• İstanbul 17 °C
  • Ankara 17 °C

Kültür Yoksa İstikbal yok

Kültür Yoksa İstikbal yok
Milli Gazete Yazarı Koçak ile Türkiye’nin kültürel gündemini konuştuk. Koçak, kültür ile istikbal arasındaki ince çizgiye vurgu yapıyor. Eğitimci yazara göre bu topraklarda kültür, eğitim, sanat hep arka planda.

“Ülkemizde en düşük bütçe kültüre ayrılıyor” diyen Fatma Gülşen Koçak ile Türkiye’nin kültürel gündemini değerlendirdik. Koçak, Milli Gazete köşe yazarı ve TYB İstanbul Şubesi Proje Koordinatörü olarak görev yapıyor. Aynı zamanda eğitim ve kültür aşığı. Röportaj talep ettiğimde ertesi gün Türkiye Yazarlar Birliği’ne (TYB) davet etti. Yazmaktan büyük haz duyan Koçak’ın, bir o kadar da hayvansever olduğu beni kapıda karşılayan kedilerinden anlaşılıyordu. Saatin bile farkına varamadığımız hoş sohbet gerçekleştirdik. Fatma Gülşen Koçak için pek çok şey söylenebilir ama kendisini tanıdıktan sonra benim aklıma ilk gelen sadece yazmasını değil, düşündürtmesini de bilen biri. 

Bu ülkede kültür her zaman üvey evlat muamelesi görmüştür ve görmeye de devam ediyor.

VATAN İÇİN DÖNDÜM

Kendinizden bahseder misiniz? 

Afyonkarahisarlıyım. Eğitim hayatımı aynı şehirde tamamladım. Bir süre kendi işletmemi kurduktan sonra Amerika’ya gittim. Üç yıla yakın kaldım. Amerika’da bulunduğum süre zarfında STK’ları yakından inceleme fırsatı buldum. Ayrıca eğitim ve kültür noktasındaki politikalarını araştırdım. Birikimlerimi ülkemde değerlendirmek ve kendi vatanıma ‘hizmet etmek’ gayesiyle tekrar Türkiye’ye döndüm. Ülkeye döndükten sonra eğitim ve kültür alanına olan ilgimden dolayı vakıflara ait yurtlarda yöneticilik yaptım. Gençleri, geleceğe hazırlamak hususunda milli manevi değerlerimiz ekseninde okumalar yaptırarak onları değerli yazarlarımızla buluşturdum. Kültürel bir derneğin Afyon Şube Başkanlığı’nı yürüttüm. Bu süre zarfında da onlarca kültürel organizasyon gerçekleştirdim.

ANADOLU KADININI YAZIYORUM

Eğitim ve kültür alanındaki yazılarım çeşitli dergilerde yayınlandı. Halen Milli Gazete yazarı olarak ‘Kültürümüzün Kadın Kahramanları’nı kaleme alıyorum. Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nde Proje Koordinatörlüğü görevini yürütmekteyim. Umman’ın Gözyaşları isimli Anadolu’nun gadre uğramış kadınlarının acılarını anlattığım bir romanım yine yakın zamanda çıkacak olan “Kültürümüzün Kadın Kahramanları” isimli baskıya hazır başka bir kitabımız bulunmakta.

TYB’NİN KATKISI BÜYÜKTÜR

TYB, dar bir camianın yan kolu ya da herhangi bir fırkanın parçası değil Türkiye’nin bütününü kapsayan bir kuruluş olarak her görüşten her kesimden yazarların bir arada bulunduğu üst bir yapıya sahiptir. Bence en büyük zenginliği de bu özgürlüğündedir. Türkiye Yazarlar Birliği, küreselleşen dünyada öz kimliğimizin, kültürel ve manevi değerlerimizin nesiller boyu devamını temin etmeyi gaye edinmiştir.

Yazarlarımızın, sanatçılarımızın ve düşünürlerimiz kültür hayatımızın zenginleştirilmesine kalıcı bir biçimde katkı sağlamıştır. 40 yıldan beri ülkemize büyük birikimler katmıştır.

Eğitim sistemimiz gençlerin içindeki cevheri çıkarıp onu geliştirmek noktasında başarılı değil.


YÖNETENLER TAKDİR ETMELİ

Sadece İstanbul Şubesi bile son bir yılda yüzlerce etkinliğe imza attı. Bütün ekip gece gündüz vatan, millet, memleket derdiyle çalışıyor. Ülkemizin kültürüne olağanüstü katkılarda bulunmaya devam ediyor. Yakın zamanda yine çok kaliteli projelerle Türkiye’nin kültürel gündemini belirleyecek işlere imza atacağız. Türkiye için sürekli değer üreten TYB’yi, Türkiye’yi yönetenler daha fazla takdir etmeli.

Koçak, kitaplığından rastgele çektiğim Nuri Pakdil’in Bağlanma kitabını bir solukta heyecanla okuduğunu anlattı.

ÜVEY EVLAT MUAMELESİ

Sizce, ülkemizdeki kültür-sanat alanındaki çalışmalar yeterli düzeyde mi?

Bu soruya evet demeyi çok isterdim. Ama maalesef diyemiyoruz. Bu ülkede kültür her zaman üvey evlat muamelesi görmüştür ve görmeye de devam ediyor. Kültür Bakanlıkları yıllarca solun elinde kaldı. Hatta ne acıdır ki Ak Parti iktidarında bile solcu bir adam bakanlık yaptı. Kendisini asla hayırla anmayacağız. Gemiyi ilk terk edenlerden oldu. 

Turizmden ayrılmış kültür bakanlığı istiyoruz. Belediyeler sürekli kendilerini tekrarlıyor.

BELEDİYELER KISIRLIK YAŞIYOR

Turizmden ayrılmış kültür bakanlığı istiyoruz. Şu ana kadar bakanlık düzeyinde devrim niteliğinde çalışmalara şahit olamadık. Belediyeler de kültürel çalışmalar noktasında büyük kısırlık yaşıyor. Fakat ömründe kültürel bir ortamda bulunmamış hasbelkader o makama getirilmiş kültür müdürü burnundan kıl aldırmıyor. Bilmediğini bile bilmiyor. Belediyeler sürekli kendilerini tekrarlıyor. Kültür müdürünün ufkuna teslim edilmemeli kültür. Belediye Başkanları kültür programlarında kalabalığa değil niteliğe bakmalı. Dert çok var. Hangi birini söyleyelim, hangi birine yanalım. Kültürde yoksak istikbalde de yokuz. Bu kadar açık ve net.

MÜLTECİ SORUNU STK’LARLA ÇÖZÜLEBİLİR

Bir yazınızda sivil toplum kuruluşlarının öneminden bahsetmişsiniz. Türkiye’de STK ve dernekler istenilen seviyede mi?

Dünyada ve Türkiye’deki gelişmeler ve değişimler sivil toplumun önemini her geçen gün daha çok ortaya çıkarıyor. Toplumsal değişim gücünü kullanma kabiliyeti vardır sivil toplumun. Kendi alanlarında geliştirdikleri projelerle politikaya yön verebilirler. Mesela bugün ülkemizin ve dünyanın en temel problemlerinden birisi olan mülteci meselesi sivil toplum çalışmalarıyla gündemde tutulup çözüm için gerekli atılımların yapılması noktasında yaptırım sağlanabilir.



DERNEKLERİN SEVİYESİ YETERSİZ

Ülkemizde STK’ların temel problemi STK ruhuna uygun olamamaları. Binlerce dernek var cemaatlerin ve grupların kurduğu. Kendi dar kabuklarını aşamayan dünyaya bir söz söyleyemeyen, dünyanın ve ülkenin meselelerini doğru okuyamayan sadece kabile mantığı içerisinde kendi grubunun dar sularında yüzüyorlar. Sivil toplum çalışmalarında bir alan belirlemek ve mümkün mertebe o alanın dışına taşmamak gerekiyor. Ülkemizdeki tema merkezli dernek çalışmaları istenilen seviyede değil. 

GENÇ İSİMLİ YAŞLI DERNEKLER

Geleceğin güvencesi olan gençler için neler söylemek istersiniz? Gençlere yönelik ne gibi çalışmalar yapılmalı?

Gençler bizim geleceğimiz. Eğitim sistemimiz gençlerin içindeki cevheri çıkarıp onu geliştirmek noktasında ne yazık ki pek başarılı değil. Gençlere güvenmeli. Onlara daha fazla yetki ve sorumluluk vermeli. Hata yapma paylarını artırmalı. Türkiye’de isminde gençlik geçen derneklerin çoğunun yöneticileri kırklı yaşların üzerinde. Bu gençlere yeterli inisiyatif alanı açılmadığının göstergesi. Bu yazarlık alanında da böyle. 30 yaşına gelmiş bir genç bir konuda eser yazacağını ifade ettiğinde yaşlı bir yazarımız bu konuda “Acele etme henüz çok gençsin” dedi. Oysa Şeyh Galib Hüsn-ü Aşk’ı 25 yaşında yazdı. Ünlü hikâyecimiz Ömer Seyfeddin genç yaşlarına onlarca eser sığdırdı. Necip Fâzıl 1924-1925 yılında, yani 20-21 yaşında Anadolu Mecmuasında müthiş şiirler yazıyordu. 

EN DÜŞÜK BÜTÇE KÜLTÜRE 


Kültür-sanat alanında ilgili bakanlıklar yeterli derecede proje üretebiliyor mu? Başka ne gibi sorumluluk üstlenmeliler?

Bakanlıkların neye ne kadar önem verdiğini anlamak için o alanla ilgili ayırdıkları bütçeye bakabilirsiniz. En düşük bütçe genelde kültüre ayrılır. Bundan sonra umudumuz odur ki kültürün önemi anlaşılır. Bu alana yeterli yatırımlar yapılır. Bu konuda ümitsiz değiliz. Yeni dönemde güzel işlerin yapılacağına inanıyoruz.

HER BİR İNSANIMIZ ÖNEMLİ

Geçtiğimiz sene cezaevi söyleşileri düzenliyordunuz. Biraz bahseder misiniz?

TYB İstanbul Şubesi sosyal sorumluluk içerisinde üniversitelerden liselere, cezaevlerinden öğrenci evlerine kadar ülkemiz ve geleceğimiz adına nitelikli ve derinlikli projelere imza atıyor. Bunlardan birisi de Cezaevi Söyleşileri. Buradaki insanlar da bizim insanlarımız. Yarın tahliye olduklarında yine sosyal hayata karışacak, aramıza katılacaklar. Dolayısıyla onlarla daha çok değerler ekseninde söyleşiler yapıyoruz. Çok değişik hikâyeleri var. Adı üstünde onlar kader mahkûmu. Bizim vatandaşımız. Kaybedecek bir insanımız olmamalı. Bu gayeyle oralara kadar gidip dertleşiyoruz. 

Belediye başkanları kültür programlarında kalabalığa değil, niteliğe bakmalı.

KİTAP SEVEN NESİL ŞART

Okuma oranının düşük olduğu ülkemizde insanlara okuma alışkanlığını nasıl aşılayabiliriz, bu konuda neler yapılabilir?

Okuma sevgisi erken yaşlarda verilmeli. Anne babalar duyarlı davranıp küçük yaşlardan itibaren evlatlarına örnek olmalı. Çocukları onları okurken görmeli örnek almalı. Anne babalar çocuklarıyla hafta sonları muhakkak bir kitapçıya uğramalı. Kitabın insan hayatında önemli bir ihtiyaç olduğu hissettirilmeli ya da uygun bir dille anlatılmalı. Ayrıca kitapevlerinin yanı sıra kitap fuarları da çocuklara gezdirilmeli. Kitapların gizemli dünyasına dalış yapmalı. Bunların yanında öğretmenlere de büyük görev düşüyor. Kitabı seven öğretmenleri yetiştirebilirse eğitim sistemi kitabı seven nesiller doğal süreçte yetişecektir.
 
Bu haber toplam 964 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim