, https://tr.euronews.com/2019/12/31/dogu-akdeniz-ne-kadar-dogal-gaz-rezervi-var-en-buyuk-payi-hangi-ulkeler-alacak, (16.10.2020).

[10] Yukarıda bahsi geçen iki proje dışında İsrail-Mısır gaz transfer güzergahı; GKRY-Mısır gaz transfer güzergahı ve diğer seçenekler hakkında bkz. Erdal Tanas Karagöl ve Büşra Zeynep Özdemir, “Türkiye’nin Enerji Ticaret Merkezi Olmasında Doğu Akdeniz’in Rolü”, SETA Rapor, 2017, s. 45-54; Erdi Şafak, “Doğu Akdeniz’de Enerji Bağlamında Değişen Dengeler”, Mustafa Çıraklı ve Ercan Çitlioğlu (ed.), YDE Rapor 2/2019, s.14-15.

[11] Ayla Gürel, F. Mullen ve H. Tzimitras, “The Cyprus Hydrocarbons Issue: Context, Positions and Future Scenarios”, Cyprus Centre Report, 1/2013, Peace Research Institute, Oslo. p. 3.

[12] Muhsin Barış Tiryakioğlu, “Doğu Akdeniz’de Enerji Denklemi-1”, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/dogu-akdenizde-enerji-denklemi-1/1474137, (13.10.2020).

[13] Mehmet Cem Demirci, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Sondaj Faaliyeti Rusya ile İlişkilerini Nasıl Etkiler?”, https://tr.euronews.com/2019/05/10/turkiye-nin-dogu-akdeniz-deki-sondaj-faaliyeti-rusya-ile-iliskilerini-nasil-etkiler-kibris, (22.08.2020).

[14] Navigational telex’in kısa yazımı olan NAVTEX için şu tanım yapılmıştır: “Denizcilere rotaları boyunca güncel ve acil bilgileri, hava durumunu, güvenliklerini, denizde çalışma yapılacak sahaları içeren bilgileri, özel olarak geliştirilmiş vericiler ve alıcılar aracılığıyla ulaştıran otomatik haberleşme teleks sistemidir.”  Türkiye’nin NAVTEX ilanları ile doğal kaynaklar üzerindeki egemenlik haklarını uluslararası hukuk çerçevesinde kullanma ısrarını bildirimlerle teyit etmektedir. Bkz. Ebubekir Eraslan, “NAVTEX Tanımı, Yazımı ve Türkçe Karşılığı”, Türk Dili, Yıl 69, Sayı 826, Ekim 2020, s.103.

[15] BBC News, “Doğu Akdeniz’de Önemli Aktörler Kim, Hangi Stratejileri İzliyorlar?”, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54057801, (13.11.2020).

[16] Kasım 2019’da AB Bakanlar Konseyi Kıbrıs çevresinde sondaj faaliyetleri yapan kuruluşlara yaptırım uygulayan bir mekanizmayı desteklemişti. Son olarak 10-11 Aralık 2020’deki AB Liderler Zirvesi’nde yaptırım uygulanan kişi ve kurum listesini genişleten bir karar alındı. The Guardian, 11.12.2020.

[17] Anadolu Ajansı, “Mısır, Türkiye-Libya anlaşmasına karşı yeni anlaşmalar peşinde”, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/misir-turkiye-libya-anlasmasina-karsi-yeni-anlasmalar-pesinde/1948718, (16.10.2020).

[18] Theodoros Tsakiris, “The Gifts of Aphrodite: The Need for Competitive Pragmatism in Cypriot Gas Strategy”, Angelos Giannakopoulos (ed.), Energy Cooperation and Security in the Eastern Mediterranean: A Seismic Shift towards Peace or Conflict?,  Tel Aviv University The S. Daniel Abraham Center for International and Regional Studies, Research Paper No.8, February 2016, p. 34

[19] Mehmet Cem Demirci, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki”.

[20] Mahmut Geldi, “Lübnan ile İsrail’in Deniz Sınırı Anlaşmazlığı Yine Gündemde”, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/lubnan-ile-israilin-deniz-siniri-anlasmazligi-yine-gundemde/1670413, (25.09.2020)

[21] Erdi Şafak, “Doğu Akdeniz’de Enerji Bağlamında Değişen Dengeler”, s. 41

[22] Özer Balkaş, Doğu Akdeniz’de Doğal Gaz Keşifleri, Pazarlama Senaryoları, Enerji Güvenliği ve Jeopolitika, TMMOB, Ankara, 2019, s. 3.

[23] Reuters, 22.09.2020.

[24] Sezai Özçelik ve Murad Düzcü, “İngiltere ve Ege Denizi: Hegemonya’dan Yumuşak Güç’e Ege Denizinde İngiliz Dış Siyasetinin Oluşturulması”, Hasret Çomak, Burak Şakir Şeker ve Dimitrios Ioannidis (ed.), Ege Jeopolitiği, Ankara: Nobel Yayınevi, 2020, s. 1091.

[25] Zeynep Erhan ve Sezai Özçelik, (2019). “İngiltere Egemen Askeri Üslerinin Akdeniz’deki Deniz Yetki Alanlarına Etkisi”, Hasret Çomak ve Burak Şakir Şeker (ed.), Akdeniz Jeopolitiği, Cilt 2, Ankara: Nobel Yayınevi, 2019, ss. 1282-1291.

[26] Erdi Şafak, “Doğu Akdeniz’de Enerji Bağlamında Değişen Dengeler”, s. 36.

[27] Muhammet Kürşat Özekin, “Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye”, Güvenlik Stratejileri, Cilt 16 Sayı 33, s. 24.

[28] Deutsche Welle, 27.10.2020.

[29] Muhammet Kürşat Özekin, “Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye”, s. 23.

[30] Nikita Sogoloff, “Russia's Energy Goals in Syria”, https://www.washingtoninstitute.org/fikraforum/view/russias-energy-goals-in-syria, (13.11.2020).

[31]  Mehmet Cem Demirci, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki”

[32] Abdullah Aydın, “Rusya’nın Enerji ve Güney Kıbrıs Politikası”, Ortadoğu Analiz, Cilt 10, Sayı 89, Eylül-Ekim 2019, s. 32-33.

[33]Muhammet Kürşat Özekin, “Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye”, s. 30.

[34] Tolga Demiryol, “Doğal Gaz ve Doğu Akdeniz’in Jeopolitiği”, https://tr.boell.org/tr/2020/09/07/dogal-gaz-ve-dogu-akdenizin-jeopolitigi#_ednref22, (21.10.2020).

[35]Sertaç Hami Başeren, “Doğu Akdeniz’de Gerilim”, http://tudav.org/calismalar/deniz-alanlari/munhasir-ekonomik-bolge/dogu-akdeniz-serhat-h-baseren/, (26.09.2020).

[36] TPAO’ya, 7 deniz alanı ve 1 de kara üzerinde petrol ve doğal gaz arama ruhsatı verilmiştir.

[37] İtalyan ENI şirketi için sondaj çalışması yapan Saipem 12000 adlı geminin durdurulması hakkında bkz. Ömer Bilge, “Ege'den sonra Akdeniz'de de kriz!”, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/egeden-sonra-akdenizde-de-kriz-40737888, (22.09.2020).

[38] BBC News, “Kanuni: Türkiye'nin kaç sondaj ve sismik araştırma gemisi var, nerelerde arama yapıyorlar?”, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-53867412, (18.11.2020).

[39] Milliyet, 08.05.2020.

[40] Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzalanmıştır.

[41] Cihat Yaycı, “Türkiye-Libya Arasında İmzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’nın Sonuç ve Etkileri”, Dosya: Türkiye’nin Libya Hamlesi, Kriter, Ocak 2020, s. 34.

[42] Sertaç Hami Başeren, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Uygulamaları”, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/misir-yunanistan-anlasmasi-ve-turkiye-nin-dogu-akdeniz-deki-uygulamalari/1953584, (24.09.2020).

TYB Akademi 31 / Doğu Akdeniz

Bu haber toplam 2654 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim