• İstanbul 18 °C
  • Ankara 23 °C

Uydurukça nedir, ne değildir?

C.Yakup ŞİMŞEK


Uydurukçanın ne olduğu / olmadığı, sınırının nerde başlayıp bittiği, dile neler ettiği adamakıllı târif, tasvir ve tafsîl edilmedikçe doğru anlatılması / anlaşılması mümkün değildir. Kitap çapındaki bu işi yapmak için böyle sayfalar çok dardır; ama bâzı ipuçlarını birkaç maddeyle vermenin de elbette faydası vardır.

- Uydurukça, dilin -tabiî yapısına ve kaanunlarına aykırı olarak- bünyesine zorla sokulmuş kelimelerdir. Dilin tabiî yapısına ve kaanunlarına aykırı olmak demek kelimenin kök-ek yapısının dilciler tarafından yanlış bulunması değildir. Dilin tabiî yapısı, üzerinde zor kullanılmadan (kendisinin yaşayan uzviyetine uygun olarak) şekillenen bünyesi demektir.

- Uydurukça, bir sosyal topluluk (halk, kavim, millet vd.) tarafından benimsenip kullanılan dil unsurlarının (ek, kelime, tabir, atasözü) millet hâfızasından silinmesi için, yerlerine, hâkim bir güç (devlet vb.) eliyle konmuş olan ikaame unsurlardır. O hâlde Türkiye'de uydurmacılığa karşı mücâdelenin sembol ismi olan Merhum Prof. Faruk Kadri Timurtaş'ın târifleri eksik ve yanlıştır. O hocamız “Dilin gramerine uygun olarak yapılan ve mana bakımından da yanlış olmayan kelimeler uydurma değildir. Normal olarak türetilmiş kelimelerdir... Uydurma kelimeler uygun olmayan eklerle yapılan veya mânâca noksan, yanlış olan kelimelerdir." gibi tesbitleriyle maalesef yanılmış ve bizi de yanıltmıştır. (Bu mevzû üzerinde durulacaktır.)

- Uydurukça, görünüş (lâfız-kabuk-şekil-kılık-zarf-paket) îtibâriyle yeni kelimedir; öz (iç-rûh-mânâ-mefhûm-medlûl) bakımından yeni değildir. (Mevcut bir kelimenin içindeki mânâ, ondan alınmış / çalınmış / kazınmış / koparılmış ve yeni / eski bir başka kelimeye birdenbire sürüklenmiş-eklenmiş-yüklenmiştir. Böylece kelimelerle mânâlar arasındaki kuvvetli bağlar, bir yandan koparma-aparma-çıkarma yoluyla yok edilmiş; diğer taraftan zorâki bir sürü yapıştırma-apıştırma-kapıştırma ameliyesiyle -gûyâ- tekrar kurulmuştur...

-  Uydurukça, dilin doğru kullanılıp anlaşılmasına engeldir. Mücerret mefhumları karşılamak için uydurulan kelimelerde bu engel daha büyüktür. Bunların çoğu -daha önce yazdığım gibi- zorla bağlandığı yerde durmuyor. Ya ne yapıyor? Sırtına ânî ve sun'î olarak yüklenen yük, bu kelimenin boyunu aşıyor. Bitmedi: Uyduruk kelime çok kere, hem kendi vazîfesini ihmâl ediyor hem de bu âciz ve sersem hâliyle başkalarının sahasına dalıyor, önlerini alıyor... Ne kendi işini tam görüyor ne de başkalarının…

-  Uydurukça, Türkçenin kelime sayısını artırır (çünkü lügatlerde ve milletin kelime dağarcığında her mefhum için "eski-yeni" diye en az iki adet kelime birikir); fakat ifâde gücünü azaltır. Daha fazla kelime, daha uzun cümle; daha az mânâ... Dinlemekten gınâ getirdiğiniz, kendinizi yiyip bitirdiğiniz insanlar nasıl bu kadar çoğaldı acabâ? Habbeyi kubbeyi karıştıranlar, çene yarıştıranlar, lakırtıya boğanlar, güzel konuşmaya takoz koyanlar, lâfı sulandıranlar / dolandıranlar, ağız kalabalığına getirenler, tantana edenler, denizdeki balığın karada komisyonculuğunu yapanlar...

Evet, bu “uydurukça” meselesi ancak kitapla anlatılabilir / anlaşılabilir. Ama bu mesele vahîm olduğu kadar da âcil bir vak’adır. Bunu bir an evvel halka duyurmak için yollara çıkıp bağırmak, çağırmak; tencere-tava çalmak da dâhil her yolu denemek isterdim. Fakat bu benim tabiatıma aykırı. Ben yolda gelene gidene ancak şöyle diyebilirim:
“Durun kalabalıklar! Bu cadde çıkmaz sokak!..”

10.06.2013

Bu yazı toplam 2580 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim